Fitne kelimesinin aslı olan f-t-n kökünden türeyen kelimelerin Kur’ân-ı Kerîm’de geniş bir kullanım alanı bulunmaktadır. Kur’ân’da kaç âyette f-t-n kök ve türevleri kullanılmıştır?
Fitne kelimesinin aslı olan f-t-n kökünden türeyen kelimelerin Kur’ân-ıKerîm’de geniş bir kullanım alanı bulunmaktadır. Kur’ân’da elli sekiz âyetteyer alan f-t-n kök ve türevleri toplam altmış defa tekrar etmektedir.
Yukarıdakilerden hangisi Hucurat suresiyle ilgili hadislerdendir?
“Sizden hiçbiriniz Allah’a hüsnü zanda bulunmadan ölmesin!”
“Müminler, bir binanın taşları gibi birbirlerini tutarlar.”
“Kardeşini, hoşlanmayacağı bir şekilde anmandır”
Takvâ, zâhid bir mü’minin sıfatıdır.
Takvâ, kâmil bir mü’minde görülür.
Takvâ, haramlardan sakınmaktır.
Yukarıdakilerden hangisi/hangileri Kur’ân bütünlüğünde “Takvâ”nın anlamını yansıtır?
ومن يطع الله ورسوله ويخش الله ويتقه فاولئك هم الفائزون /“Kim Allâh’a ve Elçi’sine itaat eder, Allâh’a içten ürpererek saygı duyar ve O’na karşı gelmekten sakınırsa, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (Nûr, 24/52) Bu âyette “tâat”, “haşyet” ve “takvâ”nın zikredildiğini belirten Fîrûzâbâdî: “Bu üç kavramın yan yana zikredilmiş olması da gösteriyor ki, takvâ’nın hakikati ‘tâat’ ve ‘haşyet’in dışındaki bir mânâdır ki o da, kalbi günahlardan temizlemektir, haramlardan sakınmaktır.” demektedir. (Fîrûzâbâdî, trz.). s 167
Kur’ân’da “takvâ” kelimesi, daima dinî ve manevî anlamda kullanılmıştır. Fakat yine de korkulan şey arasına bir “engel koyma” anlamı vardır. Ayrıca gelmesi muhtemel olan tehlike fizikî bir tehlike değil, uhrevî bir tehlikedir. Yani Allâh’ın şiddetli cezası gibi bir tehlike. Bu durumda “ittikâ”, insanın ilâhî azap ile kendisi arasına, ruhunu azaptan koruyacak iman ve itaati koyması demektir. Bu korkunun giderek ahiret korkusuyla açık bir bağı kalmamıştır. Daha ziyade “dindarlık” mânâsına gelmektedir. Dolayısıyla bu durumda “havf” ile bir ilgisi yoktur. Bu sebepten Kur’ân’da “muttakî” kelimesi; çoğu kez kâfirin karşıtı olan “zâhid mü’min” (Nisa, 4/131) anlamındadır. S 175
“Takvâ” ve “ittikâ” kelimeleri, doğrudan “korku” anlamına gelmemekle birlikte, tamamen “korku”dan da hâlî olmadıkları içindir ki, bazen “havf” ve “haşyet” anlamında, bazen de hem “havf” hem de “haşyet” kelimeleri,
“takvâ” mânâsında kullanılmıştır. “Takvâ”; “havf, haşyet, işfak, rahbet, vecel” kelimelerinin yansıttığı anlamlarla örtüşmekle birlikte, onlardan farklı bir anlamda; özellikle “kâmil mü’min” in, Allâh’ın varlığının bilincinde olması ve bunun da “kâmil mü’min”de bir yaşayan canlı bir şuur haline gelmesi demektir. S 178
“İman ettik” dediler . De ki: “Siz henüz iman etmediniz, ancak “İman kalplerinize girmemiş olduğu halde, (Allah’a) boyun eğdik” deyin! Eğer Allah’a ve rasülüne itaat ederseniz, sizin amellerinizden hiçbir şey eksiltilmez. Elbette Allah, çok bağışlayan, çok acıyandır.”
şeklinde haklarında bilgi verilenler aşağıdakilerden hangisidir?
