Fitne sözcüğünün Kur’an’da anlamsal açıdan geniş kullanıma sahip olması yönüyle aşağıda verilen Kur’an ilimlerinden hangisinin ilgi alanına girdiği söylenebilir?
Kur’ân-ı Kerîm’de fitne kökünden türeyen kelimeleri anlamsal açıdan geniş bir kullanımının olduğunu görmekteyiz. Sözlüklerde geniş anlamlar kümesini kucaklayan fitne, Kur’ân’da da çok farklı anlamlarda kullanılan müşterek bir lafızdır. Kavram bu yönü ile Kur’ân ilimlerinden birisi olan el-vücûh ve’n- nezâirin ilgi alanına girmektedir. Kelimenin çeşitli yapılarda olması ve değişik anlamlara gelmesi itibariyle de söz konusu ilmin el-vücûh kısmını ilgilendirir. Bu sebeple el-vücûh ve’n-nezâir ile ilgili bazı eserlerde fitnenin Kur’ân’da ki farklı anlamları üzerinde durulmuştur.
I. Kıyametin ne zaman kopacağı
II. Yağmurun ne zaman yağacağı
III. Anne karnındaki bebeklerin cinsiyeti
IV. İnsanın yarın ne elde edeceği
V. İnsanın nerede öleceği
Yukarıdakilerin hangileri, bilgisinin sadece Allah'a ait olduğu ve insanlar tarafından kesinlikle bilinmeyen konulardır?
Lokman suresinin 34. ve son ayeti olan bu ayet, klasik tefsirlerde “muğayyebât-ı hamse”, yani Allah’tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği beş bilinmeyen olarak açıklanmıştır. Ayet dikkatlice okunduğunda “bilinmeyenlerin” beş değil üç olduğu fark edilecektir. Şöyle ki: Ayette kıyametin ne zaman kopacağı bilgisinin sadece Allah’a ait olduğu; hiç kimsenin yarın ne elde edeceğini ve nerede öleceğini bilemeyeceği vurgulanmıştır. ‘Yağmuru O yağdırır’ ve ‘rahimlerdekini O bilir’ ifadelerinde ise bu bilgiyi ‘sadece Allah’ın bileceğine dair’ bir kısıtlama yoktur. Bu iki hususta tahsis edatı da kullanılmamıştır. Ayette diğer üç konudaki bilginin yalnız Allah’a özgü olduğu açıkça belirtilirken yağmurun vakti ve henüz doğmamış olan bebeğin cinsiyeti ve özellikleri hakkında böyle bir sınırlamaya yer verilmemiştir. Bu da -klasik tefsir anlayışının aksine- belirtilen iki konuda insanların önceden bilgi sahibi olabileceklerini gösterir. Nitekim çağımızda bilim bu noktaya gelmiştir. Doğru cevap E seçeneğidir.
Kur’ân’da "fitne" kavramı ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
belâ ve musîbet anlamını ifade eden fitne sadece mekki âyetlerde yer almaktadır. “Azap” ve “delilik” anlamındaki fitnenin geçtiği ayetlerin tamamı Mekkîdir. “Fesat, kargaşa, karışıklık çıkarma” anlamını ifade eden fitnenin geçtiği ayetlerin tamamı Mekkîdirbelâ ve musîbet anlamını ifade eden fitne sadece medeni âyetlerde yer almaktadır. “Azap” ve “delilik” anlamındaki fitnenin geçtiği ayetlerin tamamı Mekkîdir. “Fesat, kargaşa, karışıklık çıkarma” anlamını ifade eden fitnenin geçtiği ayetlerin tamamı ise Medenidir.
İnsanın hesap vereceği ve bunun neticesinde de ceza veya mükâfat alacağı
İnsanın hem ferdi ve hem de toplumun bir üyesi olması toplumdaki davranışlarından da sorumlu tutulacağı
İnsan; yapısıyla, doğasıyla, içeriğiyle ve edasıyla özetle kendine özgü yaşam kuralları olan bir başka varlıktı
Yukarıdakilerden hangisinde/hangilerinde Kur’an-ı Kerim’de Mükellef insan hangi şekillerde ele alınır?
