Kur’ân’ın Sünnet bütünlüğü konusunu ayrıntılı bir şekilde kavrayabilmek içinNecati Kara’nın hangi eseri okunmalıdır?
Kur’ân’ın Sünnet bütünlüğü konusunu ayrıntılı bir şekilde kavrayabilmek için Necati Kara’nın Kur’ân Sünnet Bütünlüğü adlı eserini inceleyiniz.
İslâm medeniyetinde bilimsel sürece yol açan bilgi geleneği, ilmi yücelten ve onu imandan sonra en büyük fazilet olarak gören ne ile başlar?
İslâm’ın tarihi, ilim, bilgi ve amele dayalı bir medeniyetin tarihidir. Bu medeniyette bilimsel sürece yol açan bilgi geleneği, ilmi yücelten ve onu imandan sonra en büyük fazilet olarak gören vahiyle başlar.
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’e ve onun sünnetine uyulması gerektiğine dair birçok âyet bulunmaktadır. Müslümanların pratik olarak dini yaşabilmek için bir modele ihtiyaç duydukları sadece Kur’ân’dan hareketle yaşanan dinin eksik kalacağını bildiren ayetler hangi sınıfa dahildir?
Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’e ve onun sünnetine uyulması gerektiğine dair birçok âyet bulunmaktadır. Bu âyetler genel olarak;(a) Allah Resûlü’nün Kur’ân’ı açıkladığını belirten âyetler, (b) Hz. Peygamber’e itaat etmenin zorunlu olduğunu söyleyen âyetler, (c) Hz. Peygamber’i örnek almayı emreden âyetler, (d). Allah’ın Resûlü’ne helâl ve haram kılma yetkisi verdiğini belirten âyetler şeklinde dört grupta incelenibilir. Hz. Peygamber’i örnek almayı emreden âyetlerde müslümanların pratik olarak dini yaşabilmek için bir modele ihtiyaç duydukları belirtilmekte, sadece Kur’ân’dan hareketle yaşanan dinin eksik kalacağı bildirilmektedir.
Hangisi Kur’an dışındaki vahiyle (vahy-i gayr-i metluv) insan şeklindeki melekler vasıtasıyla muhatap olan peygamberdir?
Kur’ân-ı Kerîm’de hakkında bilgi verilen diğer peygamberlere gelen vahiyler dikkate alındığında Hz. Peygamber’e Kur’ân dışında vahiy gelmesi normal bir durumdur. Sözgelimi, Kur’ân-ı Kerîm’de anlatıldığı üzere, Lut’un kavmini helak etmekle görevlendirilmiş melekler Hz. İbrahim’e uğramış, ona hem çocuk müjdesi vermiş hem de Lut kavminin helak olacağını bildirmişlerdi. Hatta bu kıssada Hz. İbrahim’in gelen elçileri tanımadığı ve onlardan çekindiği belirtilmektedir (Ankebût, 29/31–32; Hicr, 15/52 vd.).
Mü’minlerin nezdinde Hz. Peygamber’e (s.a.v.) itaat edilip, ona tabi olmadaki en büyük etken nedir?
Mü’minlerin nezdinde Hz. Peygamber’e (s.a.v.) itaat edilip, ona tabi olmadaki en büyük etken Resûlullah’ın ilahî vahye muhatap olmasıydı. Zira onlar İslâm’a girmek için şehâdet getirirken, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hem Allah’ın kulu hem de resûlü olduğuna inanmışlardı. Allah da elçisini hem Kur’ân-ı Kerîm vahyi yani okunan vahiy (vahy-i metluvv) hem de Kur’ân dışındaki vahiyle (vahy-i gayri metluvv) ile desteklemiştir.
Akıl, ilim, söz ve davranışta doğruya isabet olarak tanımlanan kavram aşağıdakilerden hangisidir?
“Hikmet”; Akıl, ilim, söz ve davranışta doğruya isabet’tir. Daha özel anlamda ise, helâl-haram bilgisi, ilim-amel birliği demektir. (Cürcânî, Ta’rîfât, no. 604). Hikmet, dînin ana kaynağı olan Kur’ân’ın doğru anlaşılmasına yardım eden, başta Hadis ve Sünnet olmak üzere diğer bütün ilimlerin ortak adıdır. İmam Mâlik (179/795)’in “İlim kitabı”nda zikrettiği ve Lokman Hakîm’in oğluna verdiği nasihatten ibaret olan tek rivâyet oldukça anlamlıdır: “Yavrum! Âlimlerle otur, onların dizlerinin dibinden ayrılma. Çünkü Allah yeryüzünü göğün yağmuru ile dirilttiği gibi, kalpleri de hikmetin nûru ile diriltir”. (Muvatta’, İlim 1, hadis no: 1821).
Kur’an dışında da Hz. Peygamber’e vahiy geldiğine delalet eden ve yirmi kadar olduğu ifade eden ayetlere ne denir?