Bedevi Araplar Müslüman olmalarını ranta dönüştürmek istiyorlardı. Oysa onlar müslümanlıkları ilan etmekle yeterince kazanç elde etmişlerdi: Güvenliklerini sağlamışlar, mallarını koruma altına almışlardı. Bunu da onlara, Allah ve rasülü sağlamıştı. Eğer başa kakacak biri varsa, bu, ancak Allah olurdu. C¸ünkü onlara doğru yolu göstermiş, kitap ve peygamber göndermişti. Dolayısıyla insanlara şunu söylüyordu: Eğer iman ettik sözünüze sadıksanız, böyle bir davranıştan uzak durunuz.
Nuh suresinin "Rabbim! Beni, ana babamı, inanmış olarak evime girenleri,mümin erkekleri ve mümin kadınları bağışla, zalimleri ise dâima helaket." şeklinde Hz Nuh'un duası ile biten son ayeti bağlamında düşünüldüğünde seçeneklerden hangisi söylenebilir?
Bundan sonra yapılacak herhangi bir şey kalmayınca O bir peygamberolarak üzerine düşeni yapmışve sonunda da dua ve niyaz da bulunmuştur.Sonuçta o, gördüğü eziyet ve çektiği sıkıntıların etkisiyle onlara bedduadabulunmaktan kendini alamamıştır. Bu da ilk bakışta zihinlerde bir intikamduygusu zannını uyandıracağı için, Nûh (as)’un bağışlanma talebindebulunmuş olabileceği ihtimalini de akla getirmektedir. O nitekim kendisinden beklenen hayır duayı kendisi, anne-babası ve inananlar için yapmaktan geri durmamıştır. Çünkü onun asıl misyonu bu idi. Belki onların bedduaları da bir tespit ve bir hikmetin neticesi idi. Çünkü ondan sonra gelen Musa (as)’nın, Firavun ve ileri gelenlerin maddi imkânları ile ilgili serzenişi de buna benzer bir durumdur. Buna göre zalimlerin zulümlerinden ötürü helak edilmeleri sırf hatalarının ve işledikleri günahlarının bir sonucu olması itibari ile bu suçu işleyenlerin kim olursa olsun helakinin istenmesinde hiç de şaşılacak bir yön yoktur. Dolayısı ile Nûh (as) da kıyamete kadar soyundan gelen müminlere bağış dilediği halde, zalimler için helâk talebinde bulunmuştur. Öyle ise inanmayanlar için beddua olabileceği gibi, inananlar için hiçbir zaman beddua düşünülemez. Onlar için her zaman hayır dua ile mükellefiz. Bunun herkes için önemli olmakla beraber davetçi için daha da önem arz edeceği muhakkaktır. Onun ruh dünyasında duaların farklı bir yeri olmalıdır. O her zaman ibadet halinde, doğru ile yanlışın muhasebesi içerisinde, Yaratanı ile gönül birlikteliğini sürdürme bilincini muhafaza etmek mecburiyetinde olduğunun farkında olmalıdır.
I. Maide
II. A'raf
III. En'am
IV. Kevser
Yukarıdaki surelerden hangisi ya da hangilerinde fitne kelimesinin kökü olan f-t-n kökü yer almaktadır?
Kevser suresinde f-t-n kelimesi yer almamaktadır.
Haşr suresi kapsamında İslam toplumunu ortadan kaldırmak isteyen Mekkeli Kureyş’lilerle anlaşan Yahudilere Peygamber Efendimiz (SAV) yukarıdaki alternatiflerden hangisini/hangilerini seçmesini istemiştir?
Hz. Peygamber önlerine iki alternatif koydu: Ya savaş yahut bütün mallarıyla Medine’yi terk. Eğer bu ikinci ihtimali kabul ederlerse, her sene dönüp kendi mülklerinde kalacak olan hurma ağaçlarının ürününü toplayabileceklerdi.
İyiliği ve kötülüğü belli olsun diye insanın kendisi ile denendiği şeyler demek olan kavram aşşağıdakilerden hangisidir?
Bir şeyi sınamak, denemek, test etmek, imtihan etmek, inceleyip tetkik etmek, bir şey hakkında bilgi almak, bir şeyi iyice bilmek, deneyerek öğrenmek, bir şeyi arıtıp katışıksız hale getirmek, denemek için özellikle güç işlere maruz bırakmak. F-t-n kökü ve türevleri genellikle bu anlamlarda kullanılmaktadır. Buradan hareketle, iyiliği ve kötülüğü belli olsun diye insanın kendisi ile denendiği şeylere de fitne tabir edilir.
Aşağıdakilerden hangisi, Arapça'da f-t-n kökünü ifade etmektedir?
