Aşağıdakilerden hangisi İbn Sina’nın eserlerindendir?
Dânişname-i Ala'î İbn Sina’nın eserlerindendir.
Aşağıdakilerden hangisi Guillaume d’Auvergne’nin çeşitli eserlerinde Aristo ile yan yana müracaat ettiği ve “Asil Filozof” dediği Müslüman filozoftur?
İbn Sînâ’nın kendileri üzerinde açık tesiri görülen ilk Hıristiyan filozoflarının başında Alexandre de Hales ve Guillaume d’Auvergne gelir. Sonuncusu, çeşitli eserlerinde Aristo ile yan yana müracaat ettiği ve “Asil Filozof” dediği Müslüman filozof İbn Sînâ’dır. Mesela sadece De Univers adlı eserinde, otuzdan fazla müracaatta bulunur. Onu, Duns Scot, Saint Thomas, Saint Bonaventure, Albertus Magnus ve Roger Bacon takip ederler.
Aşağıdakilerden hangisi “Hikmetü'l-işrâk” adlı eserin yazarıdır?
Sühreverdi ana eseri Hikmetü'l-işrâk'ta rasyonel bilgi kanalıyla gerçeğe ulaşmanın imkânsız olduğunu savunur. İnsan ancak derunî tecrübe ve mükâşefe yoluyla iç aydınlığa ve işrâka erebilir. Kesin hakikate ilâhî feyiz ve ilhamla ulaşılır. Gerçek bilgi objektif varlıklarda değil insanın kendi sübjektif dünyasında yani kendi özündedir.
Nurettin Topçu hangi düşünceyi tercih etmiş ve benimsemiştir?
Topçu’nun sosyalizmi, pozitivist anlamda bilimsel (Marxist) bir sosyalizmden ziyade, “etik bir seçim olarak sosyalizm” görüşüne daha uygun olan ahlâkçı bir sosyalizmdir ve diğer bütün sistemlerden daha fazla komünizm karşıtıdır.
Kindî ’nin birkaç risalesini tenkitli neşir olarak bazı oryantalistler yayınlamıştır. Fakat onun Süleymaniye kütüphanesinde bulunan yazma mecmuasındaki eserlerini ilk defa bütün halinde Abdulhadi Ebu Ride Resail el-Kindî elFelsefiyye (Kahire I, 1950; II, 1953) adı altında yayınlamıştır. Mahmut Kaya da birinci ciltte yer alan on dört risaleyi Türkçe’ye çevirerek Kindi, Felsefi Risaleler başlığı altında neşretmiştir. Doğru cevap A'dır.
Aşağıdakilerden hangisi Tehafüt geleneğinin başlangıcında var olan siyasi ve kültürel özelliklerinden biri değildir?
Tehâfüt geleneğinin nasıl bir siyasi ve kültürel ortamda başlayıp geliştiğini yakından inceleyecek olursak, bu geleneğin özellikle eleştirel niteliği daha da netleşecektir. İslâm dünyasında IX. yy’ın sonlarına doğru Abbasi hükümdarlığının siyasi otoritesi zayıflamış, İspanya, Mısır ve İran’da müstakil yönetimler oluşmaya başlamıştı. XI. yy’ın sonlarına XII. yy’ın başlarına gelindiğinde ise, İslâm dünyasında pek çok müstakil devletler oluşmuştu. Bu siyasi ayrışmalar beraberinde düşünce alanında da farklılıkların oluşmasına sebebiyet vermiştir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi o dönemde kurulan Nizamiye Medreselerinin kuruluş amaçlarının başında istenmeyen fikir akımlarıyla mücadele etmek gelmekteydi. Hatta Gazzâlî’nin Tehâfüt’ünü yazmadaki nedenlerinden birinin de filozofların ehl-i sünnet inancıyla bağdaşmayan fikirlerini eleştirerek, Eş’ariliği güçlendirme olduğu söylenebilir.
