Kur’ân’da “hubb” kelimesi, Allâh’ın sevdiği fiillerin beyan edildiği âyetlerde sıkça geçmektedir. Bunlardan birisi de Âdil olanlar/Muksitûn Mâide, 5/42; Hucûrat, 49/9 ve Mümtahine, 60/8 âyetlerinde geçmektedir.Kendini beğenenler, İsraf edenler, Büyüklük taslayanlar, Haddi aşanlar ise Kur’ân’da Allâh’ın sevmediği fiiller ve bu fiilleri yapanlardır. Doğru cevap A'dır.
Kur’ân’da geçen “muttakî” kelimesinin zıddı aşağıdakilerden hangisidir?
Kur’ân’da “takvâ” kelimesi, daima dinî ve manevî anlamda kullanılmıştır. Fakat yine de korkulan şey arasına bir “engel koyma” anlamı vardır. Ayrıca gelmesi muhtemel olan tehlike fizikî bir tehlike değil, uhrevî bir tehlikedir. Yani Allâh’ın şiddetli cezası gibi bir tehlike. Bu durumda “ittikâ”, insanın ilâhî azap ile kendisi arasına, ruhunu azaptan koruyacak iman ve itaati koyması demektir. Bu korkunun giderek ahiret korkusuyla açık bir bağı kalmamıştır. Daha ziyade “dindarlık” mânâsına gelmektedir. Dolayısıyla bu durumda “havf” ile bir ilgisi yoktur. Bu sebepten Kur’ân’da “muttakî” kelimesi; çoğu kez kâfirin karşıtı olan “zâhid mü’min” (Nisa, 4/131) anlamındadır.
Kur’an-ı Kerim'de belirtildiği üzere insanın insana üstünlüğü Allah katında ne ile ölçüldüğü aşağıdaki seçeneklerin hangisinde yer almaktadır??
Demek ki bir tek varlıktan yaratılan insanlar, tanışarak, bilişerek bir birliktelik oluştururlar. Ama bu şekilde oluşan topluluklardan biri diğerinden doğal bir üstünlüğe sahip değildir. Üstünlük, inanç ve ahlâk konusunda gösterilen hassasiyetle ölçülür.
Tecessüs; birinin hastalığını anlamak için nabzını tutmak, kontrol etmek
Minnet; nimet vererek insanın ihtiyaçlarının sonunu getirmek, sona erdirmek
Takva; Güçlü birinin himayesine girip korunmak anlamına gelir.
Dinen ve aklan iyi ve güzel olan, yerine getirildiğinde ferdin ve toplumun refahını sağlayan, ayrıca bütün insanların hayrına olacak hususları, onların faydaları doğrultusunda uygulayarak, dünya ve ahiret saadetini kazandıracak tüm şeyler ve aksi davranışlar olarak verilen tanım aşağıdaki kavram çiftlerinden hangisine aittir?
Dinen ve aklan iyi ve güzel olan, yerine getirildiğinde ferdin ve toplumun refahını sağlayan, ayrıca bütün insanların hayrına olacak hususları, onların faydaları doğrultusunda uygulayarak, dünya ve ahiret saadetini kazandıracak tüm şeyler maruf ve aksi davranışlar ise münkerdir.
Aşağıda verilen hangi iki sözcüğün Kur’an’da geçen fitne kavramının anlam alanına girdiği söylenilebilir?
Fitnenin ezâ anlamı ile ilgili olarak da Ankebût sûresinin “İnsanlardan öyleleri de vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Ama Allah yolunda bir sıkıntıya uğrayınca (ûziye), insanların baskı ve işkencesini (fitne), Allah’ın azabı gibi sayarlar...” meâlindeki 10. âyetini zikredebiliriz. Bu âyette fitne kelimesi ile ezâ kelimesi yan yana, aynı âyette sanki bir biri ile müteradif bir kelime şeklinde yer almaktadır.
Aşağıdakilerden hangisi, fitne kavramının Kur’an’daki kullanımları arasında yer alır?
Fitne ve türevlerinin Kur’ân'da geniş bir kullanım alanı bulunmaktadır. Kelime Kur’ân'da 'imtihan, sınama, baskı, zulüm, işkence, sapma, saptırma, ayartma, fesat, kargaşa, karışıklık çıkarma, belâ ve musibet, azap ve delilik' anlamlarında kullanılmaktadır.
Sevginin tanımlarından “Bir şeye tabiatın, nefsin meyletmesidir” tanımı hangi alana aittir?
Tanım sevginin tasavvufi tanımıdır.
Aşağıdakilerden hangisi Fatiha suresi ile ilgili yanlış bir ifadedir?
Kur’an’dan ilk inen ayetler Fatihanın ayetleri olmayıp Alak suresinin ilk beş ayetleridir.
Hangi surede inkar etmek anlamına gelen 'nekir' kelimesi geçmektedir?
Kur'an'da beş ayrı ayette neki^r kelimesi geçmektedir ve bunların bütününde bu kelime inkar etmek anlamındadır (Hac, 22/44; Sebe', 34/45; Fa^tır, 35/26; S¸ura, 42/47; Mülk, 67/18).
Aşağıdakilerden hangisi fitne kavramının anlamları arasında yer alır?
Ezâ eziyet etmek, incitmek, acı çektirmek ve zarar vermek anlamındadır. Buna göre ezâ denilince, insanın hoşlanmadığı her şey anlaşılır. Bir başka ifade ile ister dünyevi, ister uhrevi olsun canlıların beden, can ya da organlarına isabet eden her türlü zarara eziyet denilmektedir.
