Aşağıdakilerden hangisi Geleneksel Kuramın dindarlığa dair yapmış olduğu tespitler arasında yer almaz?
Geleneksel, Kararlılık ve İlgisizlik kuramları, bu çerçevede gündeme gelen açıklama tarzlarıdır. Geleneksel Kuram, 18-30 yaş aralığında dinî etkinliklerde önemli bir düşüşün yaşandığını, dinî yönelişlerde yeniden artışın ancak 30’lu yaşlardan itibaren gerçekleşebileceğini savunur.
I. Evrenin ve dünyanın yaratılışı. II. Acı tecrübeler, doğal felaketler, ölüm gibi hayatın zorlayıcı ve olumsuz görünen yönleri III. Haksızlık, adaletsizlik, başarısızlık gibi bireysel ya da toplumsal engellenme durumları IV. Sonsuzluk arayışına çözüm V. Zihinsel boyutta ele alınan kimlik problemleri ve hayat felsefesi Yukarıdakilerden hangileri zihnin ancak dinin yardımıyla çözebileceği temel problemlerdendir?
Zihnin ancak dinin yardımıyla çözebileceği temel problemleri, beş ana grupta toplamak mümkün görünmektedir. Bunlar: evrenin ve dünyanın yaratılışı, hayatın anlam ve amacı gibi mantıksal çözümü olmayan sorular; acı tecrübeler, doğal felaketler, ölüm gibi hayatın zorlayıcı ve olumsuz görünen yönleri; haksızlık, adaletsizlik, başarısızlık, fakirlik gibi bireysel ya da toplumsal engellenme ve mahrumiyet şekilleri; şuur, yaratıcılık, estetik ve mistik tecrübeler gibi bilimin henüz açıklayamadığı tabii süreçler; zihinsel boyutta ele alınan kimlik problemleri ve hayat felsefesi.
Araştırmalarında SPECT Beyin Haritalama Yöntemini kullanan, Tibetli Budistlere, derin transa geçtikleri sırada radyoaktif boya şırınga ederek yaptığı deneyde, beynin belli bölgelerinin değişime uğradığını saptayan ve Tanrı’nın beynin sabit bir parçası olduğunu öne süren bilim adamı aşağıdakilerden hangisidir?
Araştırmalarında SPECT Beyin Haritalama Yöntemini kullanan A. Newberg, Tanrı’nın beynin sabit bir parçası olduğunu öne sürmüştür. Tibetli Budistlere, derin transa geçtikleri sırada radyoaktif boya şırınga ederek yaptığı deneyde, beynin belli bölgelerinin değişime uğradığını saptamıştır. Newberg’in kullandığı SPECT yöntemi, Tanrı tecrübesi yaşayan beynin canlı resmi olarak nitelendirilmektedir. Doğru cevap A'dır.
Dinî inançların ölüm kaygısını azattığına dair çok sayıda araştırma sonucuelde edilmiştir. Bu bulgular araştırmacılar tarafından şöyle yorumlanmaktadır: Dinî inançları insanlara hayatın tasarımı konusunda yönlendirmekte ve onlar, ölümün hakikat olduğuna, bütün insanların önceden tespit edilmiş ecelleri bulunduğuna ve vakti geldiğinde hepsinin öleceğine inanarak ölüme daha gerçekçi bir açıdan bakabilmektedir. Ayrıca onlar, hayatlarını inandıkları değerler istikametinde geçirmeye çalıştıklarından, ahiret hayatında kendilerine vadedilen mükafâtlara ulaşacaklarını ümit etmekte, eksikliklerinden dolayı bağışlanacaklarını ummakta ve ölümü bir yokluk olarak algılamamaktadırlar. Dolayısıyla doğru yanıt B seçeneğidir.
Dinî inanç ve uygulamaların, organik hastalıkların tedavisinde olumluetkileri konusunda her geçen gün daha fazla kanıt ortaya çıkmaktadır.Yapılan bir araştırmaya katılan 269 doktorun % 99’u, manevi inancı olanhastaların manevi inancı olmayan hastalara kıyasla hastalıklarla daha iyi başedebildiklerini ifade ettikleri tespit edilmiştir. Diğer bir araştırmada da,hastaların yarıya yakınının (% 45), dinî inançlarının sağlık durumlarınıolumlu yönde etkilediğini belirtmiştir. Dinin ömrü uzattığı ve bedenen daha sağlıklı kalınmasına yol açtığı yönündeki bulgular dinin daha çok fizyolojik etkisiyle ilişkilidir. Doğru cevap A seçeneğidir.
Ülkemizde yapılan bir araştırmaya göre aşağıdaki okullardan hangisi dini şüphe ve tereddütler noktasında en yüksek oranlarla başı çekmiştir?
Liseli gençler üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmada ise Allah'a iman konusunda en yüksek puanları İmam-Hatip öğrencileri almasına karşın liseler arasında en düşük puanları Fen Lisesi ve Anadolu Lisesi öğrencileri almıştır. Ayrıca dini şüphe ve tereddütler noktasında bu iki okul, en yüksek oranlarla başı çekmiştir. Doğru cevap A seçeneğidir.
Totem ve Tabu, Bir yanılsamanın geleceği, Musa ve Tektanrıcılık gibi dinle ilgili görüş ve değerlendirmelerini ortaya koyduğu, dindarlığın psiko dinamik bir gelişmeye bağlı olduğunu ileri süren kişi kimdir?
S.Freud (1856-1939) uzun kariyeri boyunca din ile yakından ilgilenmiştir. Totem ve Tabu, Bir Yanılsamanın Geleceği, Musa ve Tektanrıcılık, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları gibi kitaplarında din ile ilgili görüş ve değerlendirmelerini ortaya koymuştur. Dindarlığın psiko dinamik bir gelişmeye bağlı olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre, tabiat ve toplum karşısında yaşanan çaresizlik dinî inanç ve uygulamaların asıl kaynağını oluşturmaktadır. Bundan dolayı din ve Tanrı inancı akılcı değil duygusal bir temele dayanmakta, ilkel ve çocuksu arzuların yatıştırılması ve arzuların tatminine hizmet etmektedir.
I. Kutsalla samimi ilişki kurmak
II. Hayata anlam vermek
III. Kendini gerçekleştirmek
IV. Pasif bir şekilde boyun eğmek
V. Yuhsal olgunluğa ulaşmak
Dinî başa çıkma yöntemlerinden olan kendini yönetme modelinde birey Allah’ın kendisine kendi sorunlarıyla başa çıkma yeteneğini verdiğine inanır. Bu insanlar dine yönelmede yukarıdakilerden hangisini amaç edinebilir?
I, II, III, V
Gen ve çevre arasında önemli bir ilişki olduğunu iddia eden bilim aşağıdakilerden hangisidir?
Genlerin üzerimizde büyük bir etkisi olduğuna hiç şüphe yoktur. Bununla birlikte moleküler biyoloji uzmanlarına göre her şeyin sorumlusu genler değildir. Genler çevre ile sürekli etkileşim halindedir. Gen ve çevre arasındaki ilişki, son derece önemlidir ve çevredediğimiz şey tek tip bir olgu değildir.
I. Din, varoluşu ve gerçekliği yorumlayarak bireyin hayatını anlamlı kılar
II. Din insana sınırlarını bildirerek sorumluluk duygusu uyandırır
III. Din bir hayat rehberi sunarak insanı belirsizlikten kurtarır
IV. Din kişide köklü gelişmelere ve değişimlere yol açar
V. Din ortak amaç ve hedefler belirleyerek birliklerin oluşumuna imkân sağlar
Dinin, özsel tanımları yanında, işlevsel tanımları da ortaya konulmuştur. Yukarıdakilerden hangisi dinin işlevsel tanımları arasında gösterilebilir?
I, II, III, IV, V
Kırsal-kentsel çevre ve dindarlık ilişkisine bakıldığında aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
Genel olarak il ve büyük şehir gibi nüfusun yoğun olduğu yerleşim birimlerinde yaşayanlar, diğer daha küçük yerleşim birimlerinde yaşayanlara oranla dine daha ilgisiz ve uzak durmaktadırlar. Kuşkusuz bu neticede, kalabalık yerleşim bölgelerinde sosyal ilişkilerin oldukça gevşek olması ve bencilliğin artması; sosyal kontrol mekanizmalarının işlevini yitirmesi veya çoğu zaman etkisiz kalması; modernleşmeye bağlı hızlı, bireyselleşmiş, paylaşım ve yardımlaşma gibi dinî değerlerden uzak bir yaşam standardının gelişmesi gibi pek çok faktör belirleyici bir rol oynar.
Bir kişinin dini ve mistik tecrübeler sonucunda beynin belirli bölgelerinde oluşan aktiviteleri incelemesi hangi yaklaşım alanında araştırma yaptığını göstermektedir?
Son yıllarda nöroloji alanında yapılan çalışmalar, insanların davranış, duygu, tutum ve inançlarının beyindeki karşılıklarını bulma konusunda oldukça ilerleme kaydetmiştir. Geliştirilen beyin görüntüleme yöntemi sayesinde, insanlar olumlu ya da olumsuz duygular yaşadıklarında beynin hangi bölgesinin aktif olduğunu tespit edilebilmektedir. Tespitlere göre dinî ve mistik tecrübeler yaşandığı durumlarda özellikle beynin belirli bölgelerindeki aktivite artmaktadır. Beyninin bir bölümü hasar görmüş kimselerin dinî yaşantılarında gözlenen değişim, konuya dikkatleri çekmiş ve yapılan araştırmalarda önemli bulgular elde edilmiştir. Tüm bu çalışmalar sonucunda yeni bir yaklaşım olarak Nöroteoloji doğmuştur. Nöroteoloji’nin çalışma alanı, dinî ve mistik yaşantıların biyolojik temelleridir.
Kutsalla ilişkiye girmenin, insanın iç dünyasında manevi bir alan yarattığı, sosyal olarak kendisini yalnız hisseden insanın en azında bu alanda yalnızlık hissetmeyeceği ve terk edilmişliğin insan psikolojisinde oluşturacağı yansımaların olumsuz etkisini en alt düzeye indirebileceği söylenebilir. “Gerçek bir dost olarak Allah yeter (Nisa/45)” ayeti, bütün sosyal bağların çözüldüğü durumlarda bile, dinî inancın insanın ayakta kalmasına katkıda bulunabileceğine atıfta bulunurken; “Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de” (Yunus/62) ayeti ise kutsal ile girilen bu ilişkinin, huzursuzlukların etkisini azaltmada işlevsel olabileceğini ima etmektedir.
Çocukların ilk dini etkilere açık ve istekli olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
Çocukta korunma ve bağlanma ihtiyacının ve merak duygusunun güçlü olduğu; bu nedenle de ilk dinî etkilere açık ve istekli olduğu hususu, bilinen bir gerçektir.