I. Yabancılaştırma II. İnsan toplumuna referans noktası kazandırma III. Yapılandırma IV. SosyalizasyonV. Organizasyon
Yukarıdakilerden hangisi toplumsal işlevler arasındadır?
Dinin toplumsal işlevleri; bütünleştirme, insan toplumuna referans noktası kazandırma, devlet toplum aktörleri arasında aracı kurumluktur, sosyalizasyon, organizasyon, değerler çatışmasını önlemek, parçalama ve çatıştırma, zihniyet ve ideoloji kazandırma işlevi, yapılandırma, birlikte var ve taraf olma bilinci kazandırmadır.
İbn Haldun ile ilgili verilen ifadelerden hangisi doğrudur?
Mukaddime’nin başında, geleneksel hikayeci tarih anlayışından ayrıldığını ve “ilm–i umran” adını verdiği yeni bir bilimin temellerini attığını belirten İbn Haldun, bu yeni bilimin konusunun insan medeniyeti ve insan toplumu) olduğunu söylemektedir. Böylece, kendisinin bulduğu bu yeni bilim dalının konusunu insan toplumunun incelenmesi olarak açıklayan İbn Haldun, A. Comte’tan yaklaşık beş asır önce sosyolojinin kurucusu olmaya hak kazanmaktadır. Altı bölümden oluşan Mukaddime’nin ilk bölümünde, daha çok coğrafi şartlarla sosyal hayat arasındaki ilişkiler incelenmektedir. İkinci bölümde, toplum türleri ile asabiyet ve devlet teorileri; üçüncü bölümde ise, din ve devlet ilişkileri ile tavırlar teorisi, hilafet kurumu ve organizmacı toplum teorisi üzerinde durulmaktadır. Dördüncü bölüm, yerleşik hayat ile köy–kent ilişkilerine eğilmekte; beşinci bölüm ekonomi ve nihayet altıncı bölüm bilgi teorisi, ilimler sınıflaması, şiir ve edebiyat gibi konular üzerinde durmaktadır. Görüldüğü gibi, İbn Haldun’un Mukaddime’sinin her bir bölümü bir veya birkaç sosyoloji dalına ayrılmış olup; eserin tamamında din sosyolojisinin çeşitli konularının serpiştirilmiş bir halde yer aldığını belirtmek gerekir. Görüşlerini daima gözleme dayandırması, İslam dünyasında ortaya çıkan olaylarla sosyal faktörler arasında ilişkiler kurması ve tabii ki din–toplum ilişkileri ve dinin toplumsal işlevleri üzerinde durması İbn Haldun’a din sosyolojisinin tarihçesi içerisinde, haklı olarak, oldukça ayrıcalıklı bir yer kazandırmaktadır. Nitekim İbn Haldun, İslam dünyasının düşünce açısından büyük durgunluk geçirdiği bir dönemde yaşamış olması nedeniyle kendi devrinde çok etkili olamasa da, sonraki yüzyıllarda büyük etkiler meydana getirmiştir.
Ayetullah Humeyni liderliğinde gerçekleştirilen devrim sonrasında mollaların etkisi daha ağır basarak dini kurallara dayalı bir devlet kuran ülke hangisidir?
1979 İran Devrimi mollaları, pazar esnafı ve tüccarları, laik İran milliyetçilerini, bazı Marksistleri ve çoğu eğitimli olan kadınları bir araya getirmiştir. Ayetullah Humeyni liderliğinde gerçekleştirilen devrim sonrasında mollaların etkisi daha ağır bastığı için İran’da dini kurallara dayalı olduğu iddia edilen bir devlet kurulmuştur.
I. el–Munkız mine’d–Dalal (Dalaletten Kurtuluş)
II. İhyau Ulumi’d–Din (Din İlimlerinin Diriltilmesi)
III. el–İktisat fi’l–İtikat (İnançta Orta Yol)
Yukarıdaki eserlerin sahibi olan düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
El–Munkız mine’d–Dalal (Dalaletten Kurtuluş), Tehafütü’l–Felasife (Filozofların Tutarsızlığı), İhyau Ulumi’d–Din (Din İlimlerinin Diriltilmesi), Faysalu’t Tefrika beyne’l–İslam ve’z–Zenadika (İslami ve Gayriislami Gruplar Arasındaki Ayrım ve Farklar), Kimyaü’s–Saade (Mutluluk İksiri), el–İktisat fi’l–İtikat (İnançta Orta Yol) adlı eserler Gazali’ye aittir.
