Hadis kitaplarında rivâyetlerin konularına göre tasnif edildiği eserler hangi sisteme göre oluşturulmuştur? Yukarıdaki ifadelerin hangisi ya da hangileri İslâm medeniyetinin Bilgi ve Düşünce geleneğini özgün kılan özellikler olarak ifade edilebilir?
İslâm toplumlarının (ümmet-i Muhammed’in) arşivi, hâfızası, ibret sergisi, kültür müzesi, ecza deposu ve şifa kaynağı mahiyetindeki hadis kitaplarında, rivâyetlerin iki tür sisteme göre (ale’r-ricâl, ale’l-ebvâb) kayda geçtiğini biliyoruz. Bunlardan ikinci grubu oluşturanlar, yani konularına göre tasnif edilen Musannef, Câmî ve Sünenler; “günlük hayatın pratik ihtiyaçları dikkate alınarak oluşturulmuş, İslâmî yaşantının Kitab ve Sünnet çizgisinde yürüyebilmesini temin için gerekli olan bilgi ve belgeleri ihtiva eden sosyal içerikli bilimsel kaynaklar”dır. (Çakan, (2009), s. 100).
Feyzü’l-Kadir eseri kime aittir?
Feyzü’l-Kadir adlı eser Münâvî’ye aittir.
Peygamber’in Risâlet’in tebliğinden sonra da katılmaktan geri durmayacağını açıkladığı Fudûl sözleşmesi ne ile ilgilidir?
“Ben amcalarımla birlikte gençliğimde, (daha önceki bir toplantıda yeminleşerek koku sürünen) Mutayyebîn’in katıldığı Hılfu’l-Fudûl’e (Fudûl sözleşmesine) şâhit oldum. Kırmızı tüylü bir deve sürüsüne mâlik olmaktansa o yemini bozmamayı tercih ederim... Şimdi aynı şey için çağrılmış olsam, derhal icâbet ederim...” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 190, 193, hadis no: 1655, 1676; İbn Hıbbân, Sahîh, X, 216, hadis no: 4373-4374; İbn Kesîr, el- Bidâye, II, 270). Nübüvvetten önce, Hac ve ticârî fuar mevsimini de içine alan Haram aylarda (Zilka’de, Zilhicce, Muharrem, Receb), Mekke-Tâif-Medîne üçgeni içinde kan akıtılması ve insanlara haksızlık yapılması kabîlelerin ileri gelenlerini daima rahatsız etmişti. Bi’setten 20 yıl önceki bir Zilka’de ayında, Hz. Peygamber’in amcalarından Zübeyr’in girişimiyle bir “bahadırlar teşkilâtı” kurulmuş; Teym b. Murra kabîlesinin yaşlı ve zengin liderlerinden Abdullah b. Cüd’ân’ın evinde toplanan Hâşim, Muttalib, Esed, Zühre ve Teym oğullarından müteşekkil bir grup, yerli olsun olmasın Mekke’de bulunan bütün insanların haklarını koruyacaklarına, mazlumun hakkını kim olursa olsun zâlimden alacaklarına dair yemin etmişlerdi. (Bu yeminleşmeye, Yemen’in Zübeyd kabîlesinden Mekke’ye gelen bir tüccarın, Benû Sehm’den el-Âs b. Vâil’e malını kaptırdıktan sonra geri alamaması ve bunun üzerine Ebû Kubeys tepesine çıkarak derdini haykırması sebep gösterilir). Hadiste geçen “Fudûl”ün ne anlama geldiği, Buhârî’nin hocalarından Mekke’li Humeydî (219/834)’nin, Süfyân b. Uyeyne tarîkiyle Hz. Ebû Bekr’in iki oğlu Muhammed ve Abdurrahman’dan naklettiği (ancak Müsned’inde bulunmayan) bir rivâyette, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından şöyle açıklanmıştır: “... Onlar, Fudûl’ü sahiplerine iâde etmek ve mazlumu zâlime ezdirmemek üzere sözleştiler/ ” (İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, II, 291). Dolayısıyla “fadl”, bir zâlim tarafından kaba kuvvetle ele geçirilen, hakettiğinin dışındaki “fazlalık” demektir. Allah Resûlü’nün böyle bir sözleşmeye risâletin tebliğinden sonra da katılmaktan geri durmayacağını açıklaması, o toplantıda alınan kararların İslâm’ın getirdiği açık hükümlerle bire bir uyuşması nedeniyledir ki bunun adı, en geniş tanımıyla el-emru bi’l-ma’rûf ve’n-nehyü ani’l-münker’dir. Dînin reddettiği çirkinliklerden insanları men etme; yani “münkerden nehiy”, Kur’ân’da mü’minlerin en önemli vasıfları arasında sayılır (Hacc 22/41).