Bir şeyi ateşin içerisine atmak, ateşte eritmek. Kelime bu anlamda, özellikle altın ve gümüş gibi herhangi bir madeni, yabancı maddelerden temizleyip saf olarak elde etmek maksadıyla ateşe atıp eritmeyi ifade etmek için kullanılır. Ateşte eritme işlemi, altın ve gümüş gibi madenlerin hâlis ve sahtesini belirlemede yapılması gerekli olan bir işlemidir. Bu işlemin neticesinde altın ve gümüş madenleri katışık diğer yabancı maddelerden ayrıldığı gibi, saf olanı da olmayanından yani sahtesinden ayrılır. Araplar, hâlisini karışığından ayırmak için kuyumcunun altını ateşe atıp eritmesini fetene’ssâiğu’z-zehebe (kuyumcu altını ateşte eritti) şeklinde ifade ederler.
Ateşten gömlek, Ateşle oynama, Ateşte yürüme, Ateşe vermek gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen deyimlerdendir.
Hz. Peygamber'in müminleri uyardığı bu sözünde şuh kelimesini : "başkasının elindekine göz dikmek, fakirlere vermeyi sevmemek" anlamında kullanmıştır.
Yukarıda verilen ifadelerden hangisi veya hangileri doğrudur?
Kur’ân’da geçen, “/alâka”, “ ğarâm”, “hanân”, “hevâ”, “hullet”, “sababe”, “şeğaf”, “ vudd” gibi “sevgi” anlamına gelen bütün bu kelimeleri “sevgi semantik/kavram alanı”nda toplayan ve “-Ha-Be-Be” kökünün de bir türevi olan “hubb” kelimesini esas alarak, bu kelimenin semantik analizini ve neticede semantik tanımını yapacağız. Çünkü “hubb” kelimesi, Kur’ân’da “sevgi” kavramının anahtarkelimesidir. Birazdan da görüleceği gibi, Kur’ân’ın “sevgi” mesajları genellikle “hubb” kelimesiyle ifade edilmiştir. Dolayısıyla, Kur’ân’da geçen sevgi ile alâkalı kelimeler, “hubb” kelimesinin “semantik alan”ı içerisinde mütalaa edilmelidir.
Müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaştıkları zaman müminlerin bu iki topluluğa nasıl yaklaşmaları emredilmektedir?
Ayette emredilen davranış şöyledir:
"Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa, hemen aralarını bulun, barıştırın. Şayet birisi diğerine karşı azgınlık ediyorsa, Allah’ın emrine, kanununa dönünceye kadar azgınlık edenle savaşın. Eğer dönerse, adaletle aralarını düzeltin, adaletli olun. Kesinlikle Allah, adaletle davrananları sever. Hucurat 9."
Dinin terim anlamı ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Dinin terim anlamı ile ilgili olarak da şunları kaydedebiliriz. 1. Din akıl sahiplerini peygamberlerin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilahi bir kanundur. 2. Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur. 3. Din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle şimdiki halde salaha gelecekte felaha, kurtuluşa sevkeder. 4. Din insanın kainattaki varlıkları müşahade ederek duyular üstü ilahi gerçekleri kavramasından ibarettir.
Kur'an'da fitne kavramının anlamını karşılayan ve saptırmak, ayartmak, aldatmak, mahrum bırakmak, zarar vermek, döndürmek, yüz çevirttirmek, azdırıp doğru yoldan uzaklaştırmak anlamlarında kullanılan kelime aşağıdakilerden hangisidir?
Kur'an'da fitne kavramının anlamını karşılayan ve saptırmak, ayartmak, aldatmak, mahrum bırakmak, zarar vermek, döndürmek, yüz çevirttirmek, azdırıp doğru yoldan uzaklaştırmak anlamlarında kullanılan kelime iğva kelimesidir
Kuran-ı Kerimde geçen ayetlerde ‘Takva’ kelimesinin genel kullanımı göz önünde bulundurulduğunda çıkarılması gereken asıl ve doğru mana aşağıdaki şıkların hangisinde doğru olarak verilmiştir?
Ra^gıb İsfaha^ni^ de “Alla^h’tan korkmak”dan maksadın “Aslan, kurt v.b. yırtıcı bir hayvandan korkmak” denildiğinde akla gelen bir korku türü olmadığını; bila^kis “Alla^h’tan korkmak” ile kastedilen şeyin, isyanlardan uzak durmak(Alla^h’a karşı gelmemek ve O’na) itaati seçmek olduğunu belirtmiş ve bundan dolayı, günahları terk etmeyen kişinin, “Alla^h’tan korkan” olarak kabul edilmediğini zikretmiştir.
