Aşağıdakilerden hangisi Keysâniyye ismi altında toplanan ğâlî fırkalardan değildir?
İlk dönemden itibaren ortaya çıkan bu gruplardan Hz. Ali’nin ilahlığını veölümsüzlüğünü ileri süren Sebeiyye, Ali’nin ilahlığını, vasîliğini, Alievlâdının kutsallığını, geleceği bildiklerini, tenâsüh, rec‘at, bedâ ve ibâha ileilgili iddiaları ileri süren Keysâniyye müşterek ismi altında toplananBeyâniyye, Cenâhiyye, Harbiye, Hâşimiyye, Kerbiyye, Muhtâriyye veRizâmiyye gibi fırkalar, ğâlî fırkalar olarak kabul edilmektedir. Sebeiyye bunların arasında yer almadığından cevap D seçeneğidir.
Aşağıdakilerden hangisi Mezhepler Tarihi edebiyatının gelişim dönemi özelliklerinden değildir?
Mezhepler Tarihi edebiyâtının gelişim dönemi özelliklerini şu şekilde özetlemek mümkündür: Büyük bölümü günümüze ulaşan bu dönemin kaynakları, oluşum dönemindeki edebiyâta kıyasla daha hacimli ve sistematik bir yapıya sahiptir. Bu dönemde büyük mezhepler neredeyse oluşumlarını tamamlamışlardı. Nevbahtî, Bağdâdî ve Şehristânî örneklerinde olduğu gibi dönemin bazı tanınmış müellifleri, eserleri vasıtasıyla Şia ve Ehl-i Sünnet gibi büyük mezheplerin tarihi süreçlerini kayda geçmek ya da mensubiyet sınırları ve inanç prensiplerini ortaya koymak suretiyle mezhepsel oluşumun son aşamasına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Dönemin müelliflerinin çoğunluğu Sünnî kelamcılardır. Bunlar arasından Mekhûl en-Nesefî’nin (v. 318/930) er-Red ‘ale’l-Bida’daki metodunu izleyen Hanefî-Mâturîdî yazarlar, diğerlerine nispeten daha muhafazakâr, normatif ve reddiyeci bir üslup benimsemişlerdir. Konumuz olan dönemin diğer bir özelliği, birçok yazarın ‘yetmiş üç fırka hadisi’ni mezhep tasniflerinde esas almış olmasıdır.
Mu‘tezile, usul-ü hamse (beş esas) şunlardır; Tevhid, Adl, Va'd ve Vaîd, El-Menzile beyne'l-Menzileteyn, Emir bi'l-Ma'rûf Nehiy ani'l-Münker. Mu‘tezilîler, kader meselesi hakkında kendilerine muhalefet eden herkese ‘Mürciî’ derlerdi. Bu durum Haricîler ve Ehl-i Hadis için de geçerlidir. Onlar da, ameli imanın parçası görmeyen, büyük günahın imanı gidereceğini kabul etmeyen kesimlere “Mürciî” ithamını uygun görürlerdi.
Hz Ömer'in kendisinden sonra devlet başkanı seçmesi için görev verdiği şura heyetinde aşağıdakilerden hangisi yer almaz?
Hz Ömer'in kendisinden sonra devlet başkanı seçmesi için görev verdiği şura heyetinde hangisi yer almaz
Ashâb-ı Rey kimlerdir?
Ashâb-ı Rey, Irak ehli yani Ebû Hanife ve ashâbıdır.
Mezhepler, dinin farklı anlaşılma biçimleri olup, dinle özdeşleştirilmeleri doğru değildir.
Asıl adı Muhammed b. Muhammed b. Mahmud olan el-Maturîdî, daha çok Ebû Mansur Maturidî (v. 333/944) adıyla ün kazanmıştır. Semerkand’ın Mâturid mahallesinde doğmasından dolayı bu isimle tanınmıştır. Maturîdi'nin, Hanefî fıkhını ve kelâm ilmini 268/881-2 yılında vefat eden ahya el-Belhî'den okuduğu bilinmektedir. Maturîdî'nin memleketi, fıkıh ve usûl-u fıkıh alanlarında tartışma ve münazaraların çokça yapıldığı bir bölge idi.
İslamiyetin ilk halifesi aşağıdakilerden hangisidir?
İslamın ilk halifesi Hz.Ebu Bekir'dir
Kufeliler’in Hüseyin’e destek sözlerini tutmamaları neticesinde Hz. Peygamber’in torununun Emevî ordusu tarafından öldürülmesi, Kufe Şîası üzerinde derin üzüntü meydana getirdi. Yaptıklarından muzdarip olma, birbirlerini tövbeye ve şehitliğe çağırma şeklinde davranışlar geliştirdiler. Bu sebeple Emevîler’den Hüseyin’in intikamını almak için canlarını feda etme pahasına, Süleyman b. Surâd el-Huzâî tarafından sevk ve idare edilen bir hareket başlatıldı.