Kur’ân Sünnet bütünlüğünü açıkça gösteren ve Allah Resûlü’nün dini doğru anlamak ve yaşamak için örnek alma/itaat zorunluluğunu ifade eden bir diğer husus, Kur’ân dışında da Hz. Peygamber’e vahiy geldiğine delâlet eden âyetlerdir. Allah Resûlü’nün hayatının tamamıyla vahyin kontrolünde olması bir yana, bu tür âyetler de gayri metlüv vahiy/namazda okunmayan vahiy olgusuna açık delillerdendir ve bu tür âyetlerin yirmi kadar olduğu ifade edilmektedir.
Sahâbenin hadis uğruna yaptığı ve sonraki nesilde sistemleşen, hadis ıstılahındaki adı ile “er-rıhle fî talebi’l-hadîs” ne anlama gelmektedir?
Hadis tarihini konu edinen kitapların, sahâbenin hadis uğruna yaptığı ve sonraki nesilde sistemleşen, hadis ıstılahındaki adı ile “er-rıhle fî talebi’l-hadîs/hadis uğruna yapılan seyahatler”e özel bir bölüm tahsîs ettiği görülür.
Sahâbenin söz konusu yolculukları, hadislerin İslâm coğrafyasının muhtelif kısımlarına ulaşması ve bu bölgelerde ilim geleneklerinin teşekkülü açısından hayatî bir rol oynamıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir konuşmasında ".............. hariç ümmetimin tamamı cennete girecektir" buyurmuştu.
Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilecektir?
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en çok vurguladığı hususlardan birisi de kendisine itaat edilmesinin zorunlu olmasıdır. Ancak bu şekilde bir kul Allah’a itaat etmiş olacaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) bir konuşmasında "Yüz çevirenler hariç ümmetimin tamamı cennete girecektir" buyurmuştu.
Hangisi İhtilâfü’l-hadîs çerçevesinde ihtilâfların giderilmesinde uygulanan yöntemlerden biri değildir?
Söz konusu ihtilâfların giderilmesinde sırayla cem‘ ve telif, nesh, tercih, tevakkuf yöntemi uygulanır. Şüphesiz bu uygulama için temel dinî ilimlerde derinlik, ehliyet ve liyakat vasfı aranır.
Yemen’den gelen henüz İslâm’la yeni müşerref olmuş bir grup Hz. Peygamber’den kendilerine sünneti ve İslâm’ı öğretecek birisini göndermesini istemeleri üzerine, Hz. Peygamber’in “Ümmetimin eminidir” diyerek işaret ettiği sahabi kimdir?
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünneti en iyi bilenleri takdiminin yanı sıra Medîne’nin dışından gelen ve kendilerine dini öğretecek kişilerin gönderilmesini talep eden Müslümanların da sünneti bilenlere öncelik verdiği anlaşılmaktadır. Nitekim Yemen’den gelen henüz İslâm’la yeni müşerref olmuş bir grup Hz. Peygamber’den kendilerine sünneti ve İslâm’ı öğretecek birisini göndermesini istemişler, Efendimiz de “ümmetiminin eminidir” diyerek Ebû ‘Ubeyde b. el-Cerrâh’ı işaret etmiştir.
Aşağıdakilerden hangisi derse hazırlıktan ziyade Hadis dersinin içeriği olarak bahsedilebilir?
Bu çerçevede, derse başlamadan önce mümkünse ders salonuna erken gelmeli, abdest alıp iki rekât namaz kılmalı ve eûzü besmeleden sonra hamdele ve salvele çekmeli, ardından makâma uygun dualar etmelidir. Bundan sonra, mümkünse hadis meclislerinde, geçmişte yapıldığı üzere, güzel sesli bir kişiye Kur’ân okutulmalı, ardından bir de Fâtiha okutularak derse başlanmalıdır. Hoca, dersinin başında okunacak hadisin bulunduğu ‘Kitâb’ ve ‘Bâb’ hakkında kısa bilgi vermeli, böylelikle rivâyetin Kur’ân ile irtibatını kurmanın yanında ilgili hadis kitabının iç bütünlüğü içerisindeki yeri ve ‘Kitâb’ ve ‘Bâb’ başlığı ile ilgisi hakkında bir kanaat edinilmelidir.
Aşağıdakilerden hangisi hadis kitaplarının en meşhurlarından olan Kütüb-i tis‘a’ yazarlarından değildir?
Seçilen örnek hadisin, hadis kitaplarının en meşhurlarından Kütüb-i tis‘a’da yer alan rivâyetlerinden Tirmizî’nin Sünen’inde, Buhârî ve Müslim’in elCâmi‘u’s-sahîh’lerinde, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde ve Mâlik’in Muvatta’ında yer alan birer hadis ve tercümesi yukarıda zikredildi........