Laiklik (laïcisme) terimi ilk kez hangi ülkede ve kaçıncı yüzyılda kullanılmıştır?
Laiklik (laïcisme) teriminin kökenlerine bakıldığında ilk kez 16. yüzyılda İngiltere’de papaz olmayanların da, kiliselerin yönetiminde rol alabileceklerini savunan düşünce akımını ifade etmek üzere kullanıldığı görülür.
Dini "kutsalın tecrübesi" olarak tanımlayan düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
Otto, dini “kutsalın tecrübesi” olarak tanımlamıştır. Otto' ya göre din, insanın kutsalla ilişkisidir. Kutsal olarak bilinen veya kabul edilen şey, öncelikle sadece dini alanda kendini gösteren özel bir değerlendirmedir.
Seçeneklerdeki eserlerden hangisi Sosyoloji ve Din Sosyolojisinin ilk klasiği olma özelliğini taşımaktadır?
Hilmi Ziya Ülken ve Mehmet Karasan Cumhuriyet Dönemi’nin din sosyolojisi hakkında eserler veren kişileridir. Gazali, Farabi ve İbn Haldun İslam dünyasında tanınan düşünürlerdendir. İbn Haldun’un Mukaddime adlı eseri de daha sonra birçok aydın tarafından ele alınacak temel bir eser olma özelliği göstermektedir.
Sosyolojiyi diğer bilim dallarından ayıran özelliklerdendir?
Konulara yaklaşım biçimi itibariyle sosyoloji, diğer sosyal bilimlerden farklı bazı özelliklere sahiptir. Toplumsal olay ve olguları inceleyen sosyoloji; bireyle ilgilenmez. Tek tek bireylerin sorunlarıyla değil toplumsal sorunlarla ilgilenir. Olması gerekeni değil, olanı olduğu gibi inceler. Ahlak, hukuk, din gibi bireylerin nasıl davranması gerektiğine ilişkin kurallar koymaz. Bu anlamda kural koyucu/değer hükmü verici (normatif) değildir; objektiftir. Diğer sosyal bilimler toplumsal hayatın farklı yönlerini ayrı ayrı incelerken, sosyoloji toplumu bir bütün olarak ele alır. Bütünü oluşturan öğeler arasındaki ilişkileri araştırır. Olayları sebep-sonuç bağı içinde inceler. Kendine özgü yöntemi vardır.
İbn Haldun’un Mukaddime’sinin çevirmeni aşağıdakilerden hangisidir?
Mukaddime, Osmanlı düşünürü Ahmet Cevdet Paşa tarafından 1860’ta tamamlanıp Türkçe olarak yayınlanmıştır.
20.yüzyılın başlarında, aynı zamanda sistematik ve bağımsız din sosyolojisinin de kurucusu kabul edilen Max Weber’e göre aşağıdakilerden hangisi “Din Sosyolojisi”nin görevlerinden birisidir?
20. yüzyılın başlarında, aynı zamanda sistematik ve bağımsız din sosyolojisinin de kurucusu kabul edilen Max Weber, kendisinden öncekilerin aksine din sosyolojisinin görevinin, dinin özünü, kaynağını, doğasını veya dini değerlerin doğruluk ve yanlışlığını araştırmak olmayıp, din-toplum ilişkileri bağlamında, din ile diğer sosyal kurumlar arasındaki karşılıklı etkileşimi, dini inançlardan kaynağını alan sosyal davranışların incelenmesi olduğunu söyleyerek yeni bir sosyoloji anlayışının öncülüğünü yapmıştır. Ona göre, din sosyolojisi, öncekilerin yaptığı gibi, dinin mahiyeti ile değil, toplumsal davranışın belli bir şeklinin etkileri ve şartlarını incelemelidir.
