İslam hukukuçularının ihtilafının temel sebebini, farklı anlayışlara açık bir alanın bulunması ve hukukçuların bu alanın doldurulmasına yönelik farklı metodolojilere sahip olmaları teşkil etmektedir. Bununla birlikte, bu olgunun farklı noktalardaki beliriş tarzlarını şöyle sıralamak mümkündür:
1. Nasların metinlerinin farklı şekilde anlaşılması, hükümde görüş ayrılıklarına yol açmıştır. Burada ağırlıklı olarak dilin yapısı ve özellikleri devreye girmektedir.
2. Sünnetle ilgili malzemenin tespiti de birtakım ihtilaflara yol açmıştır. İslam hukukçularının sünnet konusundaki birikimlerinin farklı olması, ictihad konusunda farklılıklara neden olmuştur.
3. İslam hukukçularının Medine uygulaması, sahabe kavli, kıyas, istihsan, maslahat, sedd-i zerâî vb. tali delil ve yöntemlerin kaynak değeri konusunda farklı düşünmeleri de ictihad farklılıklarına neden oluyordu.
4. İslam hukukçularının farklı hukuki nosyonlara sahip olmaları, kimi nassların illetleri ve kimi hükümlerin amaçları hakkında farklı sonuçlara varmalarına sebep oluyor, bu da ister istemez ictihad farklılığını gerektiriyordu. Bir örnek vermek gerekirse henüz bekleme süresini (iddet) doldurmamış bir hanımla evlenen ve zifafı gerçekleştiren kişinin durumu hakkında Hz. Ömer ve Hz. Ali farklı hükümler vermiştir.
5. İslam hukukçularının bulundukları sosyal çevrelerin farklı olması ictihad farklılıklarını da beraberinde getirmiştir. Literatürde bu durumu ifade etmek için, “şartların ve çevrenin farkından kaynaklanan ihtilaf” (İhtilafü’z-zamân) ve “delil ve yöntem farklılığından kaynaklanan ihtilaf” (İhtilafü’l-burhân) ayrımı yapılmıştır.
6. İslam hukukçularının ihtilafları bağlamında anılması yerinde olan diğer bir faktör de siyasi yönelim farklılıklarının fıkhi eğilimler üzerindeki etkisidir.
Yaşayan Sünni Hukuk Ekolleri; Bu başlık altında dört mezhep adıyla da bilinen Hanefi, Maliki, Şâfiî ve Hanbeli ekolleri üzerinde durulacaktır.
Kurucusu Hanefi ekolü Kufe’nin önde gelen hukukçusu, re’y ekolüyle adı özdeşleşmiş bir müctehid olan Ebu Hanife Numan b. Sabit etrafında şekillenmiştir. Kufe’de yılında doğmuş, Bağdad’da yılında vefat etmiştir. Ebu Hanife’nin atalarının Kâbil, Enbâr,
Nesâ ya da Tirmiz’e dayandığına dair rivayetler vardır. Ebu Hanife’nin ilim hayatının başlangıcında kelami meselelere ilgi duyduğu bilinmektedir.
Daha sonra ilgisi fıkha yönelmiş Kufe’nin önde gelen fakihlerinden Hammâd b. Ebî Süleyman’ın derslerine devam etmiş, hocasının vefatı üzerine ilim halkasının başına geçmiştir. Ebu Hanife’nin ilmi silsilesi Hammâd- İbrahim en-Nehaî – Esved ve
Alkame aracılığıyla Abdullah b. Mesud ve Hz. Ali’ye dayanmaktadır. Ebu Hanife’nin başvurduğu kaynakların Kitâb, Sünnet, en genel anlamıyla Sahabe kavli ve ictihad olduğunu söyleyebiliriz. İctihad, kıyas ve istihsanı kapsamaktadır. Ebu Hanife’nin
hukuki meselelerde kullandığı kaynakları Kitâb, Sünnet, icmâ, genel anlamıyla sahabe kavli, kıyas ve istihsan olarak sıralayabiliriz. Ebu Hanife’nin hukuk anlayışı ile ilgili dikkate değer bir başka yön ise “hiyel” meselesidir. Hiyel, sözlük anlamı olarak çözüm ve çare demek olan “hîle” kelimesinin çoğuludur. Ona atfedilen eserlerden günümüze intikal edenleri el-Fıkhu’l-ekber, el-Fıkhu’l-ebsat, el-Vasıyye, el-Âlim ve’l-müteallim, Risâle
ilâ Osman el- Bettî gibi daha ziyade akaid içerikli risaleler ile kendisinden rivayet edilen hadisleri içeren Musnedü Ebî Hanîfe adlı derlemeden ibarettir.
