I. Temel bir bilişsel yöne sahiptir. II. Hem fonksiyonel hem de disfonksiyonel III. Açıklık/görünürlük ve kapalılık/gizliliği vardır.
Aşağıdakilerden hangisi yukarıda belirtilen dinin toplumsal işlevleriyle ilişkilidir?
Her din temel bir bilişsel yöne sahip olup insanlara belirli bir zihniyet ve dünya görüşü sağlar. Din, sadece fonksiyonel değil, aynı zamanda disfonksiyonel de olabilmektedir. Sözgelimi din, toplumu bütünleştirebileceği gibi çatıştırabilir de. Dinin toplumsal işlevlerinin açıklığı/görünürlüğü ve kapalılığı/gizliliği hususu da vardır. Allah’ın emrini yerine getirmek ve huzur hissetmek için bir araya gelip topluca ibadet ederler. Burada ibadet için bir araya gelmenin görünen işlevi huzur hissi iken, görünmeyen işlevi ise sosyal bütünleşmedir. Sosyal bütünleşmeyi sağlayan en önemli fenomenlerden birisi dindir. Bundan dolayı bütünleşme, din sosyolojisinin anahtar konularından biridir. Ancak bütünleşme işlevi üç seçenekten birisiyle ilişkili değildir.
Aşağıdakilerden hangisi Geleneksel Sekülerleşme Kuramının Eleştirilmesinin nedenlerinden biri değildir?
Sekülerleşme temelde dinin etkisinin zaman içerisinde toplumsal olarak zayıflayacağı görüşünü savunmaktadır.
‘Sivil din teorisine göre, Amerikan Yaşam Tarzı, Hıristiyanlığın bir yan olgusu olmaktan çok, kendi inançları, ritüelleri ve azizleriyle adeta ayrı ve bağımsız bir din olarak tanımlanmakta ve siyasi olarak demokrasi ve bireysel özgürlüğü; ekonomik olarak ise liberalizmi temsil etmektedir. Bu kentli din, bireysel- cilik, pragmatizm ve kişisel faaliyetleri önemsemektedir. Bu haliyle Ameri- kan Yaşam Tarzı, aşkını olmayan, günah veya hüküm kavramlarından yoksun sekülerleşmiş bir Protestanlık olarak da tarif edilebilir.’
Yukarıda verilen ‘sivil din’ tanımını kullanan ve sistemleştiren sosyolog kimdir?
Luckmann ve Berger’in din anlayışını andıran bir başka yaklaşım, Amerikalı sosyolog Robert N. Bellah’ın sistemleştirdiği ‘sivil din’ teorisidir. S¸öyle ki, 1960’lı yıllarda Talcott Parsons ve öğrencisi Robert Bellah gibi bazı sosyologlar, modern Amerika gibi toplumların, kurumsal düzenlemeleri ile tarihsel kutlamalarına kutsal özellikler atfettiklerini ileri sürerek, ‘kurumsal (kiliseye bağlı) din’den ayrı bir ‘sivil din’ görüşü ortaya atmışlardı.
Dinsizliğe götüren materyalist felsefeye karşı, spiritualist bir felsefe kurmak gerektiğini belirterek, düşünce tarihinde ilk olarak sağlam bir İlahiyat (Teoloji) sistemi kuran ve “Herşeyin ölçüsü Tanrı’dır” diyen düşünür kimdir?
Eflatun, sofistlerin “Her şeyin ölçüsü insandır.” ilkesinin aksine “Her şeyin ölçüsü Tanrı’dır.” diyerek işe başlamakta ve bu görüşü üzerine bütün bir felsefe, ahlak, ve siyaset sistemini kurduktan sonra, bu sistemin temeline de dini yerleştirmektedir. C¸ünkü, kurmak istediği yeni toplum düzeninin din- siz yaşayamayacağına inanmaktadır. Eflatun’un din sosyolojisi açısından dik- kati çeken iki önemli eseri vardır; “Devlet” ve “Kanunlar”. Toplumda rastlanan her türlü bozukluğun dinsizlikten, inançsızlıktan ileri geldiğini, dolayısıyla iyi bir toplum düzeninin kurulabilmesi için, ilkin din- sizlikle savaşmak ve bunun için de birçok devletin yaptığı gibi, dinsizlik aleyhinde kanunlar çıkarmak gerektiğini ifade etmektedir. Ona göre, dinsiz- liği önlemek için kanun çıkarmak da yeterli değildir. C¸ünkü, dinsizliğin asıl sebebi maddi değil, manevidir, halktan değil filozoflardan kaynaklanmak- tadır. Böylece o, dinsizliğe götüren materyalist felsefeye karşı, spiritualist bir felsefe kurmak gerektiğini belirterek, düşünce tarihinde ilk olarak sağlam bir İlahiyat (Teoloji) sistemi kurmaktadır. Eflatun’a göre, bu İlahiyatın ilk işi; Tanrı’nın varlığını ispat etmek, ikincisi Tanrı’nın insanlarla ilgilendiğini, hiç kimsenin yaptığının yanına ka^r kalmayacağını göstermek, üçüncü olarak da; Tanrıların bir takım yalvarmalarla ve hediyelerle kazanılamayacağını, herke- sin kendi hareketlerinden sorumlu olduğunu anlatmaktır.