Fitnenin ezâ anlamı ile ilgili olarak da Ankebût sûresinin “İnsanlardan öyleleri de vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Ama Allah yolunda bir sıkıntıya uğrayınca (ûziye), insanların baskı ve işkencesini (fitne), Allah’ın azabı gibi sayarlar...” meâlindeki 10. âyetini zikredebiliriz. Bu âyette fitne kelimesi ile ezâ kelimesi yan yana, aynı âyette sanki bir biri ile müteradif bir kelime şeklinde yer almaktadır.
Fitne kelimesinin aslı olan f-t-n kökünden türeyen kelimelerin Kur’ân-ıKerîm’de geniş bir kullanım alanı bulunmaktadır. f-t-n kök ve türevleri Kur'an'da kaç ayette yer almaktadır?
f-t-n kök ve türevleri Kur’ân’da elli sekiz âyette yer almaktadır.
‘___________’, a^hirette faydası dokunmayacak şeyleri terk etmek olduğu halde, ‘_____________’, a^hirette zararından korkulan şeyleri terk etmektir.” Verilen boşluklara gelmesi gereken kavramlar aşağıdaki şıklardan hangisinde doğru olarak verilmiştir?
“Zühd” ile “Vera^” arasında şöyle bir fark vardır: Zühd, a^hirette faydası dokunmayacak şeyleri terk etmek olduğu halde, vera^’, a^hirette zararından korkulan şeyleri terk etmektir.”
Meşhur müfessir Ebu's Sena Şihabuddin Alusî'ye göre Rahbet ile Takva arasındaki en önemli fark aşağıdakilerden hangisidir?
“Rahbet”, bizzat korkunun kendisidir. “Takvâ” ise, kendisinden korkulan şeyden korunmak suretiyle sakınmaktır. “rahbet”, bütün insanlara atfen kullanılan bir duygu iken, “takvâ” ise, ilim ehline atfen kullanılmaktadır. “Rahbet” mü’minlere ait korku türü iken, “Takvâ” zahidlerin korkusudur.Üstlerindeki Rablerinden korkarlar, emrolundukları şeyleri yaparlar. Allâh: ‘İki tanrı edinmeyin, O, tek bir tanrıdır, yalnız Benden çekinerek korkun’ dedi. Göklerde ve yerde olan O’nundur. Din de daima onun içindir. Allâh’tan başkasına mı karşı gelmekten sakınacaksınız.” (Nahl 16/50-52) Bu âyeti yorumlayan Âlûsî’ye göre “rahbet” ile “takvâ” arasındaki fark şudur: “Rahbet”, mutlak anlamda korkudur. Yani bizzat korkunun kendisidir. “Takvâ” ise, kendisinden korkulan şeyden korunmak suretiyle sakınmaktır. Dolayısıyla “rahbet”, bütün insanlara atfen kullanılan bir duygu iken, “takvâ” ise, tıpkı “haşyet” kelimesi gibi ilim ehline atfen kullanılmaktadır. (Âlûsî, 1997)
Etimoloji, bize kelimenin asıl mânâsı hakkında yalnız bir ipucu verir
Etimoloji genellikle kelime tahmininden öteye geçmez
Semantik analiz de kelimenin daha derinlikli bir anlam incelemesidir
“Etimoloji” ile “Semantik Analiz” ile ilgili olarak Yukarıdakilerden hangisi/hangileri doğrudur?
“Etimoloji” ile “Semantik Analiz”i birbirine karıştırmamak gerekir. Çünkü semantik analiz sadece kelime yapısı tahlili olmadığı gibi kelime şekline yani etimolojiye atfedilen orijinal mânâ çalışması da değildir. Etimoloji, bize kelimenin asıl mânâsı hakkında yalnız bir ipucu verir. Çoğu zaman etimoloji, kelime tahmininden öteye geçmez. Hâlbuki semantik analiz de kelimenin daha derinlikli bir anlam incelemesi söz konusudur.
Nûh sûresi 10. ayette geçen اِنَّهُ كَانَ غَفَّاراًۙ ifadesinin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?
İfadenin anlamı, "O, çok bağışlayıcıdır." şeklindedir.
Kur’an ayetlerinde geçen kavramların yorumlanması için sırayla uygulanması gereken yöntemler aşağıdakilerden hangileridir?
Kur’an ayetlerinde geçen kavramların yorumlanması için sırayla uygulanması gereken yöntemler sırayla: etimolojik ve semantik metotlardır.
“Her nefis ölümü tadacaktır. Bir imtihan (fitne) olarak sizi hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz” ayeti aşağıdaki surelerden hangisinde geçmektedir?
“Her nefis ölümü tadacaktır. Bir imtihan (fitne) olarak sizi hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz” meâlindeki Enbiyâ sûresinin 35. âyetinde geçen fitne kelimesi de imtihan ve sınama anlamında kullanılmıştır. Her canın ölümü tadacağının, insanların hayır ve şerle imtihan edileceklerinin belirtildiği bu âyette görüldüğü üzere gerek nimetle ve gerekse belâ ile insanın imtihana tabi tutulması fitne ile ifade edilmiştir.
Doğru cevap E'dir.
Peygamberlerin gönderiliş amacını en doğru ifade eden cümle hangisidir?
Peygamberlerin toplumlara gönderiliş amacı ve temel görevi tevhid çizgisinden sapmış, dolayısıyla fıtratlarına yabancılaşmış olan insanları yaratılış gayelerine uygun bir kemale ulaştırmaktır. Bu, zor bir görevdir. Doğru cevap A seçeneğidir.