Önde gelen dört öğrencisi
Literatürde Ebu Hanife ve Ebu Yusuf için “şeyhayn”, Ebu Yusuf ve Muhammed için “imameyn” ya da “sahibeyn”, Ebu Hanife ve Muhammed için ise “tarafeyn” ifadeleri kullanılmaktadır.
Ebu Yusuf’un bize kadar intikal eden eserleri başlıca Kitabü’l-âsâr, Kitâbü’l-harâc, İhtilâfu Ebî Hanife ve İbn Ebî Leylâ, er-Red alâ siyeri’l- Evzâî’den oluşmaktadır.
Şeybânî’nin Hanefi doktrinin aktarılmasına yönelik önemli eserleri başlıca iki grupta toplanabilir:
1. “Zahirü’r-rivâye” ya da “Mesâilü’l-usûl” adıyla anılan eserler, el-Asl ya da el-Mebsût, el-Câmiü’l-kebîr, el-Câmiu’s-sağîr, es- Siyerü’l-kebîr, es- Siyerü’s-sağîr ve ez-Ziyâdât olmak üzere altı tanedir.
2. “Nâdiru’r-rivaye” ya da “Mesâilü’n-nevâdir” adıyla anılan eserler, Keysâniyyât, Harûniyyât, Cürcâniyyât, Rakkiyyât ve Ziyâdâtü’z- ziyâdât adlı eserlerdir.
İmam Muhammed’in bu zikredilenler dışında el-Âsâr, el-Hucce alâ ehli’l- Medine adlı eserleri de önemli eserlerdir.
Sonraki kuşaklarda yetişen Hanefi alimler içerisinde Tahâvî ve Kerhi’nin el-Muhtasar adlı eserleri oldukça ilgi görmüştür.
Serahsi’nin el-Mebsût’unun yanında Kâsânî’nin Bedâiu’s- sanâî ve Merğînânî’nin el-Hidâye adlı eserleri mezhebin doktrininin delilleriyle birlikte ele alan önemli çalışmalardır.
Hanefi hukukçular arasında “dört metin” (mütûn-ı erbaa)adıyla anılan şu eserler de muteber kabul edilmiştir:
Geç dönem Hanefi hukukçuların eserleri arasında ayrıca Molla Hüsrev’in Dürerü’l-hükkâm, İbrahim Halebî’nin Mülteka’l- ebhur, Haskefî’nin ed-Dürrü’l-muhtâr adlı eserleri ile bu son eserin haşiyesi olan İbn Abidin’in Reddü’l-muhtâr adlı çalışması yaygın bir biçimde rağbet görmüştür.
Türkiye, Balkanlar, Kafkasya, Azerbaycan, Kırım, Kazan, O
rta Asya, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Çin’de yaşayan Müslümanların çoğu Hanefi mezhebine mensuptur. Irak ve Suriye’de önemli sayıda Hanefi varken, Mısır ve Kuzey Afrika’da Hanefi mezhebi halk arasında pek yaygınlık kazanamamıştır.
Kurucusu Maliki ekolü, İmam Malik adıyla tanınan Malik b. Enes el-Esbahî etrafında şekillenmiştir. İmam Malik Medine’de doğmuş, yılında yine Medine’de vefat etmiştir.
