Tanrı Tasavvurları

Tanrı Tasavvurları

Tanrı Kavramı ve Tanrı Tasavvuru

Tanrı kavramı ve Tanrı tasavvuru, her ne kadar çok eskilere giden bir tarihe sahip iseler de, Psikoloji ve Din Psikolojisi alanındaki kullanımları oldukça yeni sayılabilir. Bu kavramları daha iyi anlayabilmek için öncelikle düşünme, kavram ve tasavvurun ne ifade ettiğini açıklamak gerekir.

  • Düşünme , nesne ve olayları temsil eden imajların, sembollerin, kavramların belli bir amaca yönelik olarak işletilmesi, idare edilmesi veya kendiliğinden gelişmesiyle tanımlanan, açık ve sembolik veya örtülü her türlü bilişsel etkinlik olarak tanımlanmaktadır. Bu etkinlikler arasında kavram oluşturma, akıl yürütme, tasavvur etme, tahayyül etme, sorun çözme, öğrenme, hatırlama, tasarlama ve benzerleri sayılabilmektedir. Düşüncenin ortaya çıkmasında, en başta kavramlardan yararlanılır. Düşünce kavramların birbirine anlamlı bir şekilde bağlanmasıdır Ancak düşünme, kavrama ve öğrenmeyi aşan üst seviyede psikolojik bir faaliyettir.
  • Dinî kavramlar , bütün diğer kavramlar gibi doğrudan duyusal verilere dayanmazlar, tecrübe edilen diğer algı ve kavramlardan elde edilirler. Doğumdan sonraki ilk yıllarda din, hayatın içindedir, ama ayırt edilemez. Çocuğun, dünyaya ilişkin ilk duyusal tecrübesinde nesne ve insanlar ayrımlaşmamıştır, ancak daha sonra algı süreci devreye girer ve ilgili kavramları edinir.
  • Tanrı kavramı da diğer dini kavramlar gibi aynı süreci izlemektedir. İnsan, Tanrı’yı, bildiği kavramlar aracılığıyla kavramlaştırabilir. Ancak bu kavramlaştırma benzetme yoluyla yapılabilmektedir. Allah’ın, kendisini hakikate uygun olarak, fakat insanların anlayabileceği tarzda tanıttığını ifade etmek mümkündür. Çünkü insan aklı sınırlı özellikleri nedeniyle her türlü işleminde soyutlama mekanizmasına başvurduğu için, Allah hakkında ancak benzetme (teşbih; temsil; kıyas) yoluyla, görüp bildiği varlıklara bakarak fikir sahibi olabilmektedir.
  • Tasavvur , “ruhsal güçler veya duyusal uyarılarla zihinde önceden oluşan herhangi bir nesnenin, olayın, fiilin ya da bir kavramın istekli olarak yeniden özel bir biçimde şekillenmesi, canlanması, anlam kazanması veya hatırlanmasıdır” (Yavuz, 1983, s. 159). Bu haliyle tasavvur öznel bir süreçtir ve bireysel tecrübeye dayalı olarak toplumsal bir bağlamda şekillenir. Ancak insan, herhangi bir obje hakkında sahip olduğu bilgiler çerçevesinde ve objenin özellikleri doğrultusunda da zihninde onu canlandırmaya çalışır, onun imajını zihninde oluşturur.
  • Dinî tasavvur ise, dinî kavramların, dinî olayların ve nesnelerin zihinde canlandırılması, şekillendirilmesidir.

Bireyin Tanrı tasavvurunu şekillendiren beş faktör bulunduğu öne sürülmüştür. Bu faktörler şunlardır: 1) Ana-baba ile ilişkiler. 2) Diğer önemli kişi ve gruplarla ilişkiler. 3) Kendilik kavramı veya öz-saygıya ilişkin duygular. 4) Tanrı konusundaki öğrenim ve Tanrı’nın insanlıkla ilişkisi. 5) Dini uygulama, dua, ibadet, kutsal metin okuma, dini tartışmalar ve kişinin kendi düşünceleri. (Grom 1981).

