Varlığın yer kaplamasına ne ad verilir?
Gazzâlî, varlığı yer kaplamasına (mütehayyiz) göre bir taksime tabi tutar. Buna göre, Varolan (mevcûd) ya yer kaplayandır (mütehayyiz) ya da yer kaplamayandır (gayr-i mütehayyız). Yer kaplayan, birleşik (mürekkep) değilse cevher-i ferd; birleşik ise cisimdir.
Resulullah (a.s.m) vefatından üç gün önce "bana bir kağıt getirin, size bir yazı yazdırayım ki benden sonra sapıklığa düşmeyesiniz" dediğine dair Sahih-i Buhari'de geçen bir rivayetten söz edilir. bu teklif karşısında sahabe kağıt getirme, getirmeme noktasında ihtilafa düşmüş ve bu olay daha sonra itikadi mezhep savunucularınca tartışılmış. söz konusu olaya kelam tarihinde verilen isim aşağıdakilerden hangisidir?
Hz. Peygamber'in bu uygulamaya geçmemiş bu teklifine kelam tarihinde Arapça kağıt anlamına gelen kırtas hadisesi denmektedir
Kelâm eserlerinin temel özelliği olan tartışma metoduna verilen ad aşağıdakilerden hangisidir?
Kelâm eserlerinin temel özelliği olan tartışma metoduna verilen ad cedeldir.
Keşif ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?
Seven ve sevilen kul mertebesine erişen müminlere Allah’ın lutfu ile bazı perdelerin açılması ve kulun bilgilendirilmesidir. Bu mertebeye ulaşan kişiye de, Allah dostu anlamında velî denilir. velî konumunda bulunan kişi, keşfi, kendi yetenek ve kapasitesine göre kavrar, dilinin döndüğünce aktarabilir. Bu yüzden algılama ve aktarma esnasında yapılabilecek bir yanlışlık veya meydana gelebilecek bir eksiklikten kulun kendisi sorumludur. Çünkü peygamber dışındaki kişilere ilahî bilgiyi alma ve aktarma noktasında bir garanti sağlanmış değildir. İmam Rabbânî (ö.1034/1624) keşfin doğruluk ve yanlışlık açısından içtihat gibi değerlendirilmesi ve müçtehidin içtihadındaki hata ihtimalinin, velinin keşfi için de söz konusu olması gerektiğine dikkat çeker. Bundan dolayı da, İslâm alimleri, itikadî ve amelî konularda hüküm verirken keşif ve ilhama hep ihtiyat ile yaklaşmışlar ve her ne kadar sahibi için bir değer ifade etse bile, başkaları için kesinlikle bağlayıcı olamayacağını dile getirmişlerdir.
Aşağıdakilerden hangisi kelâmın en üstün ilim olduğuna dair ileri sürülen gerekçelerden biri değildir?
Bizzat kelâmcılar ortaya koydukları için öznel olarak değerlendirilebilirse de, kelâmın en üstün ilim olduğuna dair şu gerekçeler ileri sürülmüştür: - Kelâmın geniş bir konuyu ele alması ve Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri gibi şerefli meselelerle ilgilenmesi, - Dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmek gibi en üstün bir gayeyi hedeflemesi, - Kullandığı delillerin hem doğru düşünebilen akıl tarafından kabul görecek, hem de ayet ve sahih hadislere uygun deliller olması, - Bütün peygamberler inanç konularında ittifak ettikleri ve bu ilmin meselelerini oluşturan iman esasları ilk peygamberden günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan geldiği için kelâmın hakikî ilim özelliğini kazanmış olması, - Âlemin yaratıcısı, her şeyi bilen, her şeye güç yetiren, peygamber göndermek ve kitap indirmek suretiyle insan ile irtibat kuran ve onu yükümlü tutan Allah’ın varlığı ispat edilmedikçe tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimlerin varlığından söz edilemeyeceği için diğer dinî ilimlerin kelâm ilmine dayanması, - Mantık ilminin felsefî konularda kişiye söz söyleme yeteneği kazandırdığı gibi, kelâm ilminin de dinî ilimleri araştırma ve inanç esaslarını ispat ve savunmada söz söyleme imkânı vermesi.
Hasan Hanefî kelâma nasıl bir eleştiri getirmiştir?
Kelâm güncelden koparak yeni düşünce ve ideolojiler karşısında İslâm’ı yeterince savunamadığı gibi, vahyin amaçlarından birisi olan insanı ve tabiatı incelemekten uzaklaşmıştır. Dinin kaynağını teşkil eden vahyin merkezinde insana yer verilmişken, kelâmcılar bunu Allah merkezli hâle getirmişlerdir. Dolayısıyla kelâmın aslî konusu Allah’ın zatı değil bizzat insan olmalıdır. Yani kelâm, insanların sorunlarının incelenmesi, araştırılması şeklinde en geniş anlamıyla bir antropoloji, insan bilimi hâline getirilmelidir (Hasan Hanefî, 1978).
Aşağıdakilerden hangisi Allah’ ın subutî sıfatlarından biridir?
Allah’ ın subutî sıfatları; Hayat, ilim, irâde, kudret, tekvîn, kelâm, semi’, basar.
Allah için zaman ve mekan söz konusu değildir, bu yüzden açık-gizli, küçük-büyük, duran hareket eden arasında bir fark yoktur. Allah’ ın bu özellikleri Kur’ an’ da hangi surede açık bir şekilde yer almaktadır?
Yüce Allah’ın bu özelliklerin en çarpıcı şekilde Bakara Sûresi içinde bulunan Ayete’l-Kürsî anlatır: “Allah, kendisinden başka tanrı olmayandır. O diridir ve her şeyi ikame ve idare edendir.
Kelâmcılar keşf ve ilhamı, hakikate ulaştırıcı bir bilgi vasıtası olarak neden kabul etmezler?
İlham herkes tarafından kullanılması ve kontrol edilmesi mümkün olan bir bilgi elde etme yolu değildir. Ayrıca keşf ve ilham sahibi kişi hatadan korunmuş da değildir. Keşf ve ilham bir açıdan ictihatla benzerlik arz eder. Nasıl ki ictihat sadece sahibini bağlarsa, keşf ve ilham da ancak sahibini bağlar ve ictihat gibi zan ifade eder. Bu sebeple kelâmcılar, sufîlerin bilgi elde etmenin gerçek yolu olarak gördükleri keşf ve ilhamı, hakikate ulaştırıcı bir bilgi vasıtası kabul etmezler.
Aşağıdakilerden hangisi Hint alt kıtasında kelâm ilminde yenilik ihtiyacını ilk dile getiren kişi olarak bilinir?
Seyyid Ahmed Han, kelâm ilminde yenilik ihtiyacını ilk dile getiren kişi olarak bilinir. Yaşadığı dönemde Hindistan’ın içinde bulunduğu durum onu böyle bir anlayışa sevk etmiş olmalıdır. Ona göre klasik kelâmın muhatapları olan Yunan felsefeleri problemlere yaklaşımlarında tecrübe ve müşahedeyi değil aklî ve kıyasî delilleri kullanmışlardı.
Mısır’da kelâm ilmiyle uğraşan Muhammed Abdûh hangi alanda yoğunlaşmıştır?
Abduh’un ortaya koyduğu kelâm, içerik itibariyle geleneksel kelâmdan farklı olmamıştır. Fakat kendisi bazı konulara daha çok vurgu yapmıştır. Örneğin o, geleneksel kelâm eserlerinde ihtilaf konusu olan konulara değinmeyi, aslı ilgilendirmeyen meselelerle ilgilenmeyi pek hoş karşılamamış, toplumun ihtiyaç duyduğu konulara öncelik verilmesini istemiştir.
Konusu ve gayesi itibariyle kelâmın yapması gereken nedir?
Konusu ve gayesi itibariyle kelâmın yapması gereken, dinin değişmez ilkelerini ortaya koyarak, yeni problemlerle yüzleşme noktasında diğer bilim dallarına bir temel ve çerçeve oluşturmaktır. Söz konusu problemlerin inanca yönelik boyutları bulunması veya bu problemler üzerinden dine karşı eleştiriler ileri sürülmesi hâlinde ise kelâm, meselenin etraflıca incelenmesini gene ilgili bilim dallarına bırakarak, onların ortaya koyduğu verileri kullanmak suretiyle gereken hükümleri verecek ve savunuyu gerçekleştirecektir.
El-Minhâc fî usûli’d-dîn adlı eser aşağıdakilerden kime aittir?
İslâm felsefecilerinin görüşlerini eleştirmektedir. Mu‘tezile’nin son temsilcilerinden olan Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) kelâma dair eseri el-Minhâc fî usûli’d-dîn’dir. el-Keşşâf isimli tefsiri de Mu‘tezilî fikirleri yansıtır.
İslâm felsefesinin en önemli temsilcileri olan Fârâbî ve İbn Sînâ’ nın görüşleri hangi gelenek etrafında şekillenmiştir?
İslâm felsefesinin en önemli temsilcileri olan Fârâbî ve İbn Sînâ (ö. 428/1037) ilâhiyyât, nübüvvet ve meâd (ahiret) gibi temel meseleleri de konu edinmiş olmakla birlikte görüşleri büyük ölçüde Aristotelesçi-Yeniplatoncu gelenek çerçevesinde şekillenmiştir.
Hindistan’da, kelâm ilminde yenilik ihtiyacını ilk dile getiren kişi olarak bilinen ve onun ortaya koyduğu yeni kelâma tabiatçı kelâm denilen kişi aşağıdakilerden hangisidir?
Seyyid Ahmed Han, kelâm ilminde yenilik ihtiyacını ilk dile getiren kişi olarak bilinir. Seyyid Ahmed Han’ın ortaya koyduğu yeni kelâma tabiatçı kelâm denilmiştir. Öte yandan Seyyid Ahmed Han yeni kelâm anlayışını ortaya koyarken sadece Ehl-i sünnet kaynaklarıyla yetinmemiş Mutezile ve filozofların görüşlerinden özellikle o dönemde Hindistan’da çok ilgi gören Yeni Mu‘tezilecilikten önemli ölçüde yararlanmıştır.
İmam Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin muhtemelen Ehl-i sünnet’e intisabının ilk günlerinde kaleme aldığı hangi eserinde Ahmed b. Hanbel’e bağlılığını ifade etmektedir?
Eş‘arî, muhtemelen Ehl-i sünnet’e intisabının ilk günlerinde kaleme aldığı el-İbâne an usûli’d-diyâne isimli eserinde Ahmed b. Hanbel’e bağlılığını ifade etmektedir. Yine Mu‘tezile’den ayrıldıktan kısa süre sonra yazdığı Risâle ilâ ehli’s-Seğr isimli eseri ise Selef’in üzerinde icmâ ettiği itikadî ilkeleri ihtiva eden, Demirkapı ahalisine hitaben yazıp gönderdiği bir risaledir. Eş‘arî daha sonraki dönemde Ehl-i sünnet mensuplarının kelâma karşı tavırlarını tenkit ve yumuşatmaya yönelik bir çalışma olan ve Risâle fî istihsâni’l-havz fî ilmi’l-kelâm adıyla da bilinen el-Has ale’l-bahs’i kaleme almıştır. Bu eserini cehaleti sermaye edinen, düşünme ve araştırmayı hoş görmeyen, taklide yönelen, itikadî meselelerle ve kelâm konularıyla ilgilenmeyi bid’at ve sapkınlık olarak değerlendirenlere karşı yazdığını ifade etmesi, onun Selef metodundan uzaklaşarak kelâmcılığını sergilemeye başladığı anlamına gelmektedir. Onun el-Lüma’ isimli eserinde akılla nakil arasında denge kurmaya çalışan kelâm metodunu tamamen benimsediği görülür.
Aşağıdakilerden hangisi Naklî bilgi sınıflandırılmasına aittir?
Bilgi kadim ve hadis bilgi olarak ikiye ayrılır. Hadis bilgi naklî ve aklî bilgi olarak ikiye ayrılır. Naklî bilgi çeşitleri yakınî ve zannî bilgi iken akli bilgi zarurî ve iktisabî bilgi olarak sınıflandırılmıştır.
Kelâm alanında eser yazımı nasıl başlamıştır?
Kelâm alanında eser yazımının başlaması, doğal olarak inanç konuları üzerinde kelâmî tartışmaların ortaya çıkışıyla paralel bir seyir izlemiştir.
Aşağıdakilerden hangisi Kelam sözcüğünün sözlük anlamlarından biri değildir?
Güzel söz kelam kelimesinin sözlük anlamlarından değildir