Kelam'A Giriş
Deneme Ara Sınavı 1
1.

Cebr düşüncesine aşırı vurgu yapmış kelâmcı kimdir?

Doğru Cevap: "C" Cehm b. Safvân
Soru Açıklaması

Ma’bed, Ca‘d ve Gaylân irade hürriyetine aşırı vurgu yaparken Cehm, cebr düşüncesine aşırı vurgu yapmıştır.

2.

“Metinleri, bazı sosyal-siyasî etkiler sonucunda, peşin fikirlerle ve onu anlamak için değil de anladığını, önceden kararlaştırdığını Kur’ân ve Sünnet’in metnine onaylatmak isteyen” iafadesinde hangi ekolden bahsedilmektedir?

Doğru Cevap: "B" Cebriye
Soru Açıklaması

Metinleri, bazı sosyal-siyasî etkiler sonucunda, peşin fikirlerle ve onu anlamak için değil de anladığını, önceden kararlaştırdığını Kur’ân ve Sün- net’in metnine onaylatmak isteyen ve adına Cebriye denilen ekol bütün soruların etrafında oluşmuştur.

3.

İbadet ve muamelat hangi ilmin konusudur?

Doğru Cevap: "B" Fıkıh
Soru Açıklaması

Fıkhın konusu olan ibadet ve muamelat, dinî bir düşünce bağlamında ele alındığına göre her şeyden önce dinin ne demek olduğu, imanın mahiyeti ve mutlak varlık olarak Allah’ın varlığı ve birliğinin ispat olunması, sonra ona ibadetin niçin ve neden yapılması gereğinin ortaya konması gerekir.

