Yukarıdaki eylemlerden hangileri Peygamber’in tefsir yaparken kullandığı yöntemlerdir?
Allah Resûlü pek çok vesîleyle Kur’ân âyetleri tefsir etmiştir. Ancak ders verir bir tarzda âyetleri açıklamak yerine, fırsat düştükçe ve gereği kadar açıklamada bulunmuştur. Bazen bir âyet-i kerîmeyi okurken kendiliğinden açıklar, bazen muhataplarından birinin veya Müslüman olmayan bir kimsenin sorusuna cevap vermek üzere gerekli açıklamaları yapar, bazen ortamın gereği olarak bir âyeti izah eder, bazen muhteva uyumu sebebiyle bir hadisin sonunda ilgili âyete işarette bulunur, bazen de bir sözünün ardından ona uygun âyeti hatırlatmak suretiyle âyetleri açıklardı. Bu açıklamalar bazen çok kısa bir âyetteki kapalılığı anlaşılır kılmaktadır. Sünnetin Kur’ân’ı tefsiri sadece hadisler yoluyla değil, bazen Sevgili Peygamberimizin, âyetin âyetle tefsirine işaret etmesi ve bizatihî kensinin âyetler arasındaki irtibatı kurması şeklinde de gerçekleşmiştir. Bu tür uygulamaların her biri Hz. Peygamber’in sünneti ile Kur’ân arasındaki vazgeçilmez irtibatı ortaya koymaktadır. Esasen, Kur’ân’ın doğru bir şekilde anlaşılması âyetlerle hadisler arasındaki bu tür anlam ilişkilerinin kurulmasıyla mümkündür. Bu sebeple âyet okunurken, ilgili hadis, hadis okurken de ilgili ayet düşünülmelidir.
Hadisler dikkate alınmadan Kur'an'ın anlaşılmaya çalışılması durumunda hangi sonuç ortaya çıkar?
hadislerin tüm toplumlar ve kültürler ve anlayışlar açısından varolan farklılıkları birleştiren öğreticiliği ile Kur'an'ın anlaşılmasına katkısı ümmetçe tasdik edilmiştir.
Hangisi rivâyet-dirâyet bütünlüğü çerçevesinde Gazzâlî’nin yazmış olduğu eserdir?
Ebû Hanîfe, Ca‘fer es-Sâdık, el-Evzâî, Mâlik, eş-Şâfiî, Ahmed b. Hanbel gibi ilk dönem hadis ve fıkıh âlimleri, ortaya koydukları ictihad çalışmalarıyla rivâyet-dirâyet bütünlüğünün pratiklerini göstererek birer mektep açmışlardır. Ebû Ca‘fer Tahâvî’nin Şerhu ma‘âni’l-âsâr, Râmhürmüzî’nin (v. 360/971)el-Muhaddisü’l-fâsıl, İbn Abdilberr’in et-Temhîd, Gazzâlî’nin (v. 505/1111) Kânûnu’t-te’vîl, Muhammed Gazâlî’nin (v. 1416/1996) es-Sünnetü’n-nebeviyye beyne ehli’l-fıkh ve’l-hadîs ve Yûsuf Karadâvî’nin Keyfe neteâmelu maa’s-sünneti’n-nebeviyye adlı eserleri, hep aynı çabanın ürünleri olarak ortaya çıkmıştır.
Kur'an-ı Kerim dünyevi ve uhrevi her konuda Hz. Peygamber'i nasıl sunmaktadır?
Kur'an-ı Kerim dünyevi ve uhrevi her konuda Hz. Peygamber'i evrensel ve yegane hayat modeli olarak sunar.
Müminler nezdinde Hz. Peygamber'e itaat edilip ona tabi olmadaki en büyük etken hangisidir?
Hz. Peygamber Hem Kur'an hem de Kur'an'ın dışında bir çeşit vahiy ile desteklenmiştir.
Peygamber’in Kur’ân-ı Kerîm’i açıklama sorumluluğunun tezahürlerinden biri olan tâvsif ne anlama gelmektedir?