Tanrı kavramının, Tanrı kelimesine dair entelektüel içeriği yansıttığını; Tanrı tasavvurunun ise, duygusal tepkilerle yakından ilişkili bireysel tecrübelere işaret ettiğini ifade edebiliriz. Ancak Tanrı kavramı, Tanrı tasavvurunun oluşumunda çeşitli roller oynar. Bunlardan ilki, soyut mantıkî-matematiksel kavramlaştırma kapasitesi ortaya çıktığında, Tanrı hakkındaki yaygın dilin anlamını ayrıntılarıyla kavramak için bir yöntem sağlamasıdır. İkincisi ise, tasavvurlarımız bizi dehşete düşürdüğünde ya da mükellefiyetimizi aşan bir şey olduğunda düzenleyici olmasıdır (Lawrence, 1991).

Tanrı Tasavvurunun Oluşumu

Din psikolojisi’nde, insanların gerekli ve yeterli bir derûni Tanrı tasavvuru oluşturmak için izledikleri yollar konusunda esasa ilişkin birtakım tezler ileri sürülmüştür.

  • Tanrı tasavvurunun oluşumu konusundaki yaygın tezlerden biri, Piaget’nin kuramını temel alan bilişsel tez dir. . Doğumla başlayıp ergenlik dönemine kadar devam eden dört ardışık temel dönemin ilkinde insanbiçimci (antropomorfik) ve somut özellikler gösteren Tanrı tasavvuru, sonraki iki dönemde somut ve soyut düzey arasında geçişli bir özellik arzetmekte, son dönemde ise somut özelliklerinden sıyrılan Tanrı kavramı ile birlikte artık soyut bir karaktere bürünmektedir. Bu son dönem çocuğun, nesne ve olayı görmeden kavram geliştirebildiği, kendi düşüncelerini eleştirebildiği, somut varlık ve olaylara ilişkin kavramlarını soyut davranışlara dönüştürebildiği evredir (Piaget, 1988).
  • Bu tezlerden diğeri, insanların temelde ilişkisel varlıklar oldukları düşüncesinden hareketle ortaya atılan ilişkisellik tezi dir (Hall ve Brokaw, 1995). Bu teze göre Tanrı, gerçekte insanları kendisiyle ilişki kurmaya çağırır. Dolayısıyla Tanrı tasavvuru, tabiatı itibariyle temelde ilişkiseldir. Bu yüzden, ilişkisellik, Tanrı tasavvurunu ve onun oluşum ve gelişimini anlama girişimimizde temel bir anahtar varsayımdır.

Ana Baba İmajları ve Tanrı Tasavvuru

Pek çok toplumda anne figürü, sevgi, şefkat ve güveni temsil eder. Toplumumuzda da anne hiç tartışmasız bu niteliklerle özdeşleştirilmiştir. Anneye atfedilen diğer nitelikler her zaman bunlardan sonra gelir.

Baba ise, toplumumuzda, ailenin reisi ve ailenin başıdır. Kutsal bir müessese olan aile, her şeyden önce bir “baba ocağı”dır. Ailenin statüsünü toplumda genellikle baba temsil eder. Eş ve çocuklar babanın statüsünü yansıtırlar. Babanın statüsünün değeri, çocuğun veya diğer aile üyelerinin aynı statüde değerlendirilmesine neden olur. Güç, otorite ve kontrol babanın elindedir.

Çocuğun tasavvurlarının oluşumuna kaynaklık eden anne ve baba, onun ilk Tanrı tasavvurlarının da en derin ve en önemli kaynağıdır. Her ihtiyacı olduğunda annesini yanında bulması, çocukta temel güven duygusu geliştirir Dinin ve Tanrı tasavvurunun kökleri bu duyguda gizlidir. Tanrı tasavvuru, bu dönem boyunca anneyle yaşanan ilişkinin bütün niteliklerini taşır. Bu, belki de çoğu insanın niçin Tanrı’ya gerçek bir güven duyduğunu ve önemli imtihan ve sıkıntı anlarında ondan yardım dilediğini açıklayabilir. Temel güven duygusu, sağlıklı gelişim için gereklidir ve daha sonraki bütün dinî/manevî deneyimler için destek sağlar.

Din Psikolojisi alanında Tanrı tasavvuruyla alakalı olarak gerçekleştirilen Batılı araştırmaların pek çoğu, bu tasavvurun altyapısını ana baba imajlarının oluşturduğunu varsayan Freudyen kuramlarla bağlantılıdır. Dinle ilgili yorumunu baba fikri üzerine yoğunlaştırmış olan Freud (1997, 1999), bütün insanların erken çocukluk tasavvurlarını, hayatın belirsizlikleri karşısında var oluşsal çaresizlik duygusunun bir hafifletilmesi olarak evrensel Tanrı tasavvurları içerisinde yansıtmış olduklarına inanmış; Tanrı inancının bir “evrensel saplantısal nevroz”, Tanrı’nın da basitçe “yüceltilmiş bir baba” yansıtması olduğunu varsaymıştır.

Yansıtma hipotezi , psikolojide, Tanrı tasavvurlarının araştırılması konusundaki temel fikirlerden biri haline gelmiş, Batı’da bu hipoteze dayalı olarak gerçekleştirilen araştırmaların sonuçları, çocukların Tanrı’yı genelde insani özellikler taşıyan bir erkek olarak tasavvur ettiklerini göstermiştir. (Beit-Hallahmi ve Argyle, 1975). Buna karşılık, Müslüman çocukların Allah tasavvurları, insanbiçimli (antropomorfik) özelliklerden çok onun temel sıfatlarıyla ilişkilidir (Yavuz, 1983; Yıldız, 2007). Ancak Allah tasavvurunun oluşum ve gelişiminin belki de dünyanın her yerindeki çocuklar için ailesi ve ailevî yaşantısıyla bağlantılı olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.

Freud’un din ve Tanrı ile ilgili görüşlerini inceleyen ve bunların savunulamaz olanlarını reddeden Rizzuto, Tanrı tasavvuru alanında önemli ve kabul edilebilir tezler ileri sürmüştür. Ona göre, Tanrı tasavvurunun oluşumunda ana baba imajları başat rol oynar, çünkü çocuğun ilişki kurduğu ilk insanlar annesi ve babasıdır, zira Tanrı görülmezdir. Dolayısıyla Tanrı’dan bahsedilerek büyütülen çocuğun duygularının tümü, Tanrı’nın güçlü, saygın, her şeyi yöneten ve her yerde olduğu şeklindedir.

Tanrı Tasavvuru ve Kültürel Farklılıklar

Psikolojik bir inşa olarak Tanrı tasavvurunun şekillenmesinde, din kadar, bireyin mensup olduğu toplumun ve kültürün de etkisi ve işlevleri gözönünde bulundurulmalıdır. Çünkü birey, hayatını sosyo-kültürel bir çevrede sürdürür. Bu çevre, bireyin tutum ve davranışlarının anlaşılıp açıklanmasına yardım eden önemli ve etkili bir bağlamdır. Bireyin kişisel Tanrı tasavvuru ne olursa olsun, bu tasavvur onun sosyo- kültürel bağlamında anlaşılmak durumundadır.

Hiç şüphe yok ki, herhangi bir sosyo-kültürel ortamda kişinin Tanrı ile ilişkisini tanımlayan ve düzenleyen birincil kaynaklar kutsal kitaplar ve bu kitapları o topluma ulaştıran elçiler, bunların sözleri ve bütün yapıp- ettikleridir. Diğer kaynaklar bunların anlaşılıp açıklanmasını ve yorumunu içerir. Dolayısıyla her toplum ve her kültür, öncelikle kendi inanç gelenekleri içerisinde kaydedilmiş ve kutsanmış olan bu kaynaklardaki bilgi ve değerlerle çerçevelenmiştir. Bu açıdan bakılınca, kültürler arasında din bakımından ortaya çıkan farklılaşmanın, Tanrı tasavvurları konusunda da mevcut olacağı söylenebilir.