4.
I. Kur’an’ın ana konusunu kendine konu edinmesi ve itikadî meseleleri araştırırken insana söz söyleme gücü vermesiII. Naklî ve aklî delillerle desteklenen kuvvetli kanıtlara dayanmasıIII. Kelâm ilminin maksadını, yani ana ve öncelikli konusunu teşkil eden inanç esasları bütün peygamberlerin tebliğlerinde yer almış değişmez ve evrensel gerçeklikler olduğundan kelâm ilmi bu anlamda gerçek ve evrensel bir ilimdir. Öte yandan bu ilim, diğer dinî ilimlerin esas ve dayanağı konumundadır. Yukarıdaki ifadelerden hangileri kelâm ilmine kelâm adının verilme nedenlerindendir?
Doğru Cevap: "C" I, II, III
Soru Açıklaması
Her şeyden önce İslâm dininin inanç sistemini ortaya koymakta olan kelâm ilmi, insanın ve dinin temel meselesi olan Allah’ın varlığını ve birliğini aklî ve naklî delillerle anlatmaya çalışmaktadır. Sonrasında ise diğer inanç esaslarını yine aynı yöntemle insan aklına hitap ederek onun idrakine sunmaktadır. Bu çerçevede İslâm inançlarına içeriden ve dışarıdan yapılabilecek olan itirazlar, ortaya atılacak şüphe ve tereddütler ile İslâm itikadını sarsmayı hedef edinen akımları, hurafe ve batıl inançları tesbit ederek onlara gerekli cevabı vermesi kelâm ilminin önemini göstermektedir. Demek ki kelâm ilmi, bir taraftan İslâm’ın inanç esaslarını belirleyip onları izah ederken, diğer taraftan dışarıdan gelebilecek yıkıcı ve bâtıl inanç sistemlerine karşı gerçek İslâmî inanç, prensip ve kaideleri savunmak konumundadır. Bu anlamda kelâm ilmi içte İslâm inanç sisteminin tahkikini yaparken dışa doğru onun bir savunusunu gerçekleştirmektedir. Ayrıca kelâm ilmi, var olan her şeyi (mevcûd) içine alan tüm bilgileri ele alması bakımından konusu itibariyle en geniş ve en genel bir ilimdir. Bu genellikteki konuları işlerken insan için bilgi kaynakları olan akıl ile duyu organlarına ilaveten ilahî bir bilgi kaynağı olarak nakli, yani vahyi de esas aldığından delilleri ve yöntemi bakımından da oldukça sağlam ve tutarlı bir ilimdir. Şu husus da önemle hatırlanmalıdır ki kelâm ilminin maksadını, yani ana ve öncelikli konusunu teşkil eden inanç esasları bütün peygamberlerin tebliğlerinde yer almış değişmez ve evrensel gerçeklikler olduğundan kelâm ilmi bu anlamda gerçek ve evrensel bir ilimdir. Öte yandan bu ilim, diğer dinî ilimlerin esas ve dayanağı konumundadır. Çünkü onun ana konusu olan inanç esasları sahih ve sağlam bir şekilde ortaya konmadan bunlar üzerine inşâ edilebilecek bir fıkıh, bir tefsir, bir hadîs ve benzeri ilimlerden bahsolunamaz. Bu bağlamda soruda yer alan ifadelerin tümü kelâm ilmine kelâm adının verilme nedenlerindendir.
5.
1. Akıl2. Kur’ân3. Felsefe4. Sünnet5. Diğer dinlerYukardakilerden hangileri Kelâm ilminde ele alınan konuların her birini bulmamızda öncelikli temel kaynaklardır?
Doğru Cevap: "C" 2-4
Soru Açıklaması
Kelâm ilminde ele alınan konuların her birini Kur’ân ve Sünnet’te bulmamız mümkündür. Çünkü Kur’ân ve onun birinci elden yorumu olan Sünnet’in öncelikli ve temel işlevi inanç ilkelerini yerleştirmektir. İnsanı ve tüm evreni yaratan Allah, Kur’ân’da başta kendi zâtı olmak üzere varlığın başlangıcından sonuna kadar onunla ilgili her şeyden haber vermektedir. Kur’ân bu çerçevede dikkatle okunduğunda bu gerçeklik açık şekilde görülecektir. Binâenaleyh bütün bu konuları kendisine temel alan olarak seçmiş olan kelâm ilminin tüm konularının kaynağı doğrudan doğruya Kur’ân’dır. Yani ilim olarak kelâm, kelâmullahın bilgisidir. Kavram da doğrudan doğruya oradan alınmıştır.Çıkış noktası ve kaynağı Kur’ân ve Sünnet olmakla birlikte bu, kelâmilminin hariçten hiç etkilenmediği anlamına gelmez. Zira inanç yönüyle insanı konu edinen bir ilmin, insanın yaşadığı sosyal hayattan, ondaki gelişim ve değişimden etkilenmemesi mümkün değildir. Kaldı ki insan, sahip olduğu zihinsel, rûhî ve manevî donanımlarıyla aslında toplumun eseri, onun çocuğudur. Dolayısıyla bu ilimle uğraşan bilginler de çevrelerinde olup bitenlerden etkilenmekte idiler. Onlar düşünen, akleden bir toplumda yaşıyorlardı. Farklı kültür, medeniyet ve felsefî düşünüş tarzlarıyla karşılaşıyorlardı. Bütün bu yaşam gerçeklikleri onların düşüncelerine etki ediyordu. Fakat bu etkileşim, kelâmın konularını ortaya çıkarmış değil, aksine, ifade edildiği üzere Kitap ve Sünnet’te var olan konuların tartışılmasına, böylece müstakil bir ilim dalı olarak kelâmın ilmî usûlünün belirmesi ve tam bir disiplin haline dönüşmesine vesile olmuştur. Kelâm ilminin ana konularının kaynağı Kur’ân olduğu gibi onun bu konuları ele alış yöntemi de temelde Kur’ânî bir yöntemdir. Kelâm ilmi iki temel bilgi kaynağına dayanarak yöntemini geliştirmiştir. Bunlardan birincisi nakil yani vahiy ve onun eseri olan ana metin Kur’ân, diğeri de akıldır. Bir İslâm biliminden bahsettiğimize göre onun temel bir kaynağının vahiy olması çok tabiî ve zorunludur. Ama önemle hatırlayalım ki bu kaynak yani Kur’ân baştan sona hep akla hitap etmekte, aklın çalıştırılmasını ve onun verilerinden yararlanılmasını daima istemektedir. Aklın doğruya ve gerçeğe ulaşmanın bir aracı olduğunu ifade eden Kur’ân (Bk. el-Mülk, 67/11), onun verilerinden yararlanmamanın akılsızlık olduğunu söylemektedir. Onun için Allah, akılsız insanı dinen muhatap ve sorumlu tutmaz. Bu gerçekliklerin üzerinde önemle düşünülmelidir. İşte Kur’ân açısından dindeki yeri bu kadar önemli olan akıl kelâm ilminin belirlemiş olduğu yöntemin ikinci ana hareket noktasıdır. Bundan dolayı kelâm ilminin yöntemi de orjinaldir, kendine özgüdür. Ancak, bu ilim, sahip olduğu yöntemi işletme noktasında tabii olarak gelişen ve değişen şartları dikkate almıştır. Onun için tarihinin başlangıcında daha çok nakille yetinen kelâm ilmi sonraki asırlarda akılla nakli dengeli şekilde kullandığı gibi zaman zaman da aklî çıkarımlara öncelik vermiştir. Bütün bunlar aklın yoludur ve akıl için yol açıktır.
6.

