Aşağıdakilerden hangisi Kur’an’da Hz. Peygamber ve sünnet ile ilgili inananlara verilen emirlerden biri değildir?
Dinin temel kaynakları incelendiğinde görüleceği üzere, Sünnet, Kur’ân ile o derece içli-dışlı ve beraberdir ki ne Sünneti Kur’ân’dan ne de Kur’ân’ı Sünnetten ayırmak mümkündür. Kur’ân Sünnet bütünlüğünü en açık şekilde ortaya koyan husus, konuya ışık tutan yüzü aşkın âyeti kerîmede Hz. Peygamber’in ve Sünnetinin önemine yapılan vurgudur. Öncelikle şuna işaret edilmelidir ki, Kur’ân’da Allah’a imanın yanında ‘Resûle iman’ da emredilmekte olup (“Allah’a ve Resûlü’ne îman edin/ Nisâ 4/136), hiç şüphesiz bunun kapsamı, onun sadece peygamber olduğuna inanmakla sınırlı değildir. Allah Resûlü’ne iman emredildiği gibi itaat da emredilmiş olup, bu pek çok âyette Allah’a itaatle birlikte zikredilmiş ve ona itaatin de aynı derecede önemli olduğu vurgulanmıştır. Allah Resûlü söz konusu olduğunda Kur’ân’da emredilen hususlardan birisi de ittibâdır. İnananlardan sadece Allah ve Resûlüne iman ve itaat değil, aynı zamanda Hz. Peygamber’e ve ailesine saygı ve sevgi de istenmektedir. Bunlardan anlaşıldığı üzere Allah Teâlâ gönderdiği vahyin anlaşılması ve bir toplumda yaşanılır hâle getirilmesi için Hz. Peygamber’i göndermiştir. Sadece O’na inanmak yeterli görülmemiş, itaat etmek, örnek almak, verdiği hükmü kabul etmek, isyandan kaçınmak, saygı ve sevgi göstermek ve açtığı doğru yoldan gitmek de emredilmiştir. Dolayısıyla, Kur’ân’a vurgu yapmak gayesiyle bile olsa, Kur’ân ile Sünnet arasını ayırma, uyulması bakımından aralarında fark gözetme gibi bir yanlışlık içine düşülmemeli ve yaşantı biçimlerinin en hayırlısı olan Efendimiz’in yolundan gitme konusunda gayret gösterilmelidir.
Hz. Peygamber “ Size iki şey bıraktım onlara sımsıkı sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz.” diyerek ifade ettiği iki emanet nedir?
Hz. Peygamber, ashâbının sünnetine ve râşid halîfelerin sünnetine sıkı sıkıya sarılmaları gerektiğini belirtmiş ancak bu şekilde ihtilâflardan kurtulacaklarına işaret etmiştir. “Size iki şey bıraktım onlara sımsıkı sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve sünnetim” sözüyle hem Kur’ân-sünnet bütünlüğüne işaret etmiş hem de sünnetin vazgeçilmezliğini göstermiştir.
Peygamber’e Kur’ân dışında da vahiy geldiğini gösteren âyette Efendimizin sırrını Hz Aişe ile paylaşan sahabe kimdir?
Hz. Peygamber’e Kur’ân dışında da vahiy geldiğini gösteren âyet ana hatları ile şu şekildedir: Bir gün Hz. Peygamber eşlerinden birisine (Hz. Hafsa) gizli bir şey söylemiş ve aralarında kalmasını tembihlemişti. Fakat o, bu sırrı Peygamber’imizin bir diğer eşiyle (Hz. Aişe) paylaştı. Hz. Peygamber durumu ilk eşine söyleyince o da "Sana bunu kim söyledi" diye şaşkınlığını dile getirdi. Buna karşılık Hz. Peygamber "Bilen ve her şeyden haberdâr olan Allah" cevabını vermiştir (Tahrîm, 66/3). Bu âyette Hz. Hafsa’nın söz konusu sırrı Hz. Aişe ile paylaştığı, bunun üzerine Allah’ın durumu Hz. Peygamber’e bildirdiği vurgulanmaktadır. Oysa Kur’ân-ı Kerîm araştırıldığında Allah Resûlü’ne söz konusu sırrın açıklandığı herhangi bir âyetin zikredilmediği görülür. O halde Efendimiz söz konusu bilgiyi Allah’tan Kur’ân dışındaki bir vahiyle almış olmalıdır.