Bu hareketin adı nedir?
Özellikle Hz. Osman’ın hilâfetinin ikinci dönemi ile Hz. Ali’nin hilafeti sırasında, Müslümanlar’ın farklı görüşler etrafında toplanmaları üzerine, toplulukları belirlemek için, Şîatu Ali, Şîatu Osman, Şîatu Muaviye gibi şekillerde kullanılmış ve bundan kesinlikle mezhep anlamı kastedilmemiştir. Cemel, Sıffîn ve Nehrevan savaşlarında Ali ile beraber mücadele edenler,Ali’nin Şîası yani Ali taraftarı idiler. Bunlar, daha sonraları iddia edildiği üzere, onun beşer-üstü bir varlık ya da Allah ve Peygamber tarafından görevlendirilmiş bir imam olduğunu iddia etmiyorlar, sadece siyasî manada onun imâmet ve hilâfetini destekliyorlardı. İşte bu grup İslâm tarihinde genellikle eş-Şî‘atü’l-ûlâ, yani ilk Ali taraftarları olarak anılmışlardır. Daha önceden Sebeiyye’de mevcut olmasına rağmen, özellikle İbnü’lHanefiyye ve oğlu Ebû Hâşim’den sonra ortaya çıkan fırkalar ğulât (aşırılar)olarak isimlendirilmiştirler. Kufeliler’in Hüseyin’e destek sözlerini tutmamaları neticesinde Hz. Peygamber’in torununun Emevî ordusu tarafından öldürülmesi, Kufe Şîası üzerinde derin üzüntü meydana getirdi. Yaptıklarından muzdarip olma, birbirlerini tövbeye ve şehitliğe çağırma şeklinde davranışlar geliştirdiler. Bu sebeple Emevîler’den Hüseyin’in intikamını almak için canlarını feda etme pahasına, Süleyman b. Surâd el-Huzâî tarafından sevk ve idare edilen Tevvabûn (tövbekârlar) adıyla bir hareket başlatıldı. Güçlerini birleştirerek 65/684-5 yılında Kufe’den ayrılan dört bin civarında gönüllü, Hüseyin’in kabrini ziyaret ettikten sonra ‘Aynü’l-Verde yakınlarında Emevî ordusuyla karşılaştı. Cereyan eden savaşta, liderleri Süleyman b. Surâd dahil olmaküzere çoğu kılıçtan geçirildi. Doğru cevap E şıkkıdır.
Efdal-mefdûl görüşünü ortaya çıkaran Şii fırka aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir?
Zeydiyye’ye göre imamın Kureyş’in Hâşimî soyundan olması yeterli değildir. Hz. Ali’nin Fatıma’dan olan çocuklarının, Hasan ve Hüseyin’in soyundan olması gerekir. Ayrıca, imâmetini açıkça ilan ederek ortaya çıkması ve zâlim idareciye başkaldırması gerekir. İmam Zeyd, gâib (gizli) imam fikrini reddetmiştir. O, bir imamın kendi imâmetini açıkça ilan edinceye kadar biat isteyemeyeceği hususunda ısrarlıdır. Onun bu görüşünü siyasî noktadan haklı görmemek imkansızdır; çünkü Zeyd, hilâfetin idarî bozukluklar yüzünden Emevîler’in ellerinden kaymakta olduğunu görmüş ve idareyi ele geçirmek için, Müslümanların Hz. Ali ve soyuna gösterdikleri yakın ilgi ve sevgi etrafında oluşan geniş bir taraftar kitlesi kazanmak yoluna gitmiştir. Bu yüzdendir ki o, Müslümanların büyük çoğunluğunun tasvibini kazanmak için önceki aşırı Şiî fikirlere karşı çıkarak efdal-mefdûl görüşünü ortaya atmıştır. Efdal, en üstün ve en erdemli, mefdûl ise daha az üstün ve daha az erdemli kişi demektir. Zeyd’e göre, Hz. Peygamber’den sonra en faziletli (efdal) kişi Hz. Ali’dir ve imâmete en layık odur. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ise Ali’ye göre daha az faziletlidir. Ancak üstün birisi varken, dünyevî maslahat ve acil menfaat dolayısıyla, doğabilecek fitneyi bertaraf edecek veherkesin gönlünü birleştirecekse, daha az üstün olan (mefdûl) birisi imam olabilir. Bu sebeple Ebû Bekir ve Ömer’in hilâfetleri meşrudur ve onlar gâsıb (hilafeti zorla ele geçiren) olarak görülemez. Doğru cevap A'dır.