Risâlet öncesi dönem de dâhil olmak üzere Hz. Peygamber’in (s.a.v.) söz, fiil ve davranışları ile yaratılış ve ahlâkî özelliklerini ifade eden kavram aşağıdakilerden hangisidir?
Sözlükte, takip edilen yol ve davranış tarzı anlamına gelen sünnet; hadis âlimlerinin ıstılahında, risâlet öncesi dönem de dâhil olmak üzere Hz. Peygamber’in (s.a.v.) söz, fiil ve davranışları ile yaratılış ve ahlâkî özelliklerini ifade eder. Sünnete ilişkin farklı tanımlar verilmekle birlikte, tüm tanımların ortak noktası sünnetin mutlak olarak, diğer bir deyişle herhangi bir sınırlamaya (takyîde) gitmeksizin kullanıldığında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) söz, fiil ve takrirleri yerine kullanılması ve takip edilen bir yol, usûl vasfını taşımasıdır.
“Onlar Kurânı’ı (kabul edilecek ve edilmiyecek kısımları şeklinde) bölük pörçük ederler. Rabbin hakkı için, onların hepsine yapmakta oldukları şeyi mutlaka soracagız”.
Yukarıda açıklanan ayet hangisidir?
“Onlar Kurânı’ı (kabul edilecek ve edilmiyecek kısımları şeklinde) bölük pörçük ederler. Rabbin hakkı için, onların hepsine yapmakta oldukları şeyi mutlaka soracagız”. (El-Hicr 15/91-93)
Aşağıdakilerden hangisi Hadis’in sahip olduğu niteliklerden biridir?
Hadisler, Kur’ân ve Sünnetin ayrılmaz parçaları ve sünneti söz, uygulama ve tasvip suretiyle taşıyan ön önemli kaynaktır. İslâm dinine mensup insanların, nerede yaşarsa yaşasınlar aynı düşünce ve davranış biçimlerini sürdürmeleri, Kur’ân ve Sünnet/hadisler arasındaki bu kopartılamaz ilişkiye uygun yaşıyor olmalarıyla ilgilidir.
Hadisleri Türkçe olarak da aratabilen ve Hadis İlimleri Koordinasyon ve Eğitim Merkezi oluşturukan program aşağıdakilerden hangisidir?
Hikem. net, Hadis İlimleri Koordinasyon ve Eğitim Merkezi içerisinde yer alan hadis veri tabanı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Konulu Hadis Projesi’ni desteklemek için oluşturulmuştur. Bizim için sitenin en büyük özelliği Arapçanın yanı sıra Türkçe’de de hadislerin aranabiliyor olmasıdır..
Hadisin sened veya metin açısından diğer rivayetlere aykırılık taşımasına ne ad verilir?
hadisin sened veya metin açısından diğer riva^yetlere aykırılık taşımasına Şaz denilir.
Aşağıdaki yargılardan hangisi Hıristiyanların, İslamiyet’le ilgili iddia ettiği yargılardan biridir?
Esasen, İslâm’ın Yahudilik veya Hıristiyanlıktan muharref bir din olarak görülmesi ilk kez şarkiyatçılıkla başlamış bir durum değildir. Bilâkis İslâm’ın tarih sahnesine çıkması ve kısa sürede Arap yarımadasının dışında da yayılması ile Müslümanlarla karşılaşan Hıristiyanlar -özellikle Batı dünyası Hıristiyanları- Hz. Peygamber’i dinden çıkmış bir Hıristiyan ve sahte peygamber kabul etmişlerdir. İslâmiyet’i Yüce Allah’ın kullarına gönderdiği dinlerin son halkası olarak kabul etmemeleri nedeniyle, Kur’ân ve Sünnet’te önceki peygamberler ve getirdikleri emirler hakkındaki bilgileri ya da önceki dinlerle ortak değerleri bu dinlerden alınmış unsurlar olarak görmüşlerdir. Bu nedenle Kur’ân’da yer alan bu tür bilgilerin kaynağının Hz. Peygamber’in risâlet öncesi Suriye seyahatleri sırasında ve hicret sonrası karşılaştığı Medîne Yahudilerinden öğrendiği bilgiler olduğunu iddia etmişler, Kur’ân’ın “O halde Allah’a inanın; Allah’a ve O’nun sözlerine inanan ümmî peygamber Resûlü’ne de inanın ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” (el-A‘râf 7/158)” şeklindeki açık beyanına rağmen Hz. Peygamber’in okuma-yazma bildiği ve önceki dinlerin kitaplarından faydalandığı görüşünü benimsemişlerdir. Ancak, Kur’ân’ı ilâhî bir vahiy kabul etmemelerine rağmen Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminden itibaren var olduğu yani otantik/sahîh olduğu gerçeğini reddedememeleri nedeniyle asr-ı saadette Resûllullâh’ın Ehl-i kitâb’la ilişkilerine odaklanmak zorunda kalmışlardır. Diğer taraftan, hadis kaynaklarının sıhhatini reddettikleri ve sonraki dönemlerde teşekkül ettiğini herkesçe kabul edilmiş bir hakikat kabul ettikleri için hadislerin, İslâm’ın ilk üç yüzyıldaki gelişiminin bir neticesi olduğunu; Yahudilik, Hıristiyanlık, Roma ve İran kültürlerinden unsurları bünyesinde bulunduğunu iddia etmişlerdir. Tüm bu iddiaların dayandığı temel ise, İslâm’ın vahiy eseri ve ilâhî dinlerin sonuncusu olduğunu reddetmeleri şeklindeki ön kabulleridir.
Senedli bilgi nakletme ve naklettiği haberin kaynaklarını verme anlamına gelen kavram aşağıdakilerden hangisidir?
Senedli bilgi nakletme ve naklettiği haberin kaynaklarını verme anlamına gelen isnad sistemi Müslümanların geliştirdiği orijinal bir sistemdir. Müslümanlar ilk dönemlerden itibaren Hz. Peygamber’in hadisleri yanında başta sahâbe ve tâbiûn nesli olmak üzere önemli şahsiyetlerin söz ve fiillerini nesilden nesile sözlü ve yazılı olarak nakletmeyi bir gelenek haline getirmişlerdir.
Aşağıdakilerden hangisi namaz esnasında kıraat edilen vahiy anlamına gelir?
kıraati olan veya tilavet olunan daha açık ifade ile Kur'an'ın metni arasında olan vahye metlüv vahiy denilir ve namaz gibi diğer ibadetlerde de kıraati olan vahiy çeşidi budur.
Ömer Nasuhi Bilmen'in Büyük Tefsir Tarihi’nde “Şimdiye kadar tab’ edilmemiş olması teessüfe şâyândır” dediği Amasyalı Yusufzâde Abdullah Hilmi Efendi'ye ait eser aşağıdakilerden hangisidir?
Amasyalı Yusufzâde Abdullah Hilmi Efendi (1167/1754)’nin Necâhu’l-Kârî adlı 30 ciltlik Buhârî şerhinin kaderi de ondan farklı değildir. Ömer Nasuhi Bilmen Büyük Tefsir Tarihi’nde bu eser için; “Şimdiye kadar tab’ edilmemiş olması teessüfe şâyândır” demektedir.
İslâm ümmetinin, ortaya çıkan kötülüklere karşı göstermesi gereken ilk tepki nedir?