Me‘âlimu’s-Sünen kimin eseridir?
Me‘âlimu’s-Sünen, Hattâbî'nin eseridir.
Hz. Peygamberin (s.a.v) bazı uygulamalarına karşı sahabilerin kendi görüşlerini söylemeden önce ihtiyatlı davranmalarının temelinde hangisi yatar?
Sahabiler Hz. Peygamber'e vahiy dahilinde gelen tüm emirler ve bir takım kesin ve özel durumlar dışında da muhalefet ettikleri vaki olmuştur fakat bunda bile ihtiyatlı davranmışlardır çünkü Onlar Hz. Peygamber'in Kur'an dışında da vahiy aldıklarını biliyorlardı.
“Artık (namazda) Kur’ân’dan kolay gelen (miktar)ı okuyun, Müzzemmil 73/20” âyetini Allah Resûlü nasıl sınırlandırmıştır?
Anlamı, ifade ettiği pek çok mânâdan biriyle sınırlandırması yönüyle Sünnetin Kur’ân’ı takyit ettiğine dair hadisler bulunmaktadır. âyette hüküm zâhiren genel gibi görünse de hadis, mânânın içine giren fertlerden biriyle anlamı sınırlandırabilir. Söz gelimi “Artık (namazda) Kur’ân’dan kolay gelen (miktar)ı okuyun/? ,Müzzemmil 73/20” âyetini Allah Resûlü “(Namazda Fâtiha’yı okumayanın namazı yoktur/ ?,Buhârî, Ezân 95, hadis no: 763” şeklindeki ifadesiyle sınırlamıştır.
Yukarıdaki fiillerden hangisi veya hangileri müsteşriklerin sıklıkla düştükleri hatalardandır?
Hz. Peygamber’in ümmeti üzerindeki etkisi ve sünnetinin ferd ve toplumu inşa edici özelliği fark edilmediği, diğer bir deyişle Hz. Peygamber ve sahâbe arasındaki irtibatın mahiyeti iyice kavranmadığı takdirde tevâtür kavramını anlamak da mümkün olmayacaktır. Nitekim söz konusu irtibatı fark edemeyen/etmeyen müsteşrikler, Hz. Peygamber’in sünneti ile toplumun sünnetini birbirinden tefrîk etme hatasına düştükleri için sünnet teriminin Hz. Peygamber’den başkaları için veya ümmetin geneli için kullanıldığı durumları izah etmekte güçlük çekmişler, buna bağlı olarak da İslâm hukukunun gelişimi konusunda Müslümanlardan tamamen farklı neticelere ulaşmışlardır. Müsteşriklerin sık sık düştüğü bir diğer hata da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnetinin bağlayıcılığı konusunu araştırırken, hadis kaynaklarında sadece “Nebevî sünnet” terkibini aramaları, bir nevi kelime arkeolojisi üzerinden neticeye varmaya çalışmalarıdır. Hâlbuki terim, tasavvur, kavram arasındaki ayrımın farkında olanların da teslim edeceği üzere, Hz. Peygamber’e doğrudan atıfların bulunması şart koşulmaksızın, haberlerin tamamı bütüncül/küllî bir bakışla okunduğunda Resûlullah’ın (s.a.v.) sünneti ifadesinin kullanılmadığı durumlarda dahi kastedilen mananın Nebevî sünnet olduğu anlaşılacaktır.
Medine valisi Ebû Bekr b. Hazm (120/738)’a gönderdiği ve resmî anlamda ilk kez hadis toplama faaliyetini başlatan ferman hangi halifeye aittir?