İslâm Mezhepleri Tarihi’nin klâsik kaynaklarında karşımıza çıkan mezhep isimlerinin büyük bölümünün problemli olduğunu görmekteyiz. Problemler çeşitli nedenlerden kaynaklanmaktadır (Büyükkara, 2005; Büyükkara, 2006):
a) Birçok mezhep ismi yapay olarak üretilmiştir. Bunun başta gelen nedeni 73 fırka esaslı tasnif sisteminden doğan boşlukları doldurma gayretidir. Gruplaşmamış, belki de sadece bir âlim ve etrafındaki birkaç öğrencisini kuşatan bir düşünce kimliği, kaynaklara bir mezhep olarak kaydedilmiş, böylece batıl sayılan fırkaların sayısı olan 72 rakamına ulaşmak amaçlanmıştır.
b) Mezhep isimlerinin bir kısmı muhalifler tarafından aşağılama kastıyla konulmuş isimlerdir. Şiî kelamcı Ebû Ca’fer el-Ahvel’in takipçilerine verilen Şeytâniyye ismi, düztaban (eftah) olduğu bildirilen Abdullah b. Ca’fer Sâdık’ın takipçilerine verilen Eftahiyye ismi, Ğurâbiyye (Kargacılar) ve Zemmiyye gibi isimler bu türden isimlerdir, muhalifler ya da sonraki müelliflerce konulmuşlardır ve birçoğunun kendi zamanlarında bir gerçekliği bulunmamaktadır.
c) Klâsik kaynaklarımız, Mu‘tezile, Râfıza gibi bazı mezhep isimlerinin çıkışlarıyla ilgili bir takım hikâyeler nakletmektedirler. Bu meşhur hikâyelerin doğruluğuna ve isim kaynaklığı yaptıklarına dair elimizde sağlam kanıtlar bulunmamaktadır. Bunların karalama ya da dışlama amaçlı olarak sonradan üretildikleri ihtimali göz ardı edilmemelidir.
d) Bazı mezhep isimlerinin, ayet ve hadislerde geçen isim ve kelimelerle irtibatlandırılması da çoğu zaman problemlidir. Eğer ayet ve hadisteki kelime olumlu çağrışım yapıyorsa mezhep ismini iyileştirip meşrulaştırma; olumsuz çağrışım yapıyorsa bu isim üzerinden mezhebi aşağılama gibi gayeler güdülmüş olabilir.
Aşağıdaki mezhepler tarihi araştırmacılarından hangisi biyografi yazılarıyla bu alana katkı sağlamıştır?
Mezhepler Tarihi araştırmacısı, mezheplerin oluşumlarına tesir etmiş tarihi olayları kaydeden İbn Sa’d, Belâzurî, Yakûbî, Taberî gibi müstakil İslâm tarihçilerini; hadis râvîlerini ve önemli tarihi şahsiyetleri tanıtırken çeşitli mezheplerin büyük simaları hakkında da bilgi veren Buhârî, İbn Ebî Hâtim, İbn Kuteybe, İbn Hallikân, Zehebî, İbn Hacer gibi biyografi yazarlarını; mezhepler arası polemiklerde çok kullanılan şiîr ve belâğat numunelerine kitaplarında yer veren Câhız, İbn Abd Rabbih, İsfehânî gibi edebiyatçıları; mezheplerin müellif ve edebiyâtını kaydeden İbnü’n-Nedîm gibi bibliyografyacıları ve tabii ki her mezhebin kendi yazarlarını İslâm Mezhepleri Tarihi’nde başvuru kaynakları olarak değerlendirmeye almaktadır.
Aşağıdakilerden hangisi Mezheplerin isimlendirme ve sınıflandırma problemleri arasında sayılamaz?
D seçeneği dışındaki tüm şıklar mezhep isimlendirme ve sınıflandırmaya ilişkin problemler olarak karşımıza çıkarken mezhepler ve dini gruplar Hz. Muhammed'in zamanından itibaren var olan fikirlerin ve yapıların temsilcileri değillerdir. Tarihi gerçek şudur ki bu dünyaya ait sosyal ve psikolojik her türlü şart ve zaruret birbiriyle iç içe ve belli bir süreç içinde bu oluşumları doğurmuştur ve onlara şekil vermiştir. Klasik Mezhepler Tarihi edebiyatından tarihi okurken bu metodolojik sorun karşımıza çıkmaktadır.
Allah'ın, fiillerini dilediği gibi düzenleyip gerçekleştirmesi anlamına gelen terim aşağıdakilerden hangisidir?
Allah'a "şey" denmesi halinde anlamı "mevcut" demek olur. İrâde sıfatı,Allah'ın, fiillerini dilediği gibi düzenleyip gerçekleştirmesi anlamına gelir.Bu, bütün varlık ve olayları kapsayan ezelî bir sıfattır.