İslâm düşünürleri, varlığın dış dünyada kendi başına bir gerçeklik olarak bulunması ile bu varlığın zihnimizde bir kavram ve imge aracılığı ile farklı bir gerçeklik olarak yer alması arasında ayrım yapmışlardır. Biz bu gerçekliğin ilkine ''Varlığın dış dünyada kendi başına bir gerçeklik olarak bulunması durumuna'' (dış dünyadaki haline) ontik adını vermekteyiz.
İbn Haldun bir grup tarihçiyi neden eleştirmiştir?
İbn Haldun’un yeni oluşturduğu tarih anlayışı taklitçi ve asalak tarihçiler diye betimlediği diğer bir grup tarihçiyi eleştirisinde de kendini gösterir Bu tip tarihçiler olayların ve ahvalin sebeplerine dikkat etmeyip yeterince incelemede bulunmamaktadırlar. Bundan dolayı da saçma ve anlamsız rivayetleri terk etmemektedirler.
Gazzâlî’nin filozoflara yönelttiği eleştirilere ilk ciddi karşı koyuş, Endülüslü filozof ve fakîh İbn Rüşd’den (ö.1198) gelmiştir. İbn Rüşd, Tehâfütü’t Tehâfût adlı eseriyle, Gazzâlî’nin filozofları eleştirdiği yirmi ayrı meselenin her birini ayrı ayrı ele alarak, kendine göre onun eleştirilerinde haksız olduğu noktaları ortaya koymuştur.
İslâm’da tarih düşüncesinin önemli isimleri arasında sayılması gereken ilk kişi kimdir?
İslâm’da tarih düşüncesinin önemli isimleri arasında saymamız gereken ilk kişi Ebü’r-Reyhân Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnîdir (ö. 453/1061 [?]). Kendisi Astronomi, matematik, fizik, tıp, coğrafya, tarih ve dinler tarihi başta olmak üzere çeşitli alanlarda önemli eserler vermiştir.
Günümüze ulaşan tek eseri Hayy b. Yekzân olan Müslüman filozof aşağıdakilerden hangisidir?
Latinlerce Abubacer veya Aben Tofal olarak tanınan İbn Tufeyl’in bize kadar ulaşan tek eseri Hayy b. Yekzân, özellikle Batı’da bilimsel roman türü gibi edebî bir türün ve felsefî düşüncenin gelişmesine büyük katkı yapmıştır. Doğru yanıt E seçeneğidir.
Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
Kur’an, Allah’a kesin bir iman ile bağlanmaya ve iman ederken Allah’a verilen sözleri tutmaya davet etmektedir. Kısacası Kur’an insanlardan aynı anda hem inanma hem de düşünme eylemini gerçekleştirmelerini istemektedir. İslâm düşüncesi tabiri, İslâm toplumlarında tarihsel olarak ortaya çıkan tüm düşünce hareketlerine işaret etmeden önce, kendisinin bir anlama ve tartışma konusu olduğunu açığa çıkarır. İslâm düşünce tarihinde bu tür sorulara verilen cevaplar ile bizlerin bu sorulara vermemiz gereken cevaplar arasında benzerlikler kadar farklılıklar da olabilir.
İşrâki filozoflar nuru, var olmak için başkasına ihtiyacı olmayan “saf nur” ve varlığı başkasından olan “arazî nur” diye ikiye ayırır. Özü itibariyle hangi varlıklar saf nuru temsil eder?
İşrâki filozoflar nuru, var olmak için başkasına ihtiyacı olmayan “saf nur” ve varlığı başkasından olan “arazî nur” diye ikiye ayırır. Bu Meşşâî felsefenin varlığı vacip-mümkin ayırımının nur diline aktarımıdır. Özü itibariyle bağımsız, şuur ve idrak sahibi olan varlıklar saf nurdur. Bunlar Yüce Allah, melekler, idealar ve insanî nefisler saf nuru temsil eder. Yıldızlar ve ateş gibi varlığı başkasından olanlar ise arazî nur diye adlandırılır. Cisimler ve fizikî nesneler gibi şuurdan yoksun varlık türleri asıl karanlığı; renk, tat ve koku gibi nitelikler ise arazî karanlığı temsil eder. Doğru cevap C şıkkıdır.