İlk dönemlerde İlmin Hadis ve Sünnet bilgisi anlamına geldiğinin en açık delillerinden biri, 8. Emevî halîfesi Ömer b. Abdilazîz (101/719)’in Medine valisi Ebû Bekr b. Hazm (120/738)’a gönderdiği ve resmî anlamda ilk kez hadis toplama faaliyetini başlatan fermanda kullandığı şu ifadelerdir: “Allah Resûlü’nün hadisine dair ne varsa araştır ve yaz. Ben ilmin kaybolmasından ve âlimlerin âhirete göçmelerinden korkmaktayım. Sadece Peygamber’in hadisini kabul et. Bilmeyenlere de öğretilmesi için ilmi yayın ve meclisler kurun. İlim ancak saklandığı zaman kaybolur” (Buhârî, İlim 34).
Zü’l-Huleyfe denildiğinde akla ne gelmelidir?
Zü’l-Huleyfe, hac dönüşü Resûlullâh’ın mola verdiği konaklma yeridir.
Kur'an ve Sünneti anlamanın ve aralarındaki ilişkiyi en doğru şekilde kurmanın yolu hangisini bilmeden geçer?
Kur'an ve Sünneti anlamanın ve aralarındaki ilişkiyi en doğru şekilde kurmanın yolu usulleri bilmektir.
İfk hadisesi nedeniyle inen ayet sonrası "Allah’ın benim masum olduğumu Resûlü’ne haber vereceğini biliyordum. Ama benim masumluğumu bildirmek için Kur’ân âyetlerini indireceğini ummuyordum. Zira ben kendimi, hakkımda Kur’ân âyeti inecek kadar değerli bulmuyordum. Allah benim masum olduğumu Resûlü’ne rüyasında gösterir diye düşünüyordum." diyen peygamber eşi kimdir?
İfk hadisesini en yoğun bir şekilde yaşayan Hz. Aişe bunaldığı anlarında Allah’ın yardımını beklerkenki hislerini şöyle anlatmaktadır: "Allah’ın benim masum olduğumu Resûlü’ne haber vereceğini biliyordum. Ama benim masumluğumu bildirmek için Kur’ân âyetlerini indireceğini ummuyordum. Zira ben kendimi, hakkımda Kur’ân âyeti inecek kadar değerli bulmuyordum. Allah benim masum olduğumu Resûlü’ne rüyasında gösterir diye düşünüyordum."
Her şeyden önce bir beşer olarak Kur’ân’ın ilk muhatabı ve uygulayıcısı kimdir?
Bilindiği üzere, her şeyden önce bir beşer olarak Kur’ân’ın ilk muhatabı ve uygulayıcısı Hz. Peygamber’dir.
İnsanoğluna yönelik ilâhî mesajda hedeflenen kemâl/olgunluk basamakları aşağıdaki seçeneklerin hangisinde doğru sıra ile verilmiştir?
Kur’ân, Allah tarafından kalplerine mühür vurulmuş olmakla nitelenen “bilmeyenler”den (Rûm 30/ “ ,( 59 ” ifadesiyle altı kez, buna mukabil “bilenler”den, ifadesiyle dokuz kez bahseder; ilim sahiplerinin büyük bir fazilete nail olduklarını bildirir: “Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir” (Mücâdele 58/11). Bu âyet-i kerîmenin diğer âyetlerle mukayesesinden, insanoğluna yönelik ilâhî mesajda hedeflenen kemâl/olgunluk basamaklarının, iman-ilim-amelihlâs şeklinde gelişme gösterdiğini farketmekteyiz. Bu dörtlemenin en başındaki iman basamağı kaldırıldığında, tıpkı her biri ilave bir değer taşıyan birçok sıfırın soluna yerleştirilen 1 rakamının atılması gibi, geriye kalan bütün kavramların içi boşalmış ve ameller Allah’ın nazarında alabildiğine değersizleşmiş olacaktır.
Kur'an ve Hz. Peygamber'i diğer dinlerden ve kitaplardan ayıran en belirgin özellik aşağıdakilerden hangisidir?
Hz. Peygamberin diğer dinin peygamberleri ve onlarla gelen kitaplardan temel farkı tüm insanlığa gönderilmesi olarak gösterilmektedir.