İslâm bilgini Gazzâlî’ye göre neden her beldede Kelâm ilmiyle uğraşan kimselerin bulunması gereklidir ve bu bir farz-ı kifayedir?

Doğru Cevap: "E" Kelâm ilmi, inanç alanında ortaya çıkacak hastalık ve problemler için bir ilaç konumundadır.
Soru Açıklaması

Büyük İslâm bilgini Gazzâlî (ö. 505/1111)’ye göre kelâm ilmi, inanç alanında ortaya çıkacak hastalık ve problemler için bir ilaç konumundadır. Onun için her beldede bu ilimle uğraşan kimselerin bulunması gereklidir ve bu bir farz-ı kifayedir. Dolayısıyla maddi hastalıklarla ilgilenen doktorun yetiştirilmesi nasıl zarûrî ise manevî alan olan inanç alanıyla ilgilenen kelamcının yetiştirilmesi de toplum için kaçınılmaz bir zarûrettir. Böyle bir bilginden yoksun olan, onu yetiştirmeyen toplumun tamamı sorumludur.

7.

Mu‘tezile’nin “el-usûlü’l-hamse” diye anılan beş temel prensibine temel teşkil eden görüşleri ilk önce aşağıdakilerden hangisi dile getirmiştir?

Doğru Cevap: "A" Gaylân ed-Dımaşkî
Soru Açıklaması

Gaylân, kelâm ilmi ve tarihi bakımından, Kaderiye ve Mu‘tezile’nin benimsediği prensipleri daha önce ortaya koyması bakımından önem arz eder. Nitekim Mu‘tezile’nin “el-usûlü’l-hamse” diye anılan beş temel prensibine temel teşkil eden görüşleri ilk önce o dile getirmiştir.

8.

Aşağıdakilerden hangisi İsferayini’ye göre Ehl-i sünnet grubuna girer?

Doğru Cevap: "E" Ehl-i hadis
Soru Açıklaması

İbn Hazm ise Ehl-i sünnet adı altında şu beş guruba yer verir. 1. Sahabe 2. Onların yolundan giden seçkin tabiun nesli 3. Ashâbü’l-hadîs 4. Onlara tabi olan fakihler. 5. Nesil nesil günümüze kadar onları takip eden, yollarını izleyen yeryüzünün doğusunda ve batısında bulunan Müslümanlar. İsferâyini de bunları Ehl-i hadîs ve Ehl-i rey olarak belirtir.

9.

Aşağıdakilerden hangisi kelam ilminin doğuşunda rol almış kişilerden değildir?

Doğru Cevap: "E" İmam Zeyd
Soru Açıklaması

İmam Zeyd mevcut idareye karşı çıkmış bir kişidir.

10.

Aşağıdakilerden hangisi Eş‘arî ekolünün temel görüşlerinden olan Nübüvvet ilkesini açıklamaktadır?

Doğru Cevap: "B" Allah kullarının dünya ve âhirette mutlu olmalarını sağlamak için öğütler içeren talimatlar göndermiş ve bunları insanlardan seçeceği kimseler vasıtasıyla yapmıştır.
Soru Açıklaması

Eş‘arîler öncelikle Allah’ın insanlara peygamber göndermesinin aklen mümkün olduğunu ortaya koymuşlardır. Buna göre yüce Allah’ın kullarının dünya ve âhirette mutlu olmalarını sağlamak için emirler, yasaklar, öğütler içeren talimatlar göndermesi ve bunları insanlar arasından seçeceği kimseler vasıtasıyla insanlara bildirmesi aklen imkânsız değildir. Tarih de Yüce Allah’ın insanlara kendi emir ve yasaklarını ileten insanların/ peygamberlerin varlığına tanıklık etmektedir.Bu da nübüvvet (nebi kelimesinden gelir) ilkesini oluşturmaktadır.