Kitabın 17. sayfasında bulunan yukaridaki bilgilerden anlaşılacağı üzere Farâbi bu sorunun doğru cevabıdır.
Hadis metinlerinin mana ve maksatlarının anlaşılmasını (fehm) ve hüküm vehikmetlerinin çıkarılmasını (istinbat) söz konusu edinen ilmin adı nedir?
Dirâyetü’l-hadîs ilminde hadis metinlerinin mana ve maksatlarının anlaşılması (fehm), hüküm ve hikmetlerinin çıkarılması (istinbat) söz konusu edilir.
Kur’an ile irtibat nasıl olursa burada anlamaktan söz etmek imkansız olur?
Kur’ân ve Sünnet ile hayat arasındaki irtibatın gittikçe zayıfladığı çağdaş dönemde, anlama çabalarının hiç değilse bu irtibatı güçlendirmeye yönelik bir katkı sağlaması ve mevcudu meşrulaştırma gayretlerinden öteye geçmesi, ancak anlamanın sünnet esaslı yürütülmesine bağlıdır. Kur’ân ile irtibat lâfzî, filolojik, zahirî ve keyfî olursa burada anlamaktan söz etmek imkânsızdır. Bir esasa bağlı kalmaksızın Kur’ân’ı açıklama hevesi içinde olanların kınanması, bu hevesin mânâ itibariyle metni değiştirmek anlamına gelen bir tür tahrif sayılması sebebiyledir.
İslâm medeniyetini şekillendiren üç temel unsur nedir?
Varlık tasavvurunun ve âlem yapısının merkezine önce “tevhîdi” ve Allah inancını (Bakara 2/29, 165; Âl-i İmrân 3/32, 76), sonra zorunlu olarak “nübüvvet” (peygamberlik) kurumunu (Hâkka 69/38-52; Kıyâme 75/16-19) yerleştiren İslâm vahyi, var olmanın kaçınılmaz sonu olan “âhiret” kavramını da nihâi hedef olarak belirler (Bakara 2/28). İslâm medeniyetini şekillendiren bu üç temel unsur, Kur’ân’ın muhataplarına sorduğu sorular, sunduğu hakikatler ve yönelttiği emirlerle birleşerek müslüman bireyin zihninde Hakikatin bilgisine ulaşma özlemine yol açmış ve güçlü bir merak fırtınası yaratmış; ilme dayalı yeni bir dünyagörüşünün (paradigma) oluşumuna zemin hazırlamıştır.
Kur’ân ile Hz. Peygamber arasındaki ilişki tamamıyla müspet bir ilişki olup, hangisi Hz. Peygamber’in görevleri arasından biridir?
Kur’ân ile Hz. Peygamber arasındaki ilişki tamamıyla müspet bir ilişki olup, onun görevi vahyi Cebrail vasıtasıyla aldığı şekliyle iletmenin yanında, öncelikle kendi şahsında olmak üzere uygulama, etrafındaki kişilere gösterip uygulamalarını sağlama ve Kur’ân’ın öngördüğü esaslar çerçevesinde örnek bir toplum inşâ etmeye yönelikti.
“Ben Resûlullah’ın bir şey yaptığını gördüğüm zaman mutlaka onu yaparım” diyerek Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetine bağlılığını ifade eden sahabi kimdir?
Dini anlama ve yaşamada Hz. Peygamber’in (s.a.v.) merkezî konumuna uygun olarak sahâbîlerin onu sürekli olarak takip ettikleri görülmektedir. Bu sayede onlar hem kendi kulluk görevlerini yerine getirmiş hem de onları sonraki nesillere aktarmışlardır. Nitekim Hz. Ebû Bekir, Resûlullah’ın mirası konusundaki tavrını açıklarken “Ben Resûlullah’ın bir şey yaptığını gördüğüm zaman mutlaka onu yaparım” diyerek Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetine bağlılığını ifade etmişti
Kur’an’da emredilen ayette kullanılan kelimenin “uyluk kemiklerini hareket ettirmek” anlamına geldiği ve Peygamber’in beyanı ile bugünkü halini olan ibadet aşağıdakilerden hangisidir?
Kökü itibariyle Arapça bir kelimenin dinde terim olarak hangi mânâya geldiği ancak Allah Resûlü’nün bildirip uygulamasıyla anlaşılır. Meselâ “Bir de (emredildi ki) namazı dosdoğru kılın, Enâm 6/72” âyetindeki ‘Salate’ kelimesi Arapça’da “uyluk kemiklerini hareket ettirmek” demektir. Ona dindeki bilinen anlamını veren ve onu dinin direği hâline getiren Allah Resûlü’dür. Namazın kıyam, kıraat, rükû, secde gibi rükünlerini teşkil eden kısımları da aynı şekilde Sevgili Peygamberimizin beyânı ile bugünkü anlamını kazanmıştır.