Kur'an’da, mükellef insan iki şekilde ele alınır:
Müstakil bir fert ve mükellef bir varlıktır. Dolayısıyla onun hesap vereceği ve bunun neticesinde de ceza veya mükâfat alacağı vurgulanır. İnsanın toplum içinde yaşadığıdır. Bundan dolayı o toplumun bir ferdi olarak da toplum içindeki tüm davranışlarına dikkat çekilir. Böylece Kur'an’da kişi, hem ferdi ve hem de toplumun bir üyesi olması toplumdaki davranışlarından da sorumlu tutulacağı da belirtilir.Aşağıdakilerden hangisi, Kur’ân’da “Sevgi”yi ifade eden kelimelerden biridir?
Arapça’da sevgi anlamına gelen yaklaşık olarak altmış isim bulunmaktadır. (İbn Kayyım Cevziyye, 1987, s.31). Kur’ân’da geçen, “alâka”, “ğarâm”, “hanân”, “hevâ”, “hullet”, “sababe”, “şeğaf”, “vudd” gibi kelimeler de “sevgi” anlamına gelmektedir.
Müştak, türev kelimesine karşılık gelmektedir. Gıybet, bir kimse hakkında hoşlanmayacağı bir şeyin söylenmesidir. Vikâye kelimesi, koruma, himaye, tedbir, önlem, tehlikeyi savma, engelleme anlamındadır. Rahman kelimesi Allah'ın ismi-sıfatı olarak; pek merhametli, çok merhamet sahibi, çok nimet verici ve çok müşfik şeklinde anlamlandırmak mümkün ise de Allah'ın ismi olarak bu kelimeyi tam karşılayacak bir sözcük yoktur.
''9. Eğer müminlerden iki grup savaşırlarsa, hemen aralarını bulun, barıştırın. Şayet birisi diğerine karşı azgınlık ediyorsa, Allah’ın emrine, kanununa dönünceye kadar azgınlık edenle savaşın.'' Hucurat süresinin bu ayetine göre iki grup arasında savaş çıkması halinde yapılması gerekenler aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru bir sırayla verilmiştir?
Müslümanlar arasında bir savaş, bir kavga meydana geldiğinde duruma hemen müdahale edilmesi gerekmektedir. Bize bunu, (فَأَ ْصلِ ُحوا) fiilindeki fe edatı haber vermektedir. Bu emrin, “hemen onların aralarını bulun” emrinin muhatapları, iki grubun dışında kalan bütün müslümanlardır.
Salih amele sahip bir bireyden beklenilmeyecek bir davranış aşağıdaki seçeneklerin hangisinde gösterilmiştir?
Sa^lah kelimesinden türetilen ısla^h ise, layık olmak, onarmak, iyi olmak, düzeltmek, kişilerin aralarını bulup barıştırmak ve iyilik yapmak demektir. İnsanlar arasında önemli bir yeri olan, onların birbirleriyle münasebetlerini ve bir arada emniyet içinde yaşamalarını sağlayan, dilimize de bazen aynen ve bazen da “barışmak, anlaşmak” diye çevrilen “sulh” kelimesi de sala^htan türetilmiş bir isimdir.
Takvânın dindeki anlamı nedir?
Takvâ, Allâh’ın vikâyesine (korumasına) girmek, emrini tutup azabından korunmaktır. Elmalılı’nın tespitlerine göre takvâ, sebebin müsebbebine bağlılığı türünden olarak, takvâ için en gerekli kelime “korumaktır.” Takvâ, takvâ ehlinin kelimesi, korunanların alameti olan kelimedir. Takvâ kelimesi takvânın aslı demek olur. Birçoklarına göre takvâ sözünden murad, tevhid ve şehadet sözleridir. Takvâ aynı zamanda fücûr kelimesinin zıddıdır. Nefsi kurtarmanın, Allâh’ın korumasında fenalıktan korunmanın ismidir. Sonucu korunmak olan hayır, iyilik, itaati kapsar. Bazen “korku”ya takvâ denilir olmuştur. Dinde iki anlamda kullanılır. Birincisi, sonunda âhirette zararlı olandan sakınıp korunmak demektir. Bunun eksiği ve fazlayı kabul eden geniş bir sahası vardır. En aşağısı cehennemde ebedî kalmaya neden olacak şirkten uzak kalmaktır. En yükseği de bütün duyularıyla Allâh’a yönelme ve O’nun korumasına girmektir. Hakîkî takvâ budