usul-ü hamse görüşünü hangi itikadi mezheb savunur?
Usul-ü hamse mutezile mezhebinin itikadi paradigmasıdır
Allah’ın kainatta bulunan her şeyi işitmesini ifade eden sıfat aşağıdakilerden hangisidir?
Subûtî sıfatlar da sekiz sıfat olarak belirlenmiştir: Hayat: Allah’ın diri ve canlı olmasıdır. İlim: Allah’ın her şeyi bilmesidir. İrâde: Allah’ın hiçbir sınırla kayıtlı olmayacak şekilde dilemesidir. Kudret: Dilediği her şeye güç yetirebilmesidir. Tekvîn: Güç yetirdiği her şeyi yaratmasıdır. Kelâm: Allah’ın yarattığı varlıklara vahiyde bulunması yani onlara sözlü olarak hitap etmesidir. Semi’: Allah’ın kainatta bulunan her şeyi işitmesidir. Basar: Allah’ın kainatta bulunan her şeyi görmesidir.
I. Görünüşte bulunan bir varlıktır. II. Kendisiyle birlikte araz bulunur. III. Yer kaplayandır. IV. Vakit tayin edilemeyendir. Hangisi cevherin temel özelliğidir?
Vakit tayin edilemeyen, ezelî ve ebedî olan varlık yani Allah için kullanılır. I,II ve III cevherin üç temel özelliğidir.
Gezegenleri neyin yörüngede tuttuğu, dünyanın altındakilerin neden düşmediği gibi sorularla uğraşan ve daha sonra bilim tarihinde çok önemli yeri olan yer çekimi kanununu keşfeden bilim insanı kimdir?
Newton, gezegenleri neyin yörüngede tuttuğu, Dünyanın altındakilerin neden düşmediği gibi sorularla uğraşmıştır ve daha sonra bilim tarihinde çok önemli yeri olan yer çekimi kanununu keşfetmiştir. Newton, ağaçtan elmayı düşüren kuvvetin, aynı zamanda Ay’ı dünyamıza doğru çektiğini ortaya koydu. Ona göre bu yasa sayesinde gezegenler yörüngelerinde hareket ediyordu. Newton bu yeni keşfe “evrensel çekim yasası” adını vermiştir.
Dinî ilimler arasında rütbesi en yüksek olan ilim aşağıdakilerden hangisidir?
Kelâm ilmi, en genel olan şeyle, yani varlık ile ilgilenmektedir. Fıkıh, hadis, tefsir gibi ilimler, kelâma göre cüz’î kalmaktadır. Dolayısıyla dinî ilimler arasında rütbesi en yüksek olan ilim kelâmdır.
Aklın hiçbir çaba sarfetmeksizin elde ettiği bilgi türüne Kelâm alimleri ne ad vermişlerdir?
Aklın hiçbir çaba sarfetmeksizin elde ettiği bilgi, zarûrî/zorunlu bilgidir. Bu bilgiye, herhangi bir şüpheye ve ihtilafa yol açmayacak şekilde son derece açık olduğundan apaçık bilgi anlamında bedihî bilgi de denilmiştir.
Aşağıdakilerden hangisi İslâm felsefecilerinin ilimleri sınıflandırırken başvurduğu üç ana ölçütten biridir?
İslâm felsefecileri, ilimleri sınıflandırırken, üç ana ölçüte başvurmuşlardır. Birinci ölçüt, ilmin ele aldığı varlık sahasıdır. İkincisi, ilimlerde kullanılan yöntemdir. Üçüncüsü ise, gaye ölçütüdür
İskenderiye, Antakya ve Harran’da mevcut olan okullar Müslümanlar’ın herhangi bir şekilde engeliyle karşılaşmamıştır.Aşağıdakilerden hangi şehirde Hıristiyan Nastûrî mezhebi bilginleri ilmi ve felsefi okulları idare etmemiştir?
Urfa, Nusaybin, Medain ve Cundişapur’da bulunan ilmî ve felsefî okulları Hıristiyan Nastûrî mezhebi bilginleri idare ederken, Antakya ve Amid’de bulunan okulları ise Hıristiyan Yakubî mezhebi bilginleri yönetiyordu.
Aklın hiçbir çaba sarfetmeksizin elde ettiği bilgiye ne ad verilir?
Aklın hiçbir çaba sarfetmeksizin elde ettiği bilgi, zarûrî/zorunlu bilgidir. Bu bilgiye, herhangi bir şüpheye ve ihtilafa yol açmayacak şekilde son derece açık olduğundan apaçık bilgi anlamında bedihî bilgi de denilmiştir.
Mütekaddimîn döneminin en önemli Eş‘arî kelâmcısı Ebû Bekr el- Bâkıllânî’’nin hangi eserinde mucize ve diğer olağanüstü olaylar konu edilmiştir?
Ebû Bekr el-Bâkıllânî: Mütekaddimîn döneminin en önemli Eş‘arî kelâmcısı Ebû Bekr el- Bâkıllânî’dir (ö. 403/1013). Eserleri; Kitâbü’t-temhîd: Mâtürîdî ile başlayan geleneği takip ederek Eş‘arî kelâmında bilgi problemi üzerinde duran isim olmuş, bilginin tanımı, kaynakları ve çeşitleri gibi meselelere eğilmiştir. El-İnsâf: cevher, araz, atom gibi tabiat felsefesine ilişkin konuları sistemleştirerek bunları ulûhiyet anlayışının temeline yerleştirmiş, bu şekilde Eş‘arî kelâmını tabiat felsefesi açısından da ikmal etmiştir. İ’câzü’l-Kur’ân: Bâkıllânî, İ’câzü’l-Kur’ân isimli eserinde Kur’ân’ın mucize oluş yönlerini incelemektedir. el-Beyân: mucize ve diğer olağanüstü olaylar ile bunlar arasındaki farkları ele alan bir eserdir.
Materyalizmi ilmi araştırmaya tahammül edemeyen bir akım olarak nitelendiren düşünür kimdir?
İzmirli İsmail Hakkı kitabında bunlara geniş biçimde yer vermiş, materyalizmi ilmi araştırmaya tahammül edemeyen bir akım olarak nitelendirmiştir. Ona göre materyalizm, her ne kadar dışarıdan bilimsel görü- nüyorsa da iyice tetkik edildiğinde, bu akımın ilim ve tecrübeye zıt olduğu rahatlıkla görülebilir.
Sufilere göre aşağıdaki yargılardan hangileri doğrudur?I. Duyu bilgileri yanıltıcıdır II. Aklî bilgi sınırlıdır III. Sezgiler yanıltıcıdır
Sufîlere göre akıl ve nakil belli ölçülerde dinî bilgilerin kaynağı olabilirse de, duyu bilgileri yanıltıcı, aklî bilgi ise sınırlıdır ve dolayısıyla bunların verilerine güvenilemez.
Tarih-ı ilm-i kelâm ve Tenkihu’l-Kelâm fi akâdi ehl’il- İslam’ı aşağıdakilerden hangi âlim yazmıştır?
Abdüllatif el-Harpûtî, kelâm ilmi ile ilgili iki önemli eseri bulunmaktadır. Bunlardan biri Tarih-ı ilm-i kelâm diğer ise Tenkihu’l-Kelâm fi akâdi ehl’il- İslam adını taşımaktadır.
Bütün şekilleriyle materyalizmi ve felsefi bir görüş olarak pozitivizmi reddeden, dine karşı yapılan biyolojik ve psikolojik teknikleri (Darwinizm, Freudizm) cevaplandıran, yeni felsefi cereyanları eleştirdikten sonra müsbet ilimden de istifade ederek, Allah’ın varlığını ispat eden, İslamın akâid konularını isbât ve izah ederek mukaddesâtı savunan olarak tanımlanmış ilim aşağıdakilerden hangisidir?
Yeni İlm-i Kelâm: Bütün şekilleriyle materyalizmi ve felsefi bir görüş olarak pozitivizmi reddeden, dine karşı yapılan biyolojik ve psikolojik teknikleri (Darwinizm, Freudizm) cevaplandıran, yeni felsefi cereyanları eleştirdikten sonra müsbet ilimden de istifade ederek, Allah’ın varlığını ispat eden, İslamın akâid konularını isbât ve izah ederek mukaddesâtı savunan bir ilim, olarak tanımlanmıştır.
Aşaüğıdakilerden hangisi batıda orataya çıkan akılmlardan materyalizmi açıklamaktadır?
Materyalizm, maddeyi değişmez, aktif ve dinamik bir prensip olarak kabul eden, ruh ve düşünce gibi cevherlerin bu maddenin bir tezahürü olduğunu iddia eden ya da bunları inkar eden düşünce akımı olarak tanımlanır. Mater- yalistler, tabiatı esas aldıkları ve insanı da tabiatın bir parçası olarak gördükleri için tabiatçılar olarak da anılırlar.
Yoktan yaratmayı kabul etmeyerek Kelâmcıların yoktan yaratmayı ispat etmek için kullandıkları atomcu anlayışı reddeden İslam filozofları kimlerdir?