Dinsizliğe götüren materyalist felsefeye karşı, spiritualist bir felsefe kurmak gerektiğini belirterek, düşünce tarihinde ilk olarak sağlam bir İlahiyat (Teoloji) sistemi kuran ve “Herşeyin ölçüsü Tanrı’dır” diyen düşünür kimdir?
Eflatun, sofistlerin “Her şeyin ölçüsü insandır.” ilkesinin aksine “Her şeyin ölçüsü Tanrı’dır.” diyerek işe başlamakta ve bu görüşü üzerine bütün bir felsefe, ahlak, ve siyaset sistemini kurduktan sonra, bu sistemin temeline de dini yerleştirmektedir. C¸ünkü, kurmak istediği yeni toplum düzeninin din- siz yaşayamayacağına inanmaktadır. Eflatun’un din sosyolojisi açısından dik- kati çeken iki önemli eseri vardır; “Devlet” ve “Kanunlar”. Toplumda rastlanan her türlü bozukluğun dinsizlikten, inançsızlıktan ileri geldiğini, dolayısıyla iyi bir toplum düzeninin kurulabilmesi için, ilkin din- sizlikle savaşmak ve bunun için de birçok devletin yaptığı gibi, dinsizlik aleyhinde kanunlar çıkarmak gerektiğini ifade etmektedir. Ona göre, dinsiz- liği önlemek için kanun çıkarmak da yeterli değildir. C¸ünkü, dinsizliğin asıl sebebi maddi değil, manevidir, halktan değil filozoflardan kaynaklanmak- tadır. Böylece o, dinsizliğe götüren materyalist felsefeye karşı, spiritualist bir felsefe kurmak gerektiğini belirterek, düşünce tarihinde ilk olarak sağlam bir İlahiyat (Teoloji) sistemi kurmaktadır. Eflatun’a göre, bu İlahiyatın ilk işi; Tanrı’nın varlığını ispat etmek, ikincisi Tanrı’nın insanlarla ilgilendiğini, hiç kimsenin yaptığının yanına ka^r kalmayacağını göstermek, üçüncü olarak da; Tanrıların bir takım yalvarmalarla ve hediyelerle kazanılamayacağını, herke- sin kendi hareketlerinden sorumlu olduğunu anlatmaktır.
Karl Marks’ın din ile ilgili düşüncelerini şekillendiren ve derinden etkileyen felsefeci kimdir?
9. yüzyıl teolog ve felsefecilerinin yazdıkları ve bunlardan özellikle Feuerbach’ın “Hıristiyanlığın O¨zü” (1841) adlı eseri ve diğer çalışmaları Alman aydınlarını ve daha çok gençliği etkilediği gibi, o yıllarda gençlik dönemini yaşayan Marks’ı da derinden etkilemiştir. Bu nedenle, Marks’ın dinle ilgili düşüncelerini Feuerbach’a giden köklerinde aramak gerekir. Feuerbach’a göre din, insanın kendi düşüncesinin insanlar üstü bir plana aktarılışıdır. Başka bir ifade ile, din, kültürel gelişme sürecinde insanların ürettiği düşünce ve değerlerden oluşmakta, fakat bunlar yanlış bir şekilde ilahi güçlere ya da tanrılara mal edilmektedir. Marks, bu düşüncelerin çok büyük etkisi altında kalmıştır. Ona göre din, ünlü deyişiyle söylersek, halkın afyonudur. S¸erif Mardin, bu ifadenin Feuer- bach’ın düşüncelerinin etkisi altında yazıldığını söyler. Cümlenin tamamı ise şöyledir: “Din, baskıya tabi yaratıkların iç çekmesi, kalpsiz bir dünyanın kal- bi, ruhsuz olayların ruhudur, halkın afyonudur”.
I. Gözlemleme
II. Özümseme
III. Karşılaştırma
IV. Tartışma
V. Açıklama
Yukarıdakilerden hangisi sosyolojik bir araştırmada, doğal olarak din sosyolojisi incelemelerinde de kullanılan uygulamalardan dır?