Aşağıdakilerden hangisi varlığın tekliği anlayışını savunan düşünürlerdendir?
Davud el-Kayseri vahdet-i vücud (varlığın tekliği) anlayışını savunan düşünürlerdendir.
Aşağıdakilerden hangisi iktidarın tek bir kişinin veya ailenin elinde toplandığı dönemdir?
İktidarın tek bir kişinin veya ailenin elinde toplandığı dönem, gücün şahsileşmesi dönemidir.
İslam felsefesinin batı felsefesine katkıları aşağıda belirtilen hangi alanda olmamıştır?
İslâm felsefesinin batı felsefesine katkıları şu alanlarda olmu ştur. Metafizik, mantık, ahlâk felsefesi, bilim felsefesi, psikoloji ve mûsiki. Doğru cevap E'dir.
Eğitimini hem nakli hem de felsefe, mantık, astronomi ve matematik gibi ilimlerle tamamlayan ......................, Osmanlı Devletinin ilk şeyhulİslâmı’dır. Osmanlı ilim geleneğinin ve medrese eğitiminin en önemli temsilcilerinden biri olması, onun kelam, tasavvuf, felsefe, mantık ve fıkıh gibi ilimleri sentezlemesinden (aynı anda temsil etmesinden) kaynaklanır.
Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
Eğitimini hem nakli hem de felsefe, mantık, astronomi ve matematik gibi ilimlerle tamamlayan Molla Fenari, Osmanlı Devletinin ilk şeyhulİslâmı’dır. Osmanlı ilim geleneğinin ve medrese eğitiminin en önemli temsilcilerinden biri olması, onun kelam, tasavvuf, felsefe, mantık ve fıkıh gibi ilimleri sentezlemesinden (aynı anda temsil etmesinden) kaynaklanır.
Aşağıdakilerden hangisi 1914 yılında kurulan ve medreselerin ıslahını amaçlayan Darü’l-Hilafeti’l-Aliye müfettişliğine getirilmiştir?
İsmail Hakkı, öğretmen okulunda hocalık yaptığı sırada, verdiği dersler ve yazdığı eserleriyle dikkatleri üzerine çekti. İlmi konulardaki ehliyetini ispatlamasına paralel olarak daha önemli görevlere getirildi ve kendisinden istifade edildi. 1914 yılında kurulan ve medreselerin ıslahını amaçlayan Darü’l-Hilafeti’l-Aliye müfettişliğine getirildi. Bir yıl sonra da Süleymaniye Medresesinin Kelam kürsüsünde İslâm felsefe tarihi müderrisliğine tayin edildi. 1923 yılına kadar burada hocalık vazifesini sürdürdü.
Aşağıdakilerden hangisi ilk olarak Müslüman bilginlerin eserlerini Latinceye çevirtmeye başlayan papadır?
Kendisi gençliğinde Endülüs ve Kuzey Afrika’da Arapça öğrenerek Müslüman memleketlerde İslâm ilimlerini öğrenen Papa Slyvestre Saccy, papa seçildikten sonra Kuzey İspanya’nın Rippol şehrinde, aynen Beytü’l-Hikme gibi 910 yılı civarında bir tercüme okulu açtırdı. Burada Müslüman bilginlerin eserlerini Latinceye çevirtmeye başladı. Tercüme işi için önce Arapça bilen dönemin Yahudi asıllı bilginleri görevlendirildi. Arapça’dan Latinceye tercüme faaliyetleri Batı’da 18. yüzyıla kadar devam etti. XII. Ve XIII. yüzyıllardan itibaren Hıristiyan bilginler de Arapça, hatta Türkçe ve Farsça öğrenerek tercüme faaliyetlerine katıldılar’.