İslâm ümmetinin, ortaya çıkan kötülüklere karşı sırasıyla aktif-fiilî tedbir, sözlü uyarı ve pasif-psikolojik direniş şeklinde tepki göstererek mücadele etmesi, irşad ve ıslah faaliyetlerini kesintisiz olarak sürdürmesi gerekir. Doğru yanıt E'dir.
Tad‘îf kavramının tanımı aşağıdaki seçeneklerin hangisinde verilmiştir?
Yapılan incelemeler sonucunda yukarıdaki özellik ve şartları taşıyan hadisler sahih, taşımayanlar zayıf kabul edilir. Bir hadisin sahih olduğuna hükmetme işlemine teknik tabiriyle ‘tashih’, zayıf olduğuna hükmetmeye de ‘tad‘îf’ denmektedir. Hadis âlimleri tarafından sahih olduğuna hükmedilen bir hadis bütün bu aşamaları geçmiş demektir. Aynı şekilde zayıf olduğuna hükmedilen bir hadis de yapılan incelemeler sonucunda yeterli şartları tamamlamamış hadis olarak değerlendirilir. Bununla birlikte hadisçiler ilmi bir ihtiyat göstererek sahih sayılan bir hadisin gerçekte sahih olmayabileceğini, zayıf sayılan bir hadisin de gerçekte sahih olma ihtimali bulunduğunu söyleyerek değerlendirmelerinde bir hata payı bırakmışlardır.
İçeriğinde ilk kelimesinden hareketle hadisleri sıralayan ve Suyuti tarafından kaleme alınan eser aşağıdakilerden hangisidir?
Tarihte bu usulle yazılmış birçok eser bulunmakla birlikte burada daha çok kullanım alanı bulmuş iki eserden bahsedilecektir. Bunlardan birisi Osmanlı âlimleri tarafından da hadislerin yerini tespit amacıyla sık sık başvurulan Suyûtî’nin (ö. 911/1505) el-Câmi‘u’s-Sağîr adlı eseridir. Celaleddîn es-Suyûtî, başta hadis olmak üzere İslâmî ilimlerin birçoğunda eserler vermiş bir âlimdir. Suyûtî bütün hadis kaynaklarını bir araya toplama gayesiyle telif etmeye başladığı Cem‘ü’l-Cevâmî adındaki kitabı özetleyerek el-Câmi‘u’s-sağîr’ini oluşturdu. Bu eserin tam adı ise el-Cami‘u’s-sağîr min hadîsi’l-beşîr’in-nezîr’dir.
Osmanlı hadisçilerinden Amasyalı Yusufzade Abdullah Hilmi Efendi'nin Buhari şerhinin adı hangisinde doğru olarak verilmiştir?
Amasyalı Yusufzâde Abdullah Hilmi Efendi (1167/1754)’nin Necâhu’l-Kârî adlı 30 ciltlik Buhârî şerhi vardır
I. Senedin muttasıl, yani kesintisiz olması
II.Sened zincirindeki râvilerin güvenilir ve yetkin olması
III. Sened zincirindeki râvilerin hadisi muteber bir yolla almaları
Yukarıdakilerden hangileri sened tenkidi unsurları arasında yer alır?
Hadis âlimleri bir hadisin senedini incelerken , özellikle (a) senedin muttasıl, yani kesintisiz olmasını, (b) sened zincirindeki râvilerin sika, yani güvenilir ve yetkin olmasını, (c) sened zincirindeki râvilerin hadisi muteber bir yolla almalarını göz önünde bulundurmuşlardır.
Keşfü’l-hafâ adlı eser kime aittir?
Adı geçen eser İsmâil b.Muhammede el-Aclûnî’ye aittir.
Toplumsal ahlakın görev alanları aşağıdakilerden hangileridir?
Birey Aile Toplum DevletToplumsal ahlâk insanın diğer insanlara ve varlıklara karşı yapmakla yükümlü ve sorumlu olduğu görevler dizisini ifade eder. Sosyal ahlâk adı da verilen bu görevler, bireyin toplumla ilişkilerinden doğan ahlâkî fiiller, tutum ve davranışlar demektir. Aile, toplum ve devlet, söz konusu görev alanlarını oluşturur.