Aşağıdaki gelişmelerden hangisi din sosyolojisi içindeki düşünce değişimlerine neden olmamıştır?
Sosyolojinin kurucularına ve din sosyolojisi ile ilgili temel yaklaşımlarına geçmeden önce kısaca ortaçağın sonlarından itibaren başlayan değişim hareketlerine bakmakta yarar vardır. Rönesans ve Reform hareketleri, bilimsel ve teknik buluşlar, İngiltere, Fransa ve Almanya’daki Aydınlanma hareketi, Fransız ve Sanayi devrimleri gibi olay ve olgular, toplumların siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel hayatlarında büyük değişmeler meydana getirdiği gibi kilisenin ve halkın din ve dünya görüşü de sorgulanmaya başlanmıştır. Çünkü Kilise doğa bilim araştırmaları ve yeni buluşlar karşısında, bilim adamlarına karşı (örneğin, Galile,1564–1642, hatırlanabilir) olumsuz tutum takınmıştır. Kilisenin bu yanlış tutumu din karşıtlığını arttırmıştır. Bu durum materyalist felsefelerin gelişmesine ve dini-sosyal hayatın alt üst olmasına neden olmuştur. Böylece aydınlanma hareketi, geleneksel din anlayışından uzaklaşarak hem kiliseyle hem de halkla inanç ve düşünce yönünden ayrılmıştır. Aydınlanma dönemi (17. ve 18. yüzyıl) filozofları, (Hint, Çin, Asya gibi) farklı coğrafyalardaki toplumların dinlerini incelediler. Dinleri birbirleri ile ve özellikle de Hıristiyanlıkla karşılaştırdılar. Bütün dinlerde benzer ve ortak yönlerin varlığı düşüncesinden hareketle de “Tabii (Doğal) Din” adıyla yeni bir felsefi-dini hareket başlatmış oldular.
I. Sekülerleşme kavramının yerine kullanılabilir.
II. Olumlu yönde bir değişimdir.
III. Modernleşme kavramı ile eş anlamlıdır.
IV. Bir değer yargısı içermez.
Yukarıda verilenlerden hangisi / hangileri toplumsal değişim kavramı için doğru bir tanımlamadır?
Toplumsal değişim, normatif değil, objektif bir anlam içeriğine sahip olup herhangi bir değer yargısı içermez, nesnel bir gerçekliği ifade eder. Sekülerleşme ve modernleşme kavramlarıyla eş anlamlı değildir. bir toplum için mutlak anlamda iyiyi veya kötüyü, olumluyu veya olumsuzu, iyi yönde değişimi veya kötü yönde değişimi, ilerlemeyi veya gerilemeyi ifade etmez, nötr bir anlam içeriğine sahiptir.
“Ekonomik sistemlerin gelişiminde kültürler ve dinlerin etkilerini göstermekle ve Batı’da modern kapitalizmin dinden kaynağını aldığını ortaya koymakla, dinin önemli bir toplumsal değişim etkeni olduğunu göstermiştir.” cümlesiyle dinin toplumsal değişim etkenlerinden biri olarak ifade eden kuramcı aşağıdakilerden hangisidir?
Din de, toplumsal değişimde rol oynayan temel etkenlerdendir. Geçmişte ve günümüzde bir sosyal fenomen olarak dinin, toplumsal değişimlerin gerçekleşmesinde ne kadar belirleyici bir etken olduğu bilinmektedir. Weber, ekonomik sistemlerin gelişiminde kültürler ve dinlerin etkilerini göstermekle ve Batı’da modern kapitalizmin dinden kaynağını aldığını ortaya koymakla, dinin önemli bir toplumsal değişim etkeni olduğunu göstermiştir.
Pozitif yöntemin bilimler için zorunlu olduğunu, gözleme, deneye ve yasaların tespitine dayanan bu yöntemin, teolojik ve metafizik alanlara da yayılması gerektiğini savunan düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
Sosyolojinin isim babası Auguste Comte, pozitif yöntemin bilimler için zorunlu olduğunu, gözleme, deneye ve yasaların tespitine dayanan bu yöntemin, teolojik ve metafizik alanlara da yayılması gerektiğini söyler.
