Aşağıdakilerden hangisi, Gaybet-i Suğrâ Dönemi ile Gaybet-i Kübrâ Dönemi arasındaki ayırt edici özelliklerden biridir?
4/10. asrın son çeyreğine doğru S¸iî toplumu, alim ve fakihleri imamın genel temsilcileri gibi görmeye başladı. Onların otoritesi imamın karizmasına eşit olmamakla birlikte, onlar akide ve fıkıhla ilgili konularda imamın sözcüleri olarak kabul edildiler. Böylece ulemâ, imâmet müessesesinin yerinin doldurulamayacağı gerçeğine rağmen, ortaya çıkan zaruretten dolayı imamın nâibleri konumuna yükseldi. Kısacası imamın gaybetinden sonra Küçük Gaybet döneminde, niyâbet-i hâssa (imamın özel temsilcisi olma) prensibine dayanarak sefîrlerin üstlendiği liderlik görevini, her ne kadar imamla doğrudan teması olmasa da niyâbet-i âmme (imamın genel temsilcisi olma) esasından hareketle S¸iî ulemâ devralmış oldu. Böylece ortaya çıkan zorunluluğun tabii bir neticesi olarak gaybet döneminin en önemli özelliklerinden birisi, liderliğin imamlardan ve onların özel temsilileri olan sefîrlerden S¸iî ulemâya geçmiş olmasıdır.
İmâmiyye Şîası’na göre halen gaybet halinde bulunan, fakat gelecekte mehdî olarak ortaya çıkıp dünyada adil bir düzen kuracağına inanılan on ikinci imam, aşağıdakilerden hangisidir?
İmâmiyye Şîası’na göre halen gaybet halinde bulunan, fakat gelecekte mehdî olarak ortaya çıkıp dünyada adil bir düzen kuracağına inanılan on ikinci imam Muhammed el-Mehdî, on birinci imam Askerî’nin, bir cariyeden doğduğuna inanılan oğludur.
I. Küleynî
II. Şeyh Müfîd
III. Şeyh Sadûk
IV. Şeyh Murtazâ Ensârî
V. Tûsî
Yukarıdaki alimlerden hangileri Kütüb-ü Erba‘a’yı telif eden alimler arasında yer almaktadır?
İmâmiyye, imamın gaybetini müteakip Küleynî (ö. 329/941), Şeyh Sadûk (ö. 381/991) ve Tûsî (ö, 460/1067) tarafından telif edilen Kütüb-ü Erba‘a (Dört Temel Hadis Kitabı) ve daha sonra kaleme alınan bazı hadis külliyatının, el-Usûlü’l-erba‘umie (dört yüz asıl) adı verilen ve imamlara nispet edilen asıl cüzlerden teşekkül ettiğini ileri sürmektedir. Fakat bu asıllardan hiç birisi bugün elimizde bulunmadığı için sözkonusu külliyatta zikredilen ahbârın bu asıllara nispetini kontrol edebilme imkanından mahrumuz. Hatta yukarıda zikredilen üç alimin zamanında , bunların sadece bir kısmının mevcut olduğunu bilmekteyiz. Doğru cevap D’dir.
Aşağıdakilerden hangisi İmamiyye meshebini ifade etmek için kullanılmamıştır?
Bu mezhebe, Hz. Peygamber’in vefatından sonra halîfe-imam olarak on iki imamı kabul ettiklerinden dolayı İsnâaşeriyye (on ikiciler/on iki imamcılar); imamlara inanmayı imanın şartlarından saydıkları için İmâmiyye; hem itikat hem de ibâdet ve muâmelatta İmam Cafer Sâdık’ın görüşlerine dayandıklarından dolayı Caferiyye; on ikinci imamın gelişinibeklemeleri sebebiyle Ashâbu’l-intizâr (bekleyiciler) ve on ikinci imam için çokça kullanılan kâim (hayatta olan, var olan) ünvanına nisbetle Kâimiyye de denmiştir. Muhalifleri ise mezhebi, Râfıza ya da Râfiziyye diye anmışlardır. Doğru cevap E'dir.