Fıkıhta başlıca hocası Rebîatü’r-re’y (Re’yci Rebîa) adıyla tanınan Rebîa b. Ebî Abdirrahman’dır. Hadis konusunda Nâfî, İbn Şihab ez-Zührî, Ebu’z- Zinâd ve Yahya b. Said el-Ensârî gibi hocalardan yararlanmıştır. Hocaları içerisinde on üç yıl boyunca derslerine devam ettiği Abdurrahman b. Hürmüz’ün ayrı bir yeri vardır. İmam Malik ictihadlarında önce Kitâb ve Sünnet’e dayanırdı. Ancak ahad haber ile Medine ameli arasında bir çatışma olduğunda Medine ameline öncelikli verirdi. İmam Malik’in Muvattâ adlı eseri İslam hukuk tarihi açısından oldukça önemlidir. İmam Malik, Muvattâ’da Hicazlıların rivayet ettikleri hadisleri, sahabe ve tabiûn görüşlerini, Medine’de uygulanan hukuki teamülleri bir araya toplayarak fıkıh konularına göre düzenlemiştir. Bu eserin güvenilir ravilerinden birisi Hanefi hukukçu Muhammed b. Hasen eş-Şeybânî’dir. Malikiler arasında daha çok tutulan diğer bir ravi ise Yahya b. Yahya el-Leysî olmuştur.
Öğrencileri arasında Abdurrahman b. el-Kasım, Abdullah b. Vehb , Eşheb b. Abdilaziz , Abdullah b. Abdilhakem, Asbağ b. Ferec ve Muhammed b. Abdillah b. Abdilhakem anılabilir.
Maliki mezhebi önce Hicaz bölgesinde yayılmış, daha sonra Kuzey Afrika ülkeleri ve Endülüs’te yaygınlaşmıştır. Günümüzde Kuzey Afrika ülkeleri, Moritanya ve Nijerya’daki Müslüman halkın çoğunluğu Maliki mezhebine mensuptur. Mısır, Sudan, Bahreyn ve Kuveyt’te de bulunmaktadır.
Şafiî Ekolü
Kurucusu Gazze’de doğan, yılında Mısır’da vefat eden İmam Muhammed b. İdris eş-Şâfiîdir. Aslen Kureyşli olan Şâfiî ilim hayatına Mekke’de Müslim b. Halid’den aldığı derslerle başlamıştır. Daha sonra Medine’ye giden Şâfiî, İmam Malik’in derslerine devam etmiş ve ondan Muvattâ’yı okumuştur. Irak’a yaptığı seyahatler esnasında İmam Muhammed b. Hasen eş- Şeybânî ile tanışmış ve ondan da istifade etmiştir. Irak’taki görüşleri için “mezheb-i kadîm” (eski mezhep), Mısır’da ki görüşleri için mezheb-i Cedid(yeni mezhep)ifadesi kullanılmaktadır.
Kitâb ve Sünnet’e başvururdu. Ahad haber bile olsa kendi deyimiyle “sabit” olan sünnete karşı çıkmazdı. Ahad haberlerin Medinelilerin ameline ya da Kur’ân’a ve meşhur sünnete aykırı olmaması gibi muhtevaya yönelik şartlar aramaz, isnadın güvenilirliğini yeterli görürdü. Buna karşın prensip olarak mürsel hadisleri kabul etmezdi. Kitâb ve sünnette bulunmayan konularda, sahabenin ittifak ettiği görüşlere, daha sonra da sahabenin ihtilaf halindeki görüşlerine başvururdu. Son müracat ettiği delil ise kıyastır. Şâfiî, Hanefilerin kullandığı istihsanı ise açık bir dille ve sert bir şekilde reddetmiştir. Bunun yanında
mürsel maslahat ve Medinelilerin ameli gibi delillere başvuru kaynakları içerisinde yer vermediği görülmektedir. Meşhur er-Risâle adlı eserini Irak’ta yazmış, ancak daha sonra Mısır’da yeniden düzenlemiştir. Fıkıh usulü alanında günümüze kadar ulaşan ilk eser olma özelliğini koruyan er-Risâle, Şâfiî’nin de fıkıh usulünün müdevvini olarak kabul edilmesini
sağlamıştır. Şâfiî’nin İslam hukukunun bütün bölümleri ile ilgili görüşlerini toplayan, muhaliflerin görüşlerine ve ilgili tartışmalara da yer vererek mukayeseli bir hukuk kitabı niteliğinde olan eseri ise el-Ümm adını taşımaktadır. Şâfiî’nin hukuki yaklaşımlarını bulabildiğimiz ve günümüze kadar gelen diğer bir eseri de İhtilâfü’l-hadis’tir.