I. Rönesansın ortaya çıkışı II. Modernizm III.Sekülerleşmenin yükselmesiYukarıdaki toplumsal değişimlerden hangileri dini olumsuz yönde etkilemiştir?
Batı’da Rönesans ile birlikte gelen değişimle ilişkili olarak ortaya çıkan reform hareketinin Protestanlığı doğurmasıyla Hıristiyanlığın daha da farklılaşmasına ve farklı zamanlarda ortaya çıkan dini çatışma ve savaşların oluşmasına neden olmuştur. Çağdaş dünyada modernleşme ve sekülerleşmenin de dini olumsuz yönde etkilemiş olduğu görülmüştür. Bu bağlamda geleneksel yapıdan modern yapıya doğru yönelen toplumlarda, özellikle modern sanayi toplumlarında, yeni ve modern değerlerin, seküler dünya görüşü ve zihniyetlerin, geleneksel ve kurumlaşmış dini yapılar, formlar, inançlar, örf ve adetler, norm ve değerler için olumsuz bir durum ortaya çıkardığı söylenebilir.
“Konstantin dönemi Hıristiyanlığı, yakınçağ Katolikliği ile ve yakınçağ Katolikliği de İkinci Vatikan Konsili’nin Katolik kilisesiyle aynı görülemez.” cümlesinden aşağıda verilen çıkarsamalardan hangisi yapılabilir?
Toplumsal kurumlar ve fenomenler olarak dinler de değişim geçirir. Toplumun değişiminden ve toplumsal değişimden bahsedilebiliyorsa, bir toplumsal olgu ve kurum olarak dinin değişiminden de bahsedilebilir. Bu bağlamda sözü edilen cümle toplumsal değişimle birlikte dinin de değiştiğini göstermektedir.
Aşağıdakilerden hangisi büyük boy toplumsal değişim kuramlarından biridir?
Toplumsal değişim kuramları büyük boy kuramlar (yükseliş ve çöküş, evrimci, modernleşmeci ve diyalektik), orta boy kuramlar (yapısal-işlevselci ve çatışmacı) ve küçük boy kuramlar (grupsal ve bireyci) olmak üzere üç ana grupta toplanabilir.
“Toplumbilimsel Düşün” başlığıyla Türkçeye çevrilen “Sociological Imagination” adlı eserinde, 19. yüzyıl sosyal bilim anlayışına egemen olan “dinin ölümü ya da yok oluşu”na işaret eden düşünür aşağıdakilerden hangisidir?
C. Wright Mills, “Toplumbilimsel Düşün” adlı eserinde 19. yüzyıl sosyal bilim anlayışına egemen olan “dinin ölümü veya yok oluşu” anlayışını “Dünya bir zamanlar düşünce, pratik ve kurumsal form alanlarında kutsal ile doluydu. Reformasyon ve Rönesans’tan sonra modernleşme güçleri bütün dünyayı sardı ve modernleşme ile eşzamanlı tarihsel süreç olan sekülarizasyon kutsalın baskınlığını gevşetti. Özel alan hariç, kutsal, zamanla bütünüyle yok olacaktır.” sözleriyle açıklar.
“Dünya bir zamanlar düşünce, pratik ve kurumsal form alanlarında kutsal ile doluydu. Reformasyon ve Rönesans’tan sonra modernleşme güçleri bütün dünyayı sardı ve modernleşme ile eş zamanlı tarihsel süreç olan sekülarizasyon kutsalın baskınlığını gevşetti. Özel alan hariç, kutsal, zamanla bütünüyle yok olacaktır.” Sözü kime aittir?
On dokuzuncu yüzyılda A. Comte, H. Spencer, E. Durkheim, M. Weber, K. Marks ve S. Freud gibi düşünürler sanayi toplumunun gelişimine paralel olarak dinin önem kaybedeceği görüşünü savunuyordu. “Dinin ölümü veya yok oluşu” şeklinde ifade edilebilecek bu yaklaşım 19. yüzyıl sosyal bilim anlayışına egemen olan anlayışı yansıtıyordu. Toplumbilimsel Düşün başlığıyla Türkçeye de çevrilen Sociological Imagination adlı eserinde C. Wright Mills (1959: 32-33) bu yaklaşımı şu şekilde açıklar: “Dünya bir zamanlar düşünce, pratik ve kurumsal form alanlarında kutsal ile doluydu. Reformasyon ve Rönesans’tan sonra modernleşme güçleri bütün dünyayı sardı ve modernleşme ile eş zamanlı tarihsel süreç olan sekülarizasyon kutsalın baskınlığını gevşetti. Özel alan hariç, kutsal, zamanla bütünüyle yok olacaktır.”