Aşağıdakilerin hangisi zamanında İmâmiyye Şîası, ilk defa akidelerini serbest bir şekilde yazmak ve yaymak imkanını elde etmiştir?
İmâmiyye Şîası, ilk defa Büveyhîler zamanında akidelerini serbest bir şekilde yazmak ve yaymak imkanını elde etti.
Aşağıdakilerden hangisi İmamiye'ye göre Mehdi'nin gayretinin gerekçelerinden değildir?
Şiilere göre imam zaten peygamberlik bilgisinin varisidir. hazırlanma gibi bir ihtiyaç içinde olamaz.
Yukarıdakilerden hangisi küçük gaybet döneminde imamla toplum arasında irtibat kuran kişilere verilen isimdir?
Dailer Şiiliği insanlara anlatan böylece yeni taraftarlar bulan kişilere denir
On iki imamın her birinin isimleriyle anıldığı ilk rivayetin, Ali b. İbrahim el-Kummî’nin (ö. 307/919) Tefsîr’inde olduğu anlaşılmaktadır. Bu ve buna benzer rivayetlerden, on iki imam rivayetlerinin gaybetten önce de gündeme gelmiş olabileceği, ancak on iki imamın her birinin isimleriyle anıldığı rivayetlerin, ilk olarak hicri 290’lı yıllarda tedavüle girdiği anlaşılmaktadır. İmâmî rivayetlerin büyük bölümü Kum ve çevresinden çıktığı için, uzak bölgelere ulaşması hayli zaman almış olabilir. On iki imamla ilgili rivayetler, Küleynî’nin Usûlü’l- Kâfî adlı eseriyle karar bulmuştur. Küleynî ve kısmen de Ali b. İbrahim el- Kummî, kendilerine göre imamların sayısının şüpheye yer bırakmayacak şekilde on iki olduğunu her yönüyle ele almışlardır. Aynı rivayetler daha sonra Numânî, Sadûk ve Tûsî gibi alimler tarafından tekrar kayda geçirilmiştir.
Aşağıdakilerden hangisi Nusayrilik’te kutlanan bayramlardan biri değildir?
Genel İslâmî anlayış ve Şiîlik'ten başka, temelini bazı eski dinî inançlardan alan bayramlar arasında, söz gelimi, Ramazan ve Kurban bayramından başka Ğadîr bayramı (18 Zilhicce, Hz. Peygamber'in Hz. Ali'yi imam tayin ettiğine inanılan gün), Firâş bayramı (29 Zilhicce, hicret esnasında Hz. Ali'nin Hz. Peygamber'in yatağında uyuduğu gece), Nevruz bayramı, Mihricân bayramı ve İsa'nın doğumu bayramı bunlardan bazılarıdır. Doğru cevap 'E'dir.
Pehlevîler dönemi (1925-1979), Rıza Pehlevî’nin 1925 yılında Kaçar hanedanlığına son verip kendisinin şahlığını ilan etmesiyle başladı. Rıza Şah ve daha sonra oğlu Muhammed Rıza Şah, İran’ı çağdaşlaştırmak ve ulemânın Safevîler döneminden bu yana büyüyen tesir ve gücünü kırmak için birçok radikal reform ve tedbire başvurdu. Özellikle hukuk ve eğitim alanlarındaki düzenlemeler, İslam hukukunun göz ardı edilmesi sebebiyle, ulemânın nüfuzunun ciddi şekilde sarsılmasına sebep oldu. Ulemâyı en fazla rahatsız eden uygulamalardan birisi, Muhammed Şah’ın 1963 yılında yapılan referandumla uygulamaya koyduğu meşhur Ak Devrim’dir. Kadın haklarının iyileştirilmesi ve okuyup yazma seferberliği gibi bir dizi radikal reformun yanı sıra, bu devrimle şahın hedeflediği en önemli nokta, ellerindeki toprak ve vakıfları kontrol altına almak suretiyle Şiî ulemânın maddî güç ve ekonomik bağımsızlığını kırmaktır. Şiî ulemâyı rahatsız eden en önemli husus, toprak reformu olmuştur. Doğru cevap B şıkkıdır.
Aşağıdakilerden hangisi mezhepler tarihi araştırmacılarının ele alacağı konular arasında yer almaz?
Mezhep bir dinin görüş, yorum ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her birini tanımlar ki mezhepler o dinin peygamberleri vefat ettikten sonar ortaya çıkmıştır. Bu nedenle mezhepler tarihi araştırmacıları peygamberler vefat ettikten sonar ortaya çıkan durumları incelemektedirler.
Nusayrîliğe göre Tanrı daha önce altı kez beşer olarak tezahür etmiş, yedincisi Hz. Ali'de gerçekleşmiştir. Aşağıdakilerden hangisi bunlardan birisidir?
Tanrı daha önce altı kez beşer olarak tezahür etmiş, yedincisi, Hz. Muhammed döneminde Hz. Ali'de gerçekleşmiştir. "Yedi devir" olarak da tanımlanan bu devirler Âdem, Nûh, Yakûb, Musa, Süleyman, İsa ve Hz. Muhammed dönemleri olup bu dönemlerde sırasıyla Hâbil, Şît, Yûsuf, Yûşa, Âsef, Bâtıra (Petrus) ve Ali isimleriyle hulûl söz konusu olmuştur. Doğru cevap E'dir.
Aligarh Mektebi’ni kim kurmuştur?
Seyyid Ahmed Han, Aligarh Mektebi’ni kurmuş; Muhammed Abduh elEzher müfredatının ıslahı için çalışmış, Said Nursî ise Doğu Anadolu’da Zehrâ Medresesi adıyla açmayı düşündüğü bir yüksek öğretim kurumunu projelendirmişti.
Aşağıdakilerden hangisi İmamiyye Şia'sı için kullanılan isimlerden biri değildir?
Zeydiyye tabiri, İmamiyye için kullanılmaz.
Aşağıdakilerden hangisi İmamiyye’ye göre tevhidin esaslarından biri değildir?
İmâmiyye’ye göre tevhid kendi içinde dört esasa dayanır: Tevhîd-i zât, Tevhîd-i sıfât, Tevhîd-i fiil, Tevhîd-i ibâdet. Görüldüğü üzere Tevhîd-i keramet adıyla bir tevhid esası yoktur. Doğru cevap C’dir.
Bektaşilik aşağıdan yukarıya doğru sıralandığında en alt seviyede hangisi vardır?
Aşağıdan yukarıya doğru sıralama şöyledir: Muhiplik, Dervişlik, Babalık, Mücerretlik, Halifelik. Cevap A şıkkıdır.
Ahmedîliğin kurusucu Gulam Ahmed’in kendisini mecâzî anlamda bir nebi ve resul olarak tanımlamasına karşın, yeni bir şeriat getirmediğini belirtmesi aşağıdakilerden hangisine yol açmıştır?
Gulam Ahmed’in kendisini mecâzî anlamda bir nebi ve resul olarak tanımlamasına karşın, yeni bir şeriat getirmediğini belirtmesi, Ahmedîliğin inanç ve ibadete ilişkin görüşlerinin İslâm dini ekseninde şekillenmesi sonucunu doğurmuştur.
Allah’ın seçtiği kullarını, Cebrail vasıtası veya doğrudan vahiy yoluyla ilahî bir vazife ile mükellef kılmasına ne ad verilir?
Nübüvvet yahut peygamberlik, Allah’ın seçtiği kullarını, Cebrail vasıtası veya doğrudan vahiy yoluyla ilahî bir vazife ile mükellef kılmasıdır. İlahî tebliği alan peygamberlerin görevi, bunu halka ulaştırarak onları doğru yola iletmektir. Peygamberler kulların en hayırlıları, en güvenilirleri olup günahtan korunmuş kimselerdir. Tebliğ görevlerinde kesinlikle hata, kusur, noksanlık ve ihmal bulunmaz. Peygamberlik kesb ve iktisapla elde edilecek bir makam ve mevki olmayıp, ilahî bir lütuftur. Hz. Peygamber, bütün peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur. Doğru cevap B’dir.