Kur’ân’da zikredilen bir hususun bazı özelliklerini belirtmek (tavsîf) suretiyle muhataplarının daha iyi anlamalarını sağlamaya yönelik açıklamalar yapması da Hz. Peygamber’in Kur’ân-ı Kerîm’i açıklama sorumluluğunun tezâhürüdür. Tavsif de yine teşvik, sakındırma, istenilen veya kötülenen bazı hususların özelliklerini belirleme şeklinde olabilir. “İnkâr edenler için ateşten elbiseler biçilmiştir, başlarının üzerinden kaynar sular dökülecektir, Hac 22/19” âyetinin tasvir ve tavsifi bağlamında Allah Resûlü “başlarından dökülen kaynar suyun beyinlerinden karınlarına, oradan içindekileri sıyırarak ayaklarından çıkıncaya kadar geçtiği her yeri paramparça edip eriteceğini” (Tirmizî, Sıfatü Cehennem 4, hadis no: 2783) ifade etmiştir.
İlim tahsili noktasından İslâm kültür ve medeniyetini diğer medeniyetlerden farklı ve üstün kılan taraf nedir?
Dünya üzerinde hiçbir din ve kültür, ilim tahsilini herkes için zorunlu görmemiştir. İslâm kültür ve medeniyetini diğer medeniyetlerden farklı ve üstün kılan taraf, İslâm peygamberinin ilim ile ibadeti aynı kefeye koyarak; “İlim öğrenmek her müslüman üzerine farzdır (İbn Mâce, Mukaddime 17, hadis no: 224)” beyanında bulunmuş olmasıdır.
Hz. Peygamber’e itaat etmenin en önemli göstergesi aşağıdakilerden hangisidir?
Hz. Peygamber’e itaat etmenin en önemli göstergesi onun sünnetine tabi olmaktır. Allah Resûlü de mü’minlerin sünnete tabi olmaları gerektiğini ve ancak bu sayade kurtuluşa ereceklerini hatırlatmıştır. İleride geniş bir şekilde görüleceği üzere Hz. Peygamber, ashâbının sünnetine ve râşid halîfelerin sünnetine sıkı sıkıya sarılmaları gerektiğini belirtmiş ancak bu şekilde ihtilâflardan kurtulacaklarına işaret etmiştir (Tirmizî, Sünne 6, Hadis no: 4609).
Peygamber bir hadisinde cemaate imam olmak için birinci kıstasın Kur’an’ı en iyi okumayı koymuştur. Burada bir eşitlik söz konusu ise ikinci bir ölçütten bahsedilmiştir. Aynı hadiste ikinci ölçüt olarak ne belirtilmiştir?
Hz. Peygamber başka bir hadisinde cemaate imam olacak kişileri tercihte dikkat edilecek ilkeleri açıklarken, “Cemaate, Kur’ân’ı en iyi okuyan imam olur. Şayet bu konuda müsâvî/birbirine denk durumda iseler, sünneti en iyi bilenleri imam olur.” buyurmuş (Müslim, Mesâcid ve mevâdi‘u’s-salât 54, hadis no: 1564; Tirmizî, Salât 62, hadis no: 235), böylece ilk nesilden itibaren Müslümanların arasında sünneti bilenlerin mevcudiyetini hatta bu konuda sahâbe arasında derece farklılığının olabileceğini de göstermiştir.
“Kim Resûle itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur" (Nisa, 4/80) ayeti Hz. Peygamber’e ve onun sünnetine uyulması gerektiğine dair âyetlerden hangi gruba girmektedir?
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’e itaat edilmesini emreden birçok âyet bulunmaktadır. Bu âyetlerin birinde şöyle buyrulmaktadır: " De ki, Allah’a itaat edin, Resûlüne itaat edin. Eğer sırt dönerseniz bilin ki Peygamber kendi görevinden siz de kendi yükümlülüğünüzden sorumlu olursunuz. Fakat ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Yoksa Peygamber’in (s.a.v.) görevi açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir (Nur, 24/54). Âyet-i kerîmede Allah Resûlü’ne itaat edilmesinin gerekliliği açıkça vurgulandığı gibi, bu durum, doğru yolu bulmanın bir şartı olarak da ifade edilmiştir. Başka bir âyette ise “Kim Resûle itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur" (Nisa, 4/80) buyrularak Hz. Peygamber ile Allah’a itaat birlikte zikredilmiştir. Çünkü Hz. Peygamber’i insanlara dini tebliğ etme vazifesini veren ve onu elçi olarak görevlendiren Allah’tır. Dolayısıyla elçiye itaat etmeyip onu reddetmek bir anlamda elçiyi gönderen makama saygısızlık etmektir ki, bunu yapan bir şahsın iman dairesinde kalamayacağı açıktır (Elmalı, Kur’ân Dili, II, 305). Buna göre Allah ve Resûlü’ne itaat etmek ebedî hayatta kişiyi kurtuluşa (Nur, 24/52); ona itaatsizlik ise cehenneme götürecektir (Nisâ, 4/115).