Tanrı tasavvuru bir toplumun farklı kesimlerinde, farklı zamanlar içerisinde de değişiklikler gösterebilir. Nitekim Batı’da yapılan ilk araştırmalarda Tanrı’nın babadan ziyade annenin özelliklerine benzer özellikler ile nitelendirildiği bulgulanmıştır. (Nelson ve Jones, 1957). Bu araştırmadan iki yıl sonra başka bir araştırmacı (Strunk, 1959), Tanrı’nın, anneden ziyade babanın özellikleriyle nitelendirildiğini gösteren tam aksi sonuçlar elde etmiştir. Vergote ve arkadaşları (1969), Tanrı, anne ve baba tasavvurları arasındaki ilişkileri belirlemek üzere çok daha sistematik bir yaklaşımla araştırmaya girişmişler, Tanrı tasavvurunun anneye ait bazı özellikler sunsa da, araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu için, anne imajından ziyade baba imajına daha çok benzediğini bulmuşlardır.

Tanrı tasavvurlarında yaş ta önemli bir etkendir. 7-16 yaş arasındaki çocuk ve gençlerin Tanrı tasavvurlarını da içeren bir araştırma sonuçlarına göre, 9-10 yaşındaki çocuklar Tanrı’yı nesnel sıfatları bağlamında tasavvur etmektedirler. 12-13 yaşlarındaki çocuklarda Tanrı’nın özellikleri iyilik ve adalet olarak düşünülmekte; Tanrı’nın hâkimiyeti, bağışlayıcılığı ve Baba oluşuna vurguda bulunulmaktadır. 15-16 yaşlarındaki çocuklarda ise, Tanrı’nın güç ve güzellik sıfatları baskın görünmektedir. Bu dönem Tanrı tasavvurlarında sevgi, dua, bağlılık, güven, diyalog, şüphe, terketme ve korku ön plana çıkmaktadır. (Deconchy 1964).

Tanrı Tasavvurunun Psikolojik Yansımaları

Bir Tanrı tasavvuruna sahip olmak, insanın din ve Tanrı ile ilişkisini belirlediği gibi, kendisiyle, diğer insanlarla, toplumla, doğayla ve evrenle ilişkisini de belirlemekte, bunlara ilişkin bir bakış açısı kazandırmaktadır. Hatta insanın bilim, sanat, siyaset, tarih, kültür, ekonomi, spor ve benzeri diğer bütün alanlardaki düşünce ve yorumları, bu tasavvurun oluşturduğu bakış açısının etkisiyle şekillenebilmektedir.

Tanrı tasavvurları, öncelikle iç ve dış gerçeklikler arasında köprü görevi yapar. Olumlu veya yardımsever bir Tanrı tasavvuru, derûni gerçekliği desteklemek suretiyle dış gerçeklikle daha fazla ilişki kurabilmeyi sağlayan benlik duygusunu güçlendirir. Yardımsever Tanrı tasavvuru, endişeyi dindirerek, yalnız başına var olmaya katlanma yeteneğini geliştirip, daha büyük ve daha güçlü bir varlığa bağlanma duygusu temin eder ve temel güveni destekler. Olumsuz bir Tanrı tasavvuru ise endişeyi tahrik edip, temel güvensizliği besleyebilir. Mesela, eleştirel veya talep edici bir Tanrı, yetersizlik hissi uyandırabilir. Olumsuz Tanrı tasavvurları, olumsuz yansıtmada bulunmaya neden olur ve genellikle olumsuz sonuçlara yol açar.

Tanrı tasavvurlarının, düşünce ve duyguların oluşmasında, başkalarının ve sosyal çevredeki olayların yorumlanmasında temel ve vazgeçilmez bir etkisi olduğu yaygın şekilde kabul edilen ve öz-tutum, öz-değer, öz- güven, öz-saygı (izzet-i nefs) gibi isimlendirmelerle ifade edilen öz-kavramı ile yakın bir ilişkisi vardır. Öz- kavramına yüklenen anlam ve değer, Tanrı tasavvurları üzerinde de etkili olmaktadır. Hıristiyan kültüründe yetişmiş gençler arasında yapılan araştırmaların birçoğunda, yüksek öz-saygı ile olumlu (koruyan, kollayan) Tanrı tasavvuru arasında; düşük öz-saygı ile de olumsuz (cezalandıran, öç alan) Tanrı tasavvuru arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu belirtilmektedir.