11.

Basr ve Bağdat ekollerini birbirinden ayıran en önemli fark aşağıdakilerden hangisidir?

Doğru Cevap: "C" Bağdat ekolünün Hz. Ali’ye olan yaklaşımı.
Soru Açıklaması

Basra ve Bağdat ekollerini birbirinden ayıran en belirgin fark, Bağdat ekolünün Hz. Ali’ye olan yaklaşımıdır. Onlara göre Hz. Ali, diğer sahabeden üstündür. Onlar Hz. Ali’nin nesline yakın duran siyasi bir tavır belirlemiş- lerdir.

12.

Aşağıdaki seçeneklerin hangisinde Ehl-i sünnet olarak nitelendirilen 8 (sekiz) gruptan birine yer verilmemiştir?

Doğru Cevap: "B" Teologlar
Soru Açıklaması

Teologlar Ehl-i sünnet olarak verilen 8 (sekiz) gruptan olduğu söylenemez. Bunlar: Kelamcılar, Fakihler, Sufiyyeler, Muhaddisler, lügat ve edebiyat alimleri, kıraat alimleri, cihad ehli, memleket ahalisi.

13.
1.Müslümanlar, yeni fethedilen bölgelerde eski Yunan felsefesinin iyi bilindiğinive yapılan tartışmalarda bu felsefenin metodunun kullanıldığını görmüşlerdi.Bu da Müslümanlar arasında felsefeye karşı merak uyanmasına vefelsefî eserlerin Arapçaya tercüme edilmesine yol açmıştı.2.Müslümanlar, başlangıçta eski ilmî birikime karşı bir tavır takınmış, kendi evrenseldünya görüşlerine destek olacak unsurları bünyelerine almaktan kaçınmışlardır. Özellikle felsefe ile kelâmın, metotları ve çıkış kaynakları ayrı olması, onların felsefeden uzaklaşmalarına etken olmuştur.3.Gerçekleştirilen tercüme hareketlerinde tabiat ilimleri, tıbba dair ilimler, kimya, astroloji, simya ve ahlâk bilimleri de tercüme edilmişlerdir.4.Eski Yunan ilimlerini Arapçaya tercüme faaliyeti Emevîlerin son dönemlerindebaşlamış, Abbasî halifelerinden Mansûr (ö. 158/775), Hârun Reşid (ö.193/809) ve Memûn (ö. 218/833) döneminde devam etmiştir.5.Aslında ilk tercümelerin daha önce hicretin birinci asrında Halid b. Yezidb. Muaviye b. Ebî Süfyan (ö. 86/705)döneminde başladığı söylenmektedir.Bu ilk dönemde daha çok tıp, kimya ve astronomiye ilgi duyulmuş ve bu türeserler tercüme edilmiştir.6.Felsefî anlamda ilk tercüme, halife Mansûr döneminde yapılmıştır. Mansûrzamanında önce Mantık ilmi Arapça’ ya tercüme edilmiştir. MantığıArapça’ya ilk tercüme edenin İbn el-Mukaffa olduğu söylenir. Yukarıdakilerden hangileri kelâmın ortaya çıkışında tesiri olan etmenlerden tercüme hareketi ile ilgili olarak söylenebilir?
Doğru Cevap: "A" 1-3-4-5-6
Soru Açıklaması
Müslümanlar, yeni fethedilen bölgelerde eski Yunan felsefesinin iyi bilindiğini ve yapılan tartışmalarda bu felsefenin metodunun kullanıldığını görmüşlerdi. Bu da Müslümanlar arasında felsefeye karşı merak uyanmasına ve felsefî eserlerin Arapçaya tercüme edilmesine yol açmıştı. Müslümanlar, eski ilmî birikime karşı bir tavır takınmayarak, kendi evrensel dünya görüşlerine destek olacak unsurları bünyelerine almakta sakınca görmediler. Felsefe ile kelâmın, metotları ve çıkış kaynakları ayrı olsa da yaratılış, evren ve insana ait temel meseleleri birlikte konu edinmiş olmaları onlar için ayrıca teşvik edici olmuştur. Gerçekleştirilen tercüme hareketlerinde sadece felsefî eserler değil aynı zamanda tabiat ilimleri, tıbba dair ilimler, kimya, astroloji, simya ve ahlâk bilimleri de tercüme edilmişlerdir. Eski Yunan ilimlerini Arapçaya tercüme faaliyeti Emevîlerin son dönemlerinde başlamış, Abbasî halifelerinden Mansûr (ö. 158/775), Hârun Reşid (ö. 193/809) ve Memûn (ö. 218/833) döneminde devam etmiştir. Aslında ilk tercümelerin daha önce hicretin birinci asrında Halid b. Yezid b. Muaviye b. Ebî Süfyan (ö. 86/705)döneminde başladığı söylenmektedir. Bu ilk dönemde daha çok tıp, kimya ve astronomiye ilgi duyulmuş ve bu tür eserler tercüme edilmiştir. Felsefî anlamda ilk tercüme, halife Mansûr döneminde yapılmıştır. Mansûr zamanında önce Mantık ilmi Arapça’ ya tercüme edilmiştir. Mantığı Arapça’ya ilk tercüme edenin İbn el-Mukaffa olduğu söylenir. Felsefenin sistemli bir şekilde tercümesi halife Memûn döneminde başladı. Memun zamanında ilâhiyât, tabîiyât ve ahlâka dair felsefî eserlerin Arapçaya tercümesi yapıldı. Yunan felsefesi tercüme edilirken eserler doğrudan doğruya Arapça’ya çevrildikleri gibi, bazen de Yunanca’dan önce Süryânîce’ye, daha sonra Arapça’ya tercüme ediliyordu. Yapılan tercüme faaliyetlerinde pek çok Dâru’l-hikme (felsefe akademisi) kurulmuştur. Bu tercüme faaliyetleriyle Müslümanlar Yunan felsefesiyle doğrudan ilişki içine girmişlerdir.Yunan felsefesinin İslâm dünyasına aktarılmasında dönemin birer ilimmerkezi olan ve felsefeden tabiat bilimlerine kadar pek çok ilmin okutulduğu İskenderiye, Cundişapur, Harran okullarının rolü büyüktür. Bu okulların bir kısmında Yunanca, bir kısmında Süryanice, diğer bir kısmında ise Pehlevîce konuşuluyordu.
14.