Aşağıdakilerden hangisi hadis kaynaklarında yer alan içeriklerden biri olarak ifade edilemez?
Hadis kaynakları, Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinin yanı sıra, takrîrlerini yani sahâbenin Hz. Peygamber’in huzurunda yaptığı ve reddedilmeyen/onaylanan davranışlarını; sahâbe ve tâbi‘un sözlerini de içerir. Dolayısıyla, sünnetin en önemli dayanağını teşkil eden hadis kaynakları ilk nesillerin sünnet anlayışı için de başvurulması gereken ilk ve öncelikli kaynağı teşkil etmektedir.
Hadis metninde geçen ve az kullanıldığından anlaşılması güç olan lafızları konu edinen kelimeler bilgisine ne ad verilmektedir?
Garîbü’l-hadîs, hadis metninde geçen ve az kullanıldığından anlaşılması güç olan lafızları konu edinen garip kelimeler bilgisidir. Garîbü’l-hadîs, zengin lugat bilgisine ihtiyaç duyar. Söz konusu lafızların oluşturduğu garîbü’lhadîs kitapları, adeta Peygamber’in (s.a.v.) kullandığı kelimelerin lugatı olmaktadır.
Buhârî’nin el-Câmi‘u’ssahî'si hangi osmanlı padişahı tarafından yayına hazırlatılmıştır?
Kitabınızın 9. sayfasında görüleceği üzere bahsedilen kitap II: Abdülhamid tarafından yayına hazırlatılmıştır.
Hacerü’l-esved’e “Çok iyi biliyorum ki sen bir taşsın. Birine zarar da veremezsin, faydan da dokunmaz. Şayet ben Peygamber’i -sallallâhü aleyhi vesellem- seni öperken görmeseydim, seni öpmezdim” diyen sahabi kimdir?
Hz. Ömer, Peygamber Efendimizi öperken gördüğü için hacerü’l-esved’i öpmüş, bu davranışın rasyonel/aklî izahını yapmaya ihtiyaç duymamıştır (Bu esnada kullandığı ifadeler şöyledir: “Çok iyi biliyorum ki sen bir taşsın. Birine zarar da veremezsin, faydan da dokunmaz. Şayet ben Peygamber’i -sallallâhü aleyhi vesellem- seni öperken görmeseydim, seni öpmezdim, Buhârî, Hac 50, hadis no: 1597; Ebû Dâvûd, Menâsik 48, hadis no: 1875).
Allah’tan korkan/saygı duyan âlimlerin özellikleri aşağıdaki seçeneklerin hangisinde bir arada verilmiştir?
Peygamber (s.a.v.) konulmuş, yeni dünyagörüşünün bilgi yapısı Peygamber aracılığı ile oluşturulmuştur. O; “Rabbim ilmimi artır” (Tâhâ 20/114) diye duâ eden bir peygamberdir. Onun ilmini sonraki nesillere aktaracak olanlar ise; “Kulları içinde Allah’tan korkan/saygı duyan âlimler”dir (Fâtır 35/28). Yukarıdaki hadiste de geçtiği üzere, âlemin varlığı (düzen ve nizâmı) onların varlığına, yokluğu onların yokluğuna bağlıdır. Onlar peygamberlerin vârisleridirler (Buhârî, İlim 10). Bilmeyenlerin soru sorarak müracaat ettikleri ehlü’z-zikr onlardır (Nahl 16/43; Enbiyâ 21/7). Dinle hayat arasındaki irtibatı sağlamada Peygamber’in yerini almışlardır. Devraldıkları mânevî mirasın yüklediği sorumluluk gereği, peygamberler gibi hem ilim hem de aksiyon adamı olmak durumundadırlar.
Hz. Peygamber “……………………, Allah yolunda infâk edilmeyen bir hazine gibidir” (Dârimî, Mukaddime 46, hadis no: 556; Ahmed b. Hanbel, II, 499, hadis no: 10481). Buyurmuştur.
Hangisi boşluğa gelecek ifadedir?
Hz. Peygamber (s.a.v.), “uygulanmayan ilim” için yaptığı gibi, “faydasız ilim” için de şu benzetmeyi yapar: “Fayda vermeyen ilim, Allah yolunda infâk edilmeyen bir hazine gibidir”.