Aşağıdakilerden hangisi kelimelerin anlamını belirleyen unsurlardan biri değildir?
Bir dilin çekirdek ve özü kelimelerdir. Eğer kelimelerin doğru anlamları tesbit edilemezse cümleler anlaşılamaz. Dolayısıyla okunan bir metinde doğru anlaşılmamış olur. Bir bakıma, insan zihnindeki fikirlere giydirilen elbiseler gibi olan kelimelerin anlamını belirleyen unsurlar şunlardır: 1. Dilin ait olduğu kültür; 2. İlgili kelimenin semantiği; 3. Konuşanın kelimeyi kullanırken taşıdığı niyet; 4. Kelimenin, muhatabın zihnindeki arka planı. Dilciler, dili teşkil eden kelimeleri, içinde yer aldıkları metin/anlam bütünlüğündeki durumuna ve kullanılışına göre belli gruplara ayırmışlardır. Bunlardan birisi de “terim”dir. Hangi bağlamda geçerse geçsin ve semantik geçmişi ne olursa olsun, muayyen ve sabit bir anlam ifade edecek şekilde kullanılan kelimelere “terim” denmektedir. İşte terimin işaret ettiği bu muayyen ve sabit anlama da -zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılsalar da- “kavram” denmektedir.(Özsoy, 1994).
Âl-i İmrân, 3/31ve Mâide, 5/54 âyetlerin siyâkı, herhangi bir irtidat eylemine karşı Allâh ve O’nun Peygamberi’nin davasına bağlılıklarını ve sarsılmaz sadakatlerini göstermeye ve isbat etmeye çağırılan mü’minlerin içinde bulunduğu cihadı içermektedir. Bu yüzden “sevgi/hubb” kelimesi burada “bir kimsenin davasına bağlı olması” anlamındadır.Haşr, 59/9 âyetindeEnsâr’ın, Mekke’den gelen muhacirleri sevmelerinden bahsedilmektedir.Bu sevgi, hicretten önce Hz. Peygamber’e Akabe biatlerinde verdikleri sözün ve bu söze sadâkatlerinin, neticede bu dâvâya bağlılılıklarının bir göstergesidir. Tevbe, 9/71;Bağlılılıklarını/sevgilerini ispatlayan hakîki mü’minlerin övüldüğü, mü’min erkek ve mü’min kadınların birbirlerinin dostu ve yardımcıları oldukları, bu nedenle Allâh’ın onları geniş rahmetine/engin sevgisine mazhar kılacağına dair mesajların bulunduğu âyettir. Enfâl sûresinin 25. âyetinin meâli ise: “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan belâ ve musîbetten (fitne) sakının ve bilin ki Allah’ın azabı çetin olandır.”Allah ve rasûlünün emirlerine itaatsizliğin acı sonuçlar vereceği fitne kavramı ile ilgilidir. Doğru cevap A'dır.
deneme
Aşağıdaki seçeneklerden hangisinde Kur’an’da geçen fitne sözcüğünün ‘ateş ile yakma’ ya da ‘ateşte eritme’ gibi ilk anlamından hareketle türeyen mecazi manası yanlış olarak verilmiştir?
Kur’an’da geçen fitne sözcüğünün ‘ateş ile yakma’ ya da ‘ateşte eritme’ gibi ilk anlamından hareketle türeyen mecazi manası 'sorumsuzluk' değildir.
Nuh peygamberin kavmine elçi olarak gönderilme sebebi nedir?
Seçeneklere baktığımızda verilen soruya en doğru cevabın B şıkkı olduğu görülür.Söz konusu elçinin birlikte yaşadığı toplumunun gelecek azaba karşı uyarılması, bu uyarma ile toplumun mutlak bir azaba maruz kalmadan önce kendilerine çeki düzen vermelerinin sağlanmasıdır. Bu ayette söz konusu toplumu uyarmakla görevlendirilen Nuh (as) olduğu bizzat ismi ile zikredilerek bildirilmektedir. Bu uyarma görevini veren bizzat Allah'tır. Uyarılanlar ise Nuh’un kavmidir. Buna göre Nuh (as) kavme gönderilmiş bir peygamberdir. Doğru cevap B seçeneğidir.