Hocazâde ve Ali Tûsi hangi padişahın emriyle Tehâfüt konusunda eserler yazmışlardır?
Fahreddin Razi’den sonra bu konularla doğrudan ilgilenenler, Sultan Fatih’in görevlendirdiği, Hocazâde ve Ali Tûsi’dir. Devrin ünlü âlimlerinden olan Ali Tûsi (ö.1482) ile Bursalı Hocazâde Mustafa Muslihuddin (ö. 1488) bu hususta birer eser kaleme alırlar.
Aşağıdakilerden hangisi “Tehâfüt el-Felâsife” adlı eserin yazarıdır?
Gazzâli, Aristocu-Yeni Eflatuncu Fârâbî ve İbn Sînâ metafiziğini, hem kendi felsefesine hem de İslâm’a aykırı gördüğünden, ikinci önemli felsefe kitabı olan Tehâfüt el-Felâsife’yi yazarak, özellikle İbn Sînâ’yı tenkid etmiştir.
İbn Haldun Meşşâî filozofların taksimini takip ederek, felsefi ilimleri dört ana kısma ayırır. İlki akıl yürütme ile bilinenlerden bilinmeyenleri çıkarırken zihni yanlış yapmaktan koruyan mantık ilmidir. İbn Haldun aklî ilimlerden ikinci olarak fizik bilimlerini zikreder. Fizik bilimler konu olarak, temel elementleri, bunlardan oluşan, maden, bitki, hayvan, gök cisimleri, doğal hareketleri ve kendiliğinden hareket eden hayat (nefis) sahibi varlıkları inceler.Düşünürümüz üçüncü olarak duyu ötesi manevî hususları inceleyen disiplini, ilm-i ilâhi, ilahiyat şeklinde isimlendirir. Son olarak andığı ise nicelikleri kendisine konu edinen matematik ilimleridir.
İslam felsefesi kaçıncı yüzyıldan itibaren Batı’ya aktarılmaya başlanmıştır?
İslam felsefesi tercüme yoluyla X. yüzyıldan itibaren Batı’ya aktarılmaya başlanmıştır.
Aşağıdakilerden hangisi İsmail Hakkı İzmirli’nin savunduğu fikirlerden değildir?
İsmail Hakkı İzmirli, ilim ile dini bir bütün kabul eder. Onlar arasında bir çelişki ve çatışma görmez. Doğru bilginin kesinlikle dini verilere ters olmadığını söyler. O, tüm çalışmalarında bu konuyu ön planda tutmuş, ilim ile dinin bütünlüğü görüşünü savunmuştur.
İnanma ve düşünme eylemlerinin kendilerine özgü karakterlerini ana hatlarıyla tanımlamak gerekirse; inanma eylemi daha çok dinî metinlerin anlaşılmasına bağlı iken düşünme eylemi daha çok sebep-sonuç ilişkilerini dikkate alarak olayları açıklamayı amaçlar. Böylece inanma eylemi daha çok dini metinlerin otoritesine dayalı bir itaat şeklinde ortaya çıkarken, düşünme eylemi soru sorarak gerçekliği tüm açıklığıyla kavramak ister. İnanma eylemi, Allah’ın müminlerden talep ettiği hususlar bağlamında olması gerekene yönelirken, düşünme eylemi olan-bitenin nedenlerine ve muhtemel sonuçlarına dikkat kesilir. Benzer şekilde inanma eylemi öncelikle dini değerleri ve sembolleri dikkate alırken, düşünme eylemi doğrudan düşünülebilir olana yani muhtevaya yönelir. Bu bağlamda inanma eylemi daha ziyade sembolleri ve değerleri ortaklaşa paylaşan insanlarla birlikte düşünmeye (sosyal geleneksel algı) ağırlık verirken, düşünme eylemi bireysel algının farklılaşmasını anlam zenginliği olarak kabullenir. İnanma eylemi en üst değerden en alt değere ve sonrasında değersize doğru bir dikey ( hiyerarşik) algı biçimini tercih ederken, düşünme eylemi düşünülebilir olanı doğrudan tecrübe etme anlamında yatay algı biçimine yaklaşır. İnanma eyleminde metin kavramı belirleyici iken (inanan kendi yaklaşımından ziyade Kutsal metinlerde söylenenleri doğrudan anladığını varsayarken), düşünme eylemi metinlerin ancak yorumlar aracılığıyla anlam kazandıklarını (anlamlarını açığa çıkarabildiklerini) kabul eder. Doğru cevap B'dir.
Mûsîka’l-kebîr isimli eser kime aittir?
Farabinin müzik alanında yazdığı Mûsîka’l-kebîr isimli eseri onun müzik bilgisinin ne kadar kapsamlı olduğunun ve güçlü bir müzik kuramcısı olduğunun en güzel göstergesidir.
Nurettin Topçu hangi düşünceyi tercih etmiş ve benimsemiştir?
Topçu’nun sosyalizmi, pozitivist anlamda bilimsel (Marxist) bir sosyalizmden ziyade, “etik bir seçim olarak sosyalizm” görüşüne daha uygun olan ahlâkçı bir sosyalizmdir ve diğer bütün sistemlerden daha fazla komünizm karşıtıdır.
İslâm düşüncesi İslâm’ın yayıldığı bölgelerde yerleşik olan entelektüel birikimlerden hem etkilenmiş hem de bu birikimlere sahip insanları etkilemiştir. Bu açıklamadan hareketle İslâm düşüncesinin duru bir kavramsal tartışma ve analiz diline sahip olduğu coğrafya aşağıdakilerden hangisidir?