İslâm felsefesinin en önemli temsilcileri olan Fârâbî ve İbn Sînâ (ö. 428/1037) ilâhiyyât, nübüvvet ve meâd (ahiret) gibi temel meseleleri de konu edinmiş olmakla birlikte görüşleri büyük ölçüde Aristotelesçi-Yeniplatoncu gelenek çerçevesinde şekillenmiştir. Bu doğrultuda onlar âlemin meydana gelişini yaratma ile değil, sudûr nazariyesi ile açıklama yönüne gitmişlerdir. Bu şekilde onlar, âlemin belli bir zaman içerisinde Allah’ın kudreti, iradesi ve yaratma fiiliyle yoktan yaratıldığı tezine aykırı bir görüş ortaya koymuşlardır. Hâlbuki kelâmcıların en temel ve ortak kabul ettikleri husus budur. Fârâbî ve İbn Sînâ, yoktan yaratmayı kabul etmedikleri için kelâmcıların yoktan yaratmayı ispat etmek için kullandıkları atomcu anlayışı reddeder ve bunu eleştirirler.
Hangisi kelâm ile felsefe arasındaki farktır?
Mümkin ve vâcib kavramları felsefedeki anlamları ile düşünüldüğünde yaratmaya değil, tercih etmeyi gerektirdiği görülür. Buna göre Tanrı, yoktan yaratan değil, var olanın yokluk ya da varlık yönü tercih, tayin ve tahsiste bulunandır. Dolaysıyla kelâmda olduğu gibi mutlak anlamda yoktan yaratma düşüncesi, felsefede bulunmamaktadır.
Aklî tefekküre ve bunun İslâm toplumunda ilk tezahür biçimi olan kelâma karşı çıkanlar hangi surenin ayetini referans almışlardır ?
Aklî tefekküre ve bunun İslâm toplumunda ilk tezahür biçimi olan kelâma karşı çıkanlar büyük ölçüde Âl-i İmrân Suresi’nin 7. ayetinde bildirilen hususlara dayanmışlardır.
İslâm kültüründe ilimlere yönelik en erken sınıflamalardan birisini yapan meşhur İslâm felsefecisi Fârâbî’ye göre aşağıdaki seçeneklerden hangisi talimi ilim olarak sayılamaz?
İslâm kültüründe ilimlere yönelik en erken sınıflamalardan birisini meşhur İslâm felsefecisi Fârâbî (ö. 339/950) yapar. O ilimleri “dil ilmi, mantık ilmi, matematik, geometri, astronomi, musikî gibi talimî ilimler, fizik ve metafizik, medenî ilimler, yani siyaset, fıkıh ve kelâm” şeklinde sınıflandırırken, kelâmı, siyaset ve fıkıh gibi pratik (amelî) ilimler içerisinde değerlendirir.
Kimlerin eleştirilerinin temelinde akıl ve nakil belli ölçülerde dinî bilgilerin kaynağı olabilirse de, duyu bilgileri yanıltıcı, aklî bilgi ise sınırlıdır ve dolayısıyla bunların verilerine güvenilemez?
Sufîlere göre akıl ve nakil belli ölçülerde dinî bilgilerin kaynağı olabilirse de, duyu bilgileri yanıltıcı, aklî bilgi ise sınırlıdır ve dolayısıyla bunların verilerine güvenilemez. Bunların alternatifi, insanı hakikate ulaştıracak, Allah ve sıfatları hakkında bilgi verecek vasıtasız bilgi kaynağı olarak keşf ve ilham yöntemidir. İç tecrübeye ve manevî müşahedeye dayanan vasıtasız bilgi, ki sufîler buna ilim değil, marifet ve irfan gibi isimler verirler, nasların nakil veya rivayet edilmesine veya aklın yaptığı kıyas ve istidlâle dayanan vasıtalı bilgilerden, yani ilimden daha değerli ve daha önemlidir. Onlar “kalbi arındırma” dedikleri, nazarî değil, amelî ve tatbikî yöntemle, yani samimiyetle amel ve ibadete yönelme sonrasında, ortaya konulan gayret, nefis mücadelesi ve dünyevî bağlardan olabildiğince kurtulma neticesinde, kalbin saf ve berrak hâle geleceği, bu şekilde kalbin ilâhî âlemi ve gayba ait hususları görmesine engel teşkil eden perdelerin aradan kalkarak Allah ve gayb âlemine ilişkin kesin bilgiye ulaşılacağı kanaatindedirler.