İslam dininin temelini oluşturan iki temel alan aşağıdakilerden hangisidir?

Doğru Cevap: "B" İtikad-Amelî
Soru Açıklaması

İslâm dininin konu ve muhtevasını oluşturan iki temel alan vardır. Bunlardan birincisi itikad (inanç), ikincisi ise amelî (pratik) alandır. Bir başka ifadeyle dini hükümlerin bir kısmı inançlarla alakalıdır ki bunlar dinin temelini, aslını oluşturur. Yani din, başlangıçta ve evvelemirde inanç, itikat üzerine inşa edilir. Sonra bu sağlam itikat üzerine ve ondan ayrılmaksızın, onun tabii gereği ve sonucu olarak günlük hayatta yaptığımız davranışlarımız, yani ameller (muamelât) gerçekleştirilir.

15.

Mu’ tezile mezhebinde aşağıdaki ekollerden hangileri benimsenmiştir? I. el-va‘d ve’l-vaîd II. el-menzile beyne’l-menzileteyn III. tevhid IV. itikat

Doğru Cevap: "B" I, II ve III
Soru Açıklaması

Mu‘tezile mezhebi denilince her birine özel bir anlam yüklenen tevhîd, adâlet, el-va‘d ve’l-vaîd, el-menzile beyne’l-menzileteyn ve el-emru bi’lma’ruf ve’n-nehyu ani’l-münker olarak bilinen beş esası benimseyen bir ekol anlaşılır.

16.
Aşağıdakilerden hangisi kela^m ilminin doğuşuna tesir eden etkenlerden biri değildir?
Doğru Cevap: "E" Ameli^ konulardaki gevşeklik
Soru Açıklaması
kelâm ilminin doğuşunu hazırlayan nedenler etrafında yapılan ilmî tartışmalar ve geliştirilen yorumlar Kur’ân muhtevasının itikadî anlamda bir tefsiri konumundadır. Kelamı, ameli konularla ilgilenen bir ilim olmadığından sorunun doğru cevabı E şıkkı; ameli konulardaki gevşekliktir.
17.

