Tabiattan başlayıp en son gaye olan Tanrı’ya kadar varlığın gayesini araştıran felsefe sistemi hangi anlayışa sahiptir?
Fârâbî’nin felsefi sistemi hem Kur’ân’daki evren anlayışının kendisine sağladığı bakış açısı, hem de felsefi görüşlerinden faydalandığı Aristoteles, Platon ve Yeni Platoncu okulların perspektifini dikkate alarak oluşturduğu, evreni bir bütün olarak kabul eden ve bu bütünlüğü fizik dünyanın inorganik ve organik en basit unsurlarından başlayarak aşama aşama evrenin mutlak hakimi olan Tanrı hakkında doğru kadar ulaşan bütüncül bir sistemdir. Bu sistem içinde ontoloji, epistemoloji, psikoloji ve ahlak birbirini tamamlar sistemler oluşturur. Tabiattan başlayıp en son gaye olan Tanrı’ya kadar varlığın gayesini araştıran bu felsefe sistemi gayeci bir anlayışa sahiptir.
“Hayy Bin Yakzan” eserinin yazarı İbn Tufeyl dir.
Felsefe ve İslâm dini arasında temelde bir zıtlık olmadığını kanıtlamak için için büyük çaba gösteren, özellikle Faslu’l-makâl adlı eserinde yabancı kültürler sorununa açıkça değinen düşünür kimdir?
Felsefe ve İslâm dini arasında temelde bir zıtlık olmadığını kanıtlamak için için büyük çaba gösteren İbn Rüşd’ün özellikle Faslu’l-makâl adlı eserinde yabancı kültürler sorununa açıkça değindiğini görmekteyiz. İbn Rüşd, yabancı kültürlere ait hususların tümden reddedilmesinin anlamsızlığına işaret ettikten sonra kısmen yararlanma konusuna sözü getirir. Bu noktada Kur’an’ın en temel dini öğretilerinin kriter olabileceğini belirtir. Doğru cevap B şıkkıdır.
Rönesans ve Reform hareketlerinin ortaya çıkmasında Müslüman filozof ve bilginlerinin etkisi büyüktür. XI. Yüzyıldan itibaren Batı’da ortaya çıkan fikirlerin temelinde İslam felsefesi yatar. Doğru yanıt "C" şıkkıdır.
“İslâm düşüncesi dini bir düşünce olacaksa, o, bu özelliğini ancak dini metinlerin kendilerinden alabilir.” diyen İbn Hazm hangi mezhebe mensuptur?
İbn Hazm, bu deyişindeki anlayış ile doğrudan paralel bir anlayışta olan Zahirilik Mezhebine mensuptur. İsla^m düşüncesinin içinde yeşermekte olduğu tüm kültürel gelenekleri Kur’an ve hadislerin zahiri (görünür, açıkça bilinebilir, fenomenal) anlamına nispetle eleştiriye tabi tutmaktadır. İbn Hazm’a göre, dini düşünce, öncelikle din diline göre varlık ve şekil kazanan bir şey ise, bu durumda İsla^m düşüncesi doğrudan Kur’an ve hadislerde yer alan din dilinin açıkça bilinebilir anlamlarına göre varlık ve şekil kazanmalıdır. Bu otorite metinlerde yer almayan hiçbir husus, İsla^m düşüncesinin dini karakterini belirlememelidir.
Aşağıdakilerden hangisi tabiat bilimleri ve matematiksel bilimlerle uğraşan kimseleri gösterir?
İbn Bâcce insanları aklî suretleri elde etmelerine ve buna bağlı olarak oluşan akli yetkinliklerine göre derecelendirir. Cumhûr (sıradan insanlar) mertebesi: Bu seviyede olan insanlar aklın konusu olan şeyleri ancak “maddî sûretler aracılığıyla idrak edebilmektedir. Yetkin bir soyutlama yapamadıkları için eşyanın zihinlerindeki karşılıkları tam oluşmamıştır. Bundan dolayı bu seviyedeki insanların zihninde aynı eşya farklı tasarımlarda oluşabilir. Bu seviyedeki insanlar yetkinlik bakımından en düşük seviyede olanlardır. Nuzzâr: Bu sınıf tabiat bilimleri ve matematiksel bilimlerle uğraşan kimselerdir. Soyut sûretleri cisimlerin idrakleri olarak değil de kendinde varlığı olan ma‘kûller olarak idrak edebilmektedirler. Fakat bu sınıf da manevi suretleri doğrudan idrak edememektedir. Su‘edâ (mutlu insanlar): İbn Bâcce’ye göre bu son grup filozoflardır. Tabiat âlimi maddî ve manevi suretleri yani ma‘kûlleri elde ettikten sonra yetkinleşmesine devam eder. Yetkinleşme sonucunda ma‘kûlleri doğrudan idrak edebilir, eşyanın mahiyetini ayniyle kavrar.
Aşağıdakilerden hangisi İbn Sina’nın eserlerindendir?
Dânişname-i Ala'î İbn Sina’nın eserlerindendir.
Aristo'nun aktif akıl olarak tanımladığı kavram, Kindi'nin açıklamalarında hangi isimle yer alır?
Sürekli Fiil Halindeki Akıl (el-aklü’llezî bi’l-fi‘l ebeden): Aristo’nun aktif akıl dediği bu akıl, Kindî’nin adı geçen eserinden anlaşıldığına göre, insana dışardan etki eden bir güç olmayıp, nefsin fonksiyonu olan tümel kavramlardan ibarettir. Doğru cevap C'dir.
Aşağıdakilerden hangisi Farabi’nin müzik alanında yazdığı eseridir?
Mûsîka’l-kebîr Farabi’nin müzik alanında yazdığı eseridir.
İnanma eylemlerinin özellikleri anlama, itaat, olması gereken, mutlak neden, dikey algı, metin, değer ve semboller ve sosyal algıdır. B seçeneğinde yer alan dikey algı bu özelliklerden birisidir.
Fârâbî tarafından hem aklın işlevini açıklamak hem de Peygamberlik gibi İslâm’a has bir anlayışı rasyonel açıdan temellendirmek için kullanılan, güç halindeki aklın fiil haline çıkması için sürekli fiil halinde bulunan bir dış etkene ihtiyaç olduğunu söyleyen teorinin adı nedir?
Soruda tarif edilen teorinin adı psikolojik akıllar teorisidir. Aristo bu teoriye faal akıl adını verir.
Arapçaya tercüme faaliyetlerinin ilk döneminde önce Sabiîlik, Süryanîlik gibi Hıristiyanlık mezheplerine dâhil Arap asıllı veya olmayan Sabiî ve Süryanî mütercimler kullanılmıştır. Aşağıdakilerden hangisi bu mütercimlerden birisi değildir?
Meşhur mütercimlerden bazılarının isimlerini burada analım: Sâbit İbn Kurrâ (Sâbiîdir, bir rivayete göre sonra Müslüman olmuştur); oğlu Kura İbn Sâbit (Müslüman); oğlu Sinân İbn Sâbit (Müslüman); İbn Mukaffa (İranlı, Zerdüştlükten sonra İslâm’a geçmiştir); oğlu Muhammed; Osman el-Dımışkî (Müslüman).
İslâm düşünce tarihçileri tarafından ilk İslâm filozofu olarak kabul edilen aşağıdakilerden hangisidir?
İslâm düşünce tarihçileri tarafından ilk İslâm filozofu olarak kabul edilen Yakup İbn İshak el-Kindî (öl. 252h/866m?), soylu bir ailenin çocuğu olarak bugünkü Irak’ın güneyinde İslâm döneminde kurulmuş önemli bir şehir olan Kûfe’de doğdu. Kesin doğum tarihi bilinmemekle birlikte yaklaşık olarak yukarıdaki tarih tespit edilmiştir.
Aşağıdakilerden hangisi İslam düşünce okullarından birisidir?
İslam düşünce okulları kelam, felsefe ve tasavvuf okullarıdır.
Akıl, ittisal, mutluluk, sosyal ve siyasal yaşamla ilişkileri konuların merkezde olduğu filozof gurubu hangisidir?
Endülüslü Müslüman filozoflarda akıl, ittisal, mutluluk, sosyal ve siyasal yaşamla ilişkileri konularının merkezde olduğunu görmekteyiz. Bunun en önemli sebebi İbn Bâcce döneminde Endülüs’te yaşanan iç karışıklık ve siyasal birliğin bölünmüşlüğüdür. Ayrıca böylesi bir ortamda filozoflar çok sıkıntılı dönemler yaşamaktadır. Dini çevrelerin felsefe çalışmalarına hoşgörüsüz davrandığı anlaşılmaktadır. Bundan dolayı İbn Bâcce erdemsiz toplumda yalnız başına kalan filozofun mutluluğa nasıl ulaşabileceğini teorik olarak tartışmaktadır.
Aşağıdakilerden hangisi tıp ve felsefe alanında doğuda en büyük otorite demek olan “eş-Şeyhü’r-Reîs” ünvanıyla tanınmakta, Batı’da ise “Avicenna” olarak bilinmektedir?
Asıl adı Hüseyin olan İbn Sînâ, Ebû Ali künyesiyle anıldığı gibi, tıp ve felsefe alanında en büyük otorite demek olan “eş-Şeyhü’r-Reîs” ünvanıyla tanınmakta, Batı’da ise “Avicenna” olarak bilinmektedir. Kültürlü bir ailenin çocuğu olarak 370/980-981 yılında Buhara yakınlarındaki Efşene’de doğdu. İlk öğrenimini babası Abdullah’tan gören İbn Sînâ, on yaşında Kur’ân’ı ezberledi. Çağının eğitim sisteminde yer alan dil, edebiyat ve dinî ilimleri tahsil ederken bir yandan da matematik, geometri, astronomi, mantık ve felsefe dersleri aldı.
Yukarıda Kindî tarafından tarif edilen bilgi kaynağı vahiydir.