İslâm’ın Arap yarımadasının sınırlarını aşarak Endülüs’ten Çin’e uzanan geniş bir alanda yayılması ile birlikte yabancı kültürler sorunu gittikçe genişlemiş ve kökleşmiştir. Müslümanları gittikleri her bölgede ayrı kültürel diller, adetler, inançlar, ilmi ve felsefi birikimler ile yüzleşmeleri kaçınılmaz şekilde İslâm düşüncesinin karşılaşılan yeni ortama nispetle yeniden ifadesine kavuşturulmasını beraberinde getirmiştir. Bu durum doğal olarak, sözgelimi, Endülüs ile Hint alt kıtasında İslâm düşüncesinin daha farklı söylemler geliştirmesine yol açmıştır. Endülüs’te İslâm düşüncesi daha zahiri, mantıksal işlemlere daha fazla yer veren bir görünüm alırken, Hint alt kıtasında Hint mistik felsefesinin etkisiyle mistik ve hikemi (hikmetli) görünüm kazanmıştır. Yunan felsefesinin kısmen yaşatıldığı bölgelerde (Harran gibi) İslâm düşüncesi duru bir kavramsal tartışma ve analiz diline sahip olurken, İran’da daha ziyade edebi denebilecek bir söyleme bürünmüştür. Kısacası İslâm düşüncesi İslâm’ın yayıldığı bölgelerde yerleşik olan entelektüel birikimlerden hem etkilenmiş hem de bu birikimlere sahip insanları etkilemiştir.
İbn Miskeveyh’e göre tarih sadece rivayetleri nakletmek değildir. Aynı zamanda yorumdur. Akılcılık, tenkitçilik ve faydacılık prensiplerine bağlı kalınarak yapılan bir tarihçilikte amaç geçmiş olayları doğru tesbit etmek, bunları sebepleriyle açıklamak, nihayet bu olaylara dayanıp gelecek için varsayımlar üretmektir.
Aşağıdakilerden hangisi İbn Bacce’nin İbraniceye çevrilen eserlerindendir?
Kitâb Tedbiri’l-Mutavahhid İbn Bacce’nin İbraniceye çevrilen eserlerindendir.
Fârâbî Aristo ve Kindî’den daha kapsamlı bir tasnif yapmış, İhsâu’l-ulum isimli eserinde her bir ilimin teorik ve pratik açıdan değerini belirterek eğitim ve öğretimdeki önemine işaret etmiştir. Doğru cevap E'dir.
Descartes’in öncülüğünü yaptığı ve esasında İbn Rüşdcülüğün uzantısı olan akım aşağıdakilerden hangisidir?
XIII. ve XIV. yüzyıllarda Gazâlîcilik hakim felsefi görüş olarak varlığını sürdürürken, XV. yüzyılda İbn Rüşd ve onun doğurduğu akımlar yavaş yavaş baskın felsefi görüşler olarak gelişiyordu. Bu durum Rönesans ve Reform hareketlerinde büyük rol oynadı. Daha sonraki yüzyıllarda da, Gazâlîci ve İbn Rüşdçü tutumlar kendini göstermeye devam ederken, ki bu devrin en önemli iki felsefesiydiler, Descartes’in öncülüğünü yaptığı ve esasında İbn Rüşdcülüğün uzantısından başka bir şey olmayan akım da Kartezyanizmdir. Doğru yanıt D seçeneğidir.
İmar dönemi: Bu aşamada siyasi istikrar sağlanır.Vergiler düzenli olarak toplanır. Asker sınıfına ve ülkenin imarına odaklanılır. Yönetimde görev alanlar büyük bağış ve hediyelerle mükâfatlandırılır. İnsanlar servet edinmeye başlar. Ülkede yüksek binalar ve prestijli yapılar yapılmaya başlar. İbn Haldun dönemi devletin en yetkin noktası olarak görür. Fakat diğer taraftan bu dönem aynı zamanda düşüşün de başladığı dönemdir. Doğru cevap B'dir.
Aşağıdakilerden hangisi İbn Rüşd’ün kabul ettiği temel erdemlerdendir?
İbn Rüşd Eflâtuncu çizgiye uygun olarak nefsin üç parçasının her birinin mükemmelliği ile özdeşleştirdiği hikmet, cesaret ve iffet erdemlerini temel erdemler kabul eder. Bunlar aynı zamanda şehrin veya devletin üç parçasına karşılık gelir. İbn Rüşd, iffetin de şehvet gücünün aklın kontrolüne girmesinden oluştuğunu kabul eder. Yalnız adalet gibi tek bir parçadan ziyade, nefsin bütün parçalarına atfedilen iffeti tartışırken tereddüt eder. İbn Rüşd bireyin kendi içindeki adaleti nefsin her bir parçasının sadece yapması gerekeni, uygun oranda ve uygun zamanda yapması olması olarak tanımlar. Doğru cevap B’dir.
Aşağıdakilerden hangisi Ümran ilmine sahip tarihçilerin özelliklerinden değildir?
Ümran ilmine sahip olan tarihçilerin özellikleri bunlardır: Rivayetleri Ümran ilmi zemininde tahkik eder, Tarihi olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurar, Tarihi hikemi ilimler içerisinde değerlendirir, Tarihi olaylardaki genel ilkeleri tespit etmeye çalışır.
Ümran ilmin konusu aşağıdakilerden hangisidir?
Ümran, konusu, amacı ve yöntemiyle yeni ve bağımsız bir bilim olarak inşa edilir. Bu bilim toplumun zorunlu hallerini ele alır. Böylece insanın tarih içinde toplumsal varlık oluşunu ve toplumsal değişimi inceleme konusu yapar.