Bünyesinde “Hüküm yalnızca Allah’ındır” şeklinde özetlenebilecek yaklaşımlarının gerisinde ‘Allah’ın kelamının anlaşılması için gereken her şey yine kelamın kendisindedir’ şeklindeki bir varsayımı bulunduran en dikkat çekici grup aşağıdakilerden hangisidir?
İfade edilen grup haricilerdir. Hariciler, İlahi sözün kendiliğinden apaçık olduğu ve rasyonalitesini kendi içinde taşıdığı kanaatindelerdir.
Aşağıdaki eserlerden hangisi İbn Rüşd’ün mantığa dair şerh yazdığı eserlerden biridir?
Mantığa dair, İbn Rüşd, Îsâğücî ile birlikte Organon içinde yer alan sekiz kitaba hem kısa hem orta ölçüde, el-Burhân'a ise büyük hacimde şerh yazmıştır. Îsâğücî, Kitâbü'l-Makülât, Kitâbü'l-İbare, Kitâbü'l-Kıyâs, Kitâbü'l- Cedel, Kitâbü's-Safsata, Kitâbü'l-Hatabe ve Kitâbü'ş- Şiir şerh yazdığı eserlerdir.
Tabiattan başlayıp en son gaye olan Tanrı’ya kadar varlığın gayesini araştıran felsefe sistemi hangi anlayışa sahiptir?
Fârâbî’nin felsefi sistemi hem Kur’ân’daki evren anlayışının kendisine sağladığı bakış açısı, hem de felsefi görüşlerinden faydalandığı Aristoteles, Platon ve Yeni Platoncu okulların perspektifini dikkate alarak oluşturduğu, evreni bir bütün olarak kabul eden ve bu bütünlüğü fizik dünyanın inorganik ve organik en basit unsurlarından başlayarak aşama aşama evrenin mutlak hakimi olan Tanrı hakkında doğru kadar ulaşan bütüncül bir sistemdir. Bu sistem içinde ontoloji, epistemoloji, psikoloji ve ahlak birbirini tamamlar sistemler oluşturur. Tabiattan başlayıp en son gaye olan Tanrı’ya kadar varlığın gayesini araştıran bu felsefe sistemi gayeci bir anlayışa sahiptir.
Hangi hareketin Tanrı’yı dışlayarak evreni sadece tabiatın bir eseri olduğu iddiasında bulunmaktadır?
Yine tabiatçılar olarak isimlendirilen bir grubun Tanrı’yı dışlayarak evreni sadece tabiatın bir eseri olduğu iddiası da İslâm Düşünce okulları tarafından cevaplanması gerekiyordu. Bu eleştiri ise Tanrı’nın mutlak ezeliliğine ve varlığına yönelik bir meydan okumaydı.
İslâm âleminde “şârih”, Latin dünyasında “commentator” unvanıyla tanınan düşünür kimdir?
Endülüs’ün üçüncü en önemli filozofu İbn Rüşd’dür (ö. 595/1198). İleri gelen bir ailenin çocuğu olan İbn Rüşd Meşşâî okulunun son temsilcisi, filozof, fakih ve hekimdir. Aristo'nun felsefî doktrinine sadık kalarak eserlerini şerh ettiğinden İslâm âleminde “şârih”, Latin dünyasında “commentator” unvanıyla tanınmıştır. İbn Tufeyl onu dönemin emiriyle tanıştırır ve tanışmadan sonra emirin isteği üzerine ibn Rüşd Aristo’nun eserlerini şerh etmeye başlar. İbn Rüşd fıkıhla da ilgilenmiş ve İşbîliye ile Kurtuba gibi dönemin ilim ve kültür merkezlerinde kadılık yapmış, fıkıh alanında oldukça seviyeli iki eser bırakmıştır. Ancak çağdaşları ve sonrakiler tarafından bir fakih olarak hak ettiği ilgiyi görememiştir.
Bir filozof olarak Kindî’nin güvenilir bir bilgi kaynağı olduğunu, onun mâhiyetine ilişkin farklı bir teori geliştirmese de onun istek ve irade dışı bir olay olduğunu, beşerî bilginin aksine, hiçbir çaba harcamadan, mantıkî ve matematik yöntemlere başvurmadan Allah’ın, peygamberlerin tertemiz ruhlarını aydınlatması sonucunda zaman faktörü olmaksızın ortaya çıkan bir bilgi olduğunu belirttiği bilgi kaynağı aşağıdakilerden hangisidir?
Yukarıda kindî tarafından tarif edilen bilgi kaynağı vahiydir.
Felsefeyi “Ruhun, ilim ve amelle terbiye edilmesidir.” diyerek tanımlayan kişi kimdir?
İbn Hindû: Felsefe, “Ruhun, ilim ve amelle terbiye edilmesidir.” Bu tarife göre ise, felsefe ilim ve amelle ruh terbiyesi olarak görülmektedir.
Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
İslâm düşüncesi, kaynak olarak her zaman Kur’an ve hadislere yönelmiş olmakla birlikte, içinde yeşerdiği kültürel dillerin söyleyebilme gücü ve imkânlarına göre kavramlaştırmalar yapabilmiştir. Kur’an’ın indiği tarihsel ortamda yaşayan insanlara hitap ederken kullandığı kelimeler ile daha sonra Müslümanların farklı kültürlerden edindikleri farklı kelimeler birbirine nispeten yabancıdır. Kur’an “zerre” kelimesini kullanırken, daha sonra Müslümanlar bu kelime karşılığında “atom” kelimesini kullanmışlardır. Türkçe içinde düşünen bir İslâm düşünürü, İslâm ile ilgili algısının Türkçenin kendi tarihsel geleneği (hazinesi) ile onun diğer kültürel dillerle olan etkileşimine dayandığını fark etmek durumundadır. Karakter yabancılık nedeniyle İslâm düşünürleri otantiklik (sahihlik, asla uygunluk) ve yenilik (anlamın güncellenmesi) arayışları arasında sürekli ikilem yaşamışlardır.
Meşşâîlere göre varlık kavramının veya metafiziğin temel iki ilkesi vardır. Birincisi, mantık ilkeleri; ikincisi, nedensellik (illiyet) ilkesidir. Felsefi ekollerle ilgili diğer seçeneklerde verilen bilgiler doğru olduğundan cevap B seçeneğidir.
İbn Bâcce insanları aklî suretleri elde etmelerine ve buna bağlı olarak oluşan akli yetkinliklerine göre derecelendirir. Tabiat bilimleri ve matematiksel bilimlerle uğraşıp, soyut sûretleri cisimlerin idrakleri olarak değil de kendinde varlığı olan ma‘kûller olarak idrak edip ancak manevi suretleri doğrudan idrak edemeyen sınıfa ne ad verilir?
Nuzzâr: Bu sınıf tabiat bilimleri ve matematiksel bilimlerle uğraşan kimselerdir. Soyut sûretleri cisimlerin idrakleri olarak değil de kendinde varlığı olan ma‘kûller olarak idrak edebilmektedirler. Fakat bu sınıf da manevi suretleri doğrudan idrak edememektedir. Doğru cevap E şıkkıdır.
Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
En temelde İslâm düşüncesinin sorulan sorulara göre ortaya çıkabildiğini ve gelişebildiğini söylemeliyiz. Şayet düşünmeye ve hatta inanmaya yol açan şey temelde sorular ise, bu durumda yukarıdaki sorular hem Kur’an’daki inanma ve düşünme ile ilgili ayetleri, hem İslâm düşünce tarihinin temel motivasyonlarını hem de kendimizi daha iyi anlayabilmek için önemli rol üstlenirler. İslâm düşüncesi tarihi, tabir caizse, kendiliğinden cereyan eden bir tarihsel süreç değildir. Çağdaş İslâm düşüncesi, tam da bu nedenle, kendisini mümkün kılan unsurları rasyonel bilincin gelişim safhalarını ve boyutlarını, kendisi için değişmeyen temel sorun alanlarını sürekli irdelemek durumundadır. Sorular olmaksızın bir varlığın farklı açılardan ve ayrıntılı biçimde insan bilincinde kendisini açması mümkün değildir.
Kur'an'da ilim ve ondan türeyen kelimeler yaklaşık kaç yerde geçer?
Düşünmeyle ilgili terimler gibi "bilmek" ve "bilgi" anlamına gelen ilim kelimesi ve türevleri de Kur'an'da yoğun biçimde kullanılır. Kur'an'da ilim ve ondan türeyen kelimeler yaklaşık 750 yerde geçer. Bu geniş kullanım hadislerde de yer almaktadır. Kur'an'ın ilim ve düşünce konusundaki tutumu İslâm'da kelâm, tasavvuf ve diğer düşünce okullarının oluşumunda destekleyici bir tavır oluşturmuştur.
İbn Bâcce’nin insanı akli yetkinliklerine göre derecelendirirken ifade ettiği, yetkinlik bakımından en yüksek seviyede olan mertebe aşağıdakilerden hangisidir?
İbn Bâcce insanları aklî suretleri elde etmelerine ve buna bağlı olarak oluşan akli yetkinliklerine göre derecelendirir. Yetkinlik bakımından en yüksek mertebe Su’edâ mertebesidir.
Varlığın zihnimizde kendisini aşmışlık durumuna ne ad verilir?
İslâm düşünürleri, varlığın dış dünyada kendi başına bir gerçeklik olarak bulunması ile bu varlığın zihnimizde bir kavram ve imge aracılığı ile farklı bir gerçeklik olarak yer alması arasında ayrım yapmışlardır. Biz bu gerçekliğin ilkine (dış dünyadaki haline) ontik, zihnimizde kendisini aşmışlık durumuna ontolojik adını vermekteyiz.
Meşşai okulun İslâm Dünyasındaki kurucusu kabul edilen Kindi de bilgi teorisinin klasik konuları olan bilginin kaynağı, bilginin değeri gibi meselelerle uğraşmış, duyu algıları, akıl, sezgi ve vahiy gibi meseleleri bilgi teorisi ile ilişkisi bağlamında ele almaya çalışmıştır. Bunlar akıl, sezgi, duyu algıları ve vahiydir. Doğru cevap B'dir.
İbn Tufeyl’e göre meşrikî hikmet teorik akıl yürütmeyle yetinmez. Sadece akıl yürütme ve araştırma en yüksek yetkinlik derecesine ulaşmak için yeterli değildir. İnsanın duygu dünyasında yaşamış olduğu manevi tecrübeleri ihmal edilmemelidir. Müşahede, zevk, huzur ve ruhi tecrübe önem kazanır. İbn Tufeyl kesin hakikate ve mutluluğa ulaşmada tasavvuf ehlinin vurguladığı yöntemi öne çıkarır. Doğru cevap D şıkkıdır.