Irak’taki mezheb-i kadimini nakleden öğrencileri arasında Zaferani ve Kerâbisi dikkat çekmektedir.
Mısır’daki öğrencileri içerisinde Harmele b. Yahya, Buvaytî , İsmail el-Müzeni ve el-Ümm’ü rivayet eden Rebî b. Süleyman el- Murâdî önde gelen isimlerdendir. Müzeni, Şâfiî’nin fıkhi görüşlerini el-Muhtasar adlı bir el kitabında derlemiş ve bu eser el- Ümm ile birlikte basılmıştır. Sonraki dönemde Şâfiî fıkhında etkili olan alimler içerisinde el-Mühezzeb yazarı Ebu İshak eş-Şirâzi, el-Veciz adlı furu metnini kaleme alan meşhur Gazali, el-Veciz’i Fethu’l-azîz adıyla şerh eden Rafii, el-Mecmu, Ravdatü’t-tâlibin ve Minhacü’t-talibin adlı eserlerin müellifi olan Nevevî sayılabilir. Özellikle Nevevi’nin Minhâc’ı geç dönemlerde bir çok Şâfiî alim tarafından şerh edilmiştir.
Şâfiî mezhebi günümüzde Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, İran, Hindistan, Filipinler, Seylan (Sri Lanka), Malezya ve Endonezya gibi ülkelerde yayılmıştır. Ülkemizde de Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde önemli sayıda Şâfiî mezhebi mensubu bulunmaktadır.
Bu ekolün temsilcisi yılında Bağdat’ta doğan ve yılında aynı yerde vefat eden İmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânîdir. Şâfiî’nin Bağdat’da olduğu dönemde ondan fıkıh okumuştur. Ahmed b. Hanbel’in baskın olan yönü hadisçiliktir. Nitekim kırk bin kadar hadis ihtiva eden el-Müsned adlı eseri, temel kaynaklar arasında yer almaktadır. Bunun yanında hadis konusunda kaleme aldığı Kitabü’l-ilel ve marifeti’r-rical adlı çalışması da önemlidir. Hadisçi yönünün ağır basması sebebiyle kimi müellifler Ahmed b. Hanbel’i hukukçu olarak kabul etmemişlerdir. Nitekim İbn Kuteybe, Taberi, İbn Abdilberr ve Makdisi gibi müellifler onu hadisçiler arasında değerlendirip bir hukukçu olarak görmemişlerdir.
Öğrencilerinin başında oğulları Salih ve Abdullah gelmektedir. Bunların yanında Ebu Bekr el-Esrem Ahmed b. Hani , Ahmed b. Muhammed el-Mervezi ve Abdülmelik b. Mihran el-Meymûnî zikredilebilir. Ancak Ahmed b. Hanbel’in fıkhi görüşlerini el- Camî adlı müstakil bir eserde toplayarak tedvin eden, bir sonraki kuşaktan Ebu Bekr el-Hallâl olmuştur. Bunun yanında meşhur el-Muhtasar yazarı Ebu’l-Kasım Ömer b. el-Huseyn el-Hırakî de anılmalıdır. Hıraki’nin el-Muhtasar’ı üzerine İbn Kudame tarafından kaleme alınan el-Muğnî hem Hanbelî ekolünün hem de mukayeseli İslam hukuku literatürünün en beğenilen eserlerindendir. Sonraki dönemlerin meşhur Hanbelî hukukçuları arasında eş-
Şerhu’l-kebir yazarı İbn Kudame el- Makdisi yer almaktadır.
Önce Bağdat’da, daha sonra Irak’ın dışına taşarak Hicaz, Suriye ve Mısır gibi ülkelerde taraftar bulmuştur. On sekizinci yüzyılda Arabistan’ın Necd bölgesinde Muhammed b. Abdilvehhâb önderliğinde başlayan “Vehhâbî Hareketi” neticesinde Hanbelî ekolü etkinliğini artırmıştır. Günümüzde Suudi Arabistan’nın resmi mezhebi olan Hanbelîliğin, Kuveyt ve körfez ülkelerinde de mensupları bulunmaktadır.