Mu‘tezile, kendi içinde Basra ve Bağdat ekolü olarak iki ana şubeye ayrılsa da tüm mezhep mensuplarının ittifakla kabul ettiği beş temel ilke vardır . Aşağıdakilerden hangisi bunlardan biri değildir?

Doğru Cevap: "A" Teaddüd-i kudemâ
Soru Açıklaması

Mu‘tezile, kendi içinde Basra ve Bağdat ekolü olarak iki ana şubeye ayrılsa da tüm mezhep mensuplarının ittifakla kabul ettiği beş temel ilke vardır ki bunlar, Mu‘tezile’yi diğer kelâm ekollerinden ayıran ve mezhebin ana karakterini oluşturan prensiplerdir. Bununla birlikte bu ilkelerin yorumunda mezhep içinde farklılıkların bulunduğu göz ardı edilmemelidir. Bunlar, tevhid, adalet, va’d ve va’îd, emr bi’l-ma’ruf nehy ani’l-münker ve el-Menzile beyne’l-menzileteyn ’dir.

18.

Aşağıdakilerden hangisi, Hz. Peygamber döneminde kelam ilminin olmama nedenleri arasında yer almaz?

Doğru Cevap: "E" Ashab’ın inanç konularında tartışmadan sakınması
Soru Açıklaması

Hz. Peygamber’in ve Ashab’ın inanç konularında tartışma yapmadığı asla söylenemez. Böyle bir iddia evvela Kur’ân’ın muhtevasıyla bağdaşmaz. Dolayısı ile kelam ilminin Hz. Peygamber döneminde olmama nedeni bu sebebe bağlanamaz.

19.

Allah’ın sıfatları ve halku’l-Kur’ân hakkında ilk defa konuşan kimdir?

Doğru Cevap: "D" Ca‘d b. Dirhem
Soru Açıklaması

Halku’l-Kur’ân: Kur’an’ın yaratılmışlığı meselesidir. Allah’ın sıfatları ve halku’l-Kur’ân hakkında ilk defa konuşan Ca‘d b. Dirhem olmuştur.

20.
1.Yahudilik,2.Mecusîlik, 3.Sâbiilik, 4.Mazdekiyye, 5.Seneviyye 6.Zerdüştlük7.HristiyanlıkTarih boyunca yukarıdakilerden hangileri fetihlere bağlı olarak İslam aleminin etkileşim için de oldukları inançlardır?
Doğru Cevap: "C" 1-2-3-4-5-6-7
Soru Açıklaması
İslâmiyet, Hz. Peygamber döneminde Arabistan Yarımadası’nın dışına çıkmamıştı. Ancak, fetihler büyük bir hızla gelişti ve kısa zaman içinde birçok ülke İslâm topraklarına katıldı. Hicrî birinci asrın içerisinde Suriye, Mısır, İran ve Irak gibi ülkeler İslâm dünyasının sınırları içerisine girdiler. Daha sonraları Emevîler ve Abbasîler döneminde İslâm toplumunun sınırları doğuda Mâverâünnehir, batıda Kuzey Afrika ve İspanya’ ya kadar genişledi. Arabistan Yarımadası sâkinleri sâde bir hayata ve pek karmaşık olmayan bir din anlayışına sahip idiler. Ancak, İslâm toplumunun sınırları içine giren bu yeni ülkeler, çok farklı din, kültür, medeniyet, inanış ve düşüncelerin beşiği halinde idi. Suriye ile Mısır’da Hıristiyanlık ve Yahudilik, İran ve Irak’ta ise Mecusîlik, Sâbiilik, Mazdekiyye, Seneviyye ve Zerdüştlük yaygın idi. Hz. Ömer döneminde kurulan Kûfe şehrinde, yeni fethedilen ülkelerin insanlarının gelip yerleştiği ve kendilerine ait mahalleler kurdukları da dikkate alındığında Müslümanlar’ın erken bir dönemde çok farklı inanç, düşünce ve felsefî anlayışlara sahip kimselerle karşı karşıya geldiklerini anlarız.
TEST BİTTİ.
CEVAPLARINIZI KONTROL EDİNİZ.