“Din, toplumda olan şeyleri, toplumsal gerçekliği, toplumsal ilişkileri insanlar katında izah eder ve kurumsal düzenlemeleri, sebepleri hakkındaki sorulara cevaplar verir.” cümlesi dinin hangi özelliğini belirtir?
Dinin toplum üzerinde etkili olmasında, özellikle onun meşrulaştırıcılık özelliği önemli bir rol oynar. Din, toplumda olan şeyleri, toplumsal gerçekliği, toplumsal ilişkileri insanlar katında izah etmek ve kurumsal düzenlemeleri, sebepleri hakkındaki sorulara cevaplar vermek suretiyle meşrulaştırır. İnsanlar, toplumsal yaşamlarında yaptıkları ve karşılaştıkları pek çok şeye geçmişte olduğu gibi günümüzde de geçerlilik kazandırmak için dine, dinin meşrulaştırıcı yönüne başvurma ihtiyacı duyarlar.
20. yüzyılın başlarında, aynı zamanda sistematik ve bağımsız din sosyolojisinin de kurucusu kabul edilen Max Weber’e göre aşağıdakilerden hangisi “Din Sosyolojisi”nin görevlerinden birisidir?
20.yüzyılın başlarında, aynı zamanda sistematik ve bağımsız din sosyolojisinin de kurucusu kabul edilen Max Weber, kendisinden öncekilerin aksine din sosyolojisinin görevinin, dinin özünü, kaynağını, doğasını veya dini değerlerin doğruluk ve yanlışlığını araştırmak olmayıp, din-toplum ilişkileri bağlamında, din ile diğer sosyal kurumlar arasındaki karşılıklı etkileşimi, dini inançlardan kaynağını alan sosyal davranışların incelenmesi olduğunu söyleyerek yeni bir sosyoloji anlayışının öncülüğünü yapmıştır. Ona göre, din sosyolojisi, öncekilerin yaptığı gibi, dinin mahiyeti ile değil, toplumsal davranışın belli bir şeklinin etkileri ve şartlarını incelemelidir.
Farabi’nin toplum anlayışı ile ilgili verilen ifadelerden hangisi doğrudur?
Ayrıntılı bir toplum sınıflamasına girişen Farabi’ye göre toplumlar ikiye ayrılır: eksik toplumlar ve tam toplumlar. Tam toplumlar; büyük toplumlar, orta toplumlar ve küçük toplumlar yani şehirler olarak ayrılmaktadır. Şehirler de erdemli ve erdemsiz şehirler olarak kategorilendirilir. Farabi, ‘erdemli şehir/toplum’ görüşüyle, eski Yunan’ın site ve sınıflı toplumu yerine İslamiyet’in insanlar arasında fark gözetmeyen evrensel ve dini toplum anlayışını geçirmektedir. Erdemsiz toplumlar da cahil toplum, günahkar toplum, değişmiş toplum ve şaşkın toplum olmak üzere 4 gruptan oluşur. Farabi’nin de ortaçağdaki çoğu İslam bilgini gibi organizmacı bir toplum anlayışına sahip olduğu belirtilmelidir. Ona göre erdemli toplum, sağlıklı bir vücuda benzemektedir.
“Sekülerleşme dinin toplumsal öneminin azalmasını ifade eden” bir süreçtir tanımı aşağıdaki toplumbilimcilerden hangisi tarafından yapılmıştır?
Brian Wilson ve Peter L. Berger gibi toplumbilimcilerin sözcülüğünü yaptığı “Rasyonalizm ve inanç kaybı” argümanını savunanlardan Wilson’a (1982:149) göre “sekülerleşme dinin toplumsal öneminin azalmasını ifade eden” bir süreçtir. Aydınlanma bilimsel bilgiye, evrenin teknolojik kontrolüne ve deneysel kanıtlama ölçütlerine dayalı rasyonel bir dünya görüşü ortaya çıkarmıştır.
Fransa’da deneysel sosyoloji anlayışına sahip sosyal bilim ekolünü benimsemiş olan ve Türkiye’nin sosyal yapı değişikliğiyle yeniden eski günlere döneceğini savunan sosyoloji tarihinin önemli ismi kimdir?
Türk sosyoloji tarihinin ikinci önemli ismi, Prens Sabahattin’dir. Fransa’da deneysel sosyoloji anlayışına sahip sosyal bilim (science socialekolünün görüşlerini benimsemiş olan Prens, Le Play, Henri de Tourville ve Edmund Demolis başta olmak üzere bu akımın geliştirdiği görüşler doğrultusunda Türkiye’nin sosyal yapı değişikliğiyle yeniden eski günlerine dönebileceğini savunur. Bunun için “Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?” adını taşıyan küçük bir eser yazmıştır.