Din sosyolojisinin kendine özgü, genel sosyolojiden ayrı yöntem ve tekniklerinin olmadığını, bu konuda Genel Sosyoloji ile bir paylaşım içinde olduğunu söylemiştik. Şimdi, sosyolojik bir araştırmada, doğal olarak din sosyolojisi incelemelerinde de kullanılan üç aşamalı uygulamadan söz edilebilir. Gözlemleme -Karşılaştırma –Açıklama.
I. Savaş II. Sekülerleşme III. Çağdaş Dünyada Modernleşme IV. Teknolojinin GelişmesiYukarıdakilerin hangisi yada hangileri Dini Olumsuz Yönde Etkileyen Bir Etken Olarak Toplumsal Değişimlerdendir?
Savaş, sekülerleşme ve çağdaş dünyada modernleşme dinin toplumsal yapıda zayıflamasına, toplumsal hayatın bazı alanlarından çekilmesine vs. sebep olabilir.
İslam tarihinde aşağıda verilen dönemden hangisinden itibaren meydana gelen değişimlerin etkisiyle çeşitli fırkalar, siyasal hareketler, isyanlar, mezhepleşme ve fırkalaşmalar, ayrışma ve parçalanmalar yaşanmaya başlanmıştır?
İslam tarihinde özellikle Hz. Osman döneminden itibaren meydana gelen değişimlerin etkisiyle çeşitli fırkaların, siyasal hareketlerin, isyanların ve daha sonraki mezhepleşme ve fırkalaşmaların, ayrışma ve parçalanmaların kendini göstermesi toplumsal değişimin dini olumsuz yönde etkilediğine bir örnektir.
Aşağıdakilerden hangisi sekülerleşme teorisini kuramsal olarak ortaya koyan sosyologdur?
Weber tarafından kuramsal olarak ortaya konulan ve E. Troeltsch tarafından da yaygınlaştırılan, sekülerleşme teorisi, gittikçe dinin sosyal hayattan uzaklaşacağı varsayımı üzerine kuruludur.
Aşağıdaki ülkelerden hangisi, yönetim geleneğini belirli bir İslami mezhebe dayandırmaktadır?
İslam dünyasında meşruiyetini dinden alan bir sınıf tarafından İslam hukukuna göre yönetildiği iddia edilen İran, Şii geleneğe yaslanmaktadır. Şii İslam’ın devletin dini olarak ilan edildiği Safevi hanedanlığının kuruluşundan (1501-1732) beri din ve devlet işlerinin iç içe girdiği İran’da, idareciler kendi meşruiyetlerini Şii İslam’ı ve Şii din adamı sınıfını koruma iddiasıyla sağlamıştır.
I. Tanzimat İlanı
II. Meşrutiyet
III. Meşrutiyet
IV. 1876 Kanun-i Esasi
Yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri Türkiye’de cumhuriyet öncesi dönemlerde moderniteye geçişin temeli olarak görebileceğimiz olaylardandır?
Osmanlı devletinin, Batı eğitim metotları ve kurumlarını, hukuki sistemlerini ve askeri teknolojisini yaygınlaştırmak için 19. yüzyılda başlattığı modernleşme hareketi ve buna bağlı reformlar İslam dünyasında ilk laik kurumların ortaya çıkmasına öncelik etmiştir. Türkiye’de moderniteye geçişi, siyasal ve yapısal dönüşümleri tarihsel bir bütünlük ve devamlılık içinde anlamak gerekir. Bu açıdan bakıldığında Cumhuriyet öncesi başlayan dönüşümleri sürecin bir parçası olarak görmeden tarihi bütünlüğü anlamak mümkün olmaz. Genel hatlarıyla Tanzimat’ın ilanıyla başlayıp Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun ilanıyla devam eden ve hukuki yapının değişmesiyle başlayan süreç, Cumhuriyet dönemindeki değişim projesinin temelleri olarak görülebilir. Ayrıca I. Meşrutiyet’in ilanı ve 1876 Kanun-i Esasi’nin kabulü, II. Meşrutiyet’in ilanı siyasal yapıda klasik anlayıştan uzaklaştığını gösteriyordu ki bu da uzun dönemde aslında laiklikle sonuçlanan bir sürece hazırlık olarak yorumlanabilir.