Şiî çevrede gelişen:
Bu ekolün mensupları imam olarak Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynelabidin’in oğlu Zeyd b. Ali’yi kabul etmektedirler. Ali’nin ağabeyi Muhammed Bakır’ın imam olduğunu savunanlar da bulunmaktadır. Fıkıhta başvurduğu kaynaklar Kitâb, Sünnet, icmâ, kıyas, istihsan, mürsel maslahat ve akıl şeklinde sıralanmaktadır. Zeydiler’in Şii grupları içerisinde Sünnilere en yakın olan grup olduğu kabul edilmektedir. Mamafih mest üzerine meshi ve ehl-i kitap hanımlarla evlenmeyi caiz görmemek, gayri müslimin kestiği hayvanın yenmeyeceğini benimsemek gibi Sünnilerle uyuşmayan ictihadları da vardır. Zeyd b. Ali’ye nispet edilen el-Mecmû adlı hadis ve fıkıh içerikli kitap günümüze kadar gelmiştir.
Zeydi fıkhında önemli yeri olan alimler Kasım b.İbrahim er-Ressî ve torunu el-Hadî b. Yahya bulunmaktadır. Zeydiler günümüzde yoğun olarak Yemen’de yaşamaktadırlar. Zeydilik Yemen’in resmi mezhebidir.
Şiilerin en kalabalık grubunu teşkil eden Caferiler, “imamiyye” ve “isnâaşeriyye” adıyla da anılmaktadır. Ekol, altıncı imam Cafer es-Sadık’a nispet edilmektedir. Caferilerin hukuki konularda başvuru kaynakları Kitâb, Sünnet, icmâ ve akıldır. Caferilere göre icmâ masum imamlardan birinin görüşü üzerinde gerçekleşen ittifaktır. İctihad kapısının daima açık olduğunu savunan Caferiler, kıyası bir başvuru kaynağı olarak görmemektedirler.
Caferilerin en eski kaynakları İmam Musa Kazım’ın el-Halal ve’l-Haram’ı ile oğlu Ali Rıza’nın Fıkhu’r-Rıdâ’sıdır. Kummî’nin Beşâirü’d-derecât’ı da ilk eserlerdendir.
İran’ın resmi mezhebi olan Caferiliğin Irak, Suriye, Lübnan, Azerbaycan, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Mısır ve bazı Kuzey Afrika ülkelerinde de mensupları bulunmaktadır. Ülkemizde, özellikle bazı doğu illerinde bu mezhebe bağlı olanlar vardır.
Bu ekole bağlı olan Şiiler Cafer es-Sadık’tan sonra büyük oğlu İsmail’in imam olduğunu savunmaktadır. Batıniyye adıyla da anılan bu ekolün hukuki görüşlerini, Kadı Ebu Hanife en-Numan derlemiştir. Temel kaynaklarını Kadı Ebu Hanife en-Numan’ın yazdığı Deâimü’l-İslâm, Tevîlü deâimi’l-İslâm ve Kitâbü’l-iktisâr teşkil etmektedir. Hasan b. Nuh b. Yusuf el-Hindî’nin el-Ezhâr ve mecmeu’l-envâr’ı da İsmaili kaynaklar arasındadır. Günümüzde İsmaililer Doğu ve Batı İsmailileri olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Pakistan, Hindistan ve Bengladeş’de yaşayan Doğu İsmaililerinin liderliğini Ağa Han ailesi yapmaktadır. Batı İsmailileri ise Güney Arabistan, Basra Körfezi civarı, Doğu Afrika ve Suriye’nin Hama ve Lazkiye dağlık bölgelerinde yaşamaktadır.
Abdullah b. İbâz’a nispet edilmektedir. İbâzîler, Kitâb, Sünnet, kendi imamlarının ictihadları ve mürsel maslahatı hukuki konularda başvuru kaynağı olarak görmektedirler. İbâziler günümüzde Umman, Güney Arabistan, Madakaskar, Zengibar, Libya, Cerbe Adası ve Cezayir gibi ülkelerde yaşamaktadır.