İmam Ebû Hanîfe’ye “Sizler doktorsunuz, bizler ise eczacıyız!” diye hitap eden hadis alimi kimdir?
Hadis âlimi el-A’meş (v. 148/765), İmam Ebû Hanîfe’ye (veya EbûYûsuf’a) şöyle hitap eder: “Sizler doktorsunuz, bizler ise eczacıyız!”.
Hangisi hadis metinlerinin doğru anlaşılmasında ve yorumlanmasında etkili faktörlerden biri değildir?
Hadis ilminde rivâyet, nakil ve hâfıza faktörüyle birlikte dirâyet, akıl ve muhâkeme imkânı çok önemlidir. Hadis metinlerinin doğru anlaşılmasında ve yorumlanmasında rivâyet-dirâyet bütünlüğü, nakil-akıl veya hâfıza-muhâkeme işbirliği, hadisle birlikte fıkıh; mana ve maksadı kavrama melekesi ve hüküm çıkarma yeteneği gereklidir
İslâmî ilimleri görkemli bir binaya hadis ve sünneti bu binanın timeline benzeten bilgin kimdir?
İslâmî ilimleri görkemli bir binaya benzeten Hattâbî, hadis ve sünneti bu binanın temeli, fıkhı da bu temel üstünde yükselen gövde olarak niteler. Temeli sağlam atılmayan bina ise çökmeye mahkûmdur. Demek oluyor ki, rivâyet dirâyet bütünlüğü ve fıkhü’l-hadîs disiplini ölçeğinde hadis ve sünnet, başta Kur’ân tefsiri olmak üzere, fıkıh, kelam, tasavvuf gibi diğer temel İslâm bilim dallarını olumlu yönde etkileyecek ve onları daha sağlam zeminle buluşturacaktır.
“Hz. Peygamber bize sünen-i hüdâyı öğretti” şeklindeki sözü söyleyen sahabi kimdir?
Sünnete ilişkin farklı tanımlar verilmekle birlikte, tüm tanımların ortak noktası sünnetin mutlak olarak, diğer bir deyişle herhangi bir sınırlamaya (takyîde) gitmeksizin kullanıldığında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) söz, fiil ve takrirleri yerine kullanılması ve takip edilen bir yol, usûl vasfını taşımasıdır. Nitekim Abdullâh b. Mes‘ûd’un (r.a.), “Hz. Peygamber bize sünen-i hüdâyı öğretti” (Müslim, Mesâcid ve mevâdi‘u’s-salât 45, hadis no: 1519 ve 1520) şeklindeki sözü sünnetin insanı hidâyete erdiren yol anlamını da içerdiğini göstermektedir.
“Rivâyetü’l-hadîs ilmi, zabt ve adalet yönünden râvîlerin hallerini, ittisâl ve inkıtâ bakımından da senedin durumunu tetkik ederek, hadislerin Hz. Peygamber’e ulaşmasını konu edinen bir ilimdir. Dirâyetü’lhadîs ilmi ise, Arap dili kuralları ve İslâm dinin genel prensipleri doğrultusunda, Hz. Peygamber’in hallerine uygun olarak, hadis metinlerinden anlaşılan mana, murad ve maksattan bahseden ilimdir”.
Bu söz hangi ilimler tarihçisine aittir?
Her iki ilim, ilimler târihçisi Taşköprülüzâde (v. 968/1561) tarafından şöyle tarif edilir: “Rivâyetü’l-hadîs ilmi, zabt ve adalet yönünden râvîlerin hallerini, ittisâl ve inkıtâ bakımından da senedin durumunu tetkik ederek, hadislerin Hz. Peygamber’e ulaşmasını konu edinen bir ilimdir. Dirâyetü’lhadîs ilmi ise, Arap dili kuralları ve İslâm dinin genel prensipleri doğrultusunda, Hz. Peygamber’in hallerine uygun olarak, hadis metinlerinden anlaşılan mana, murad ve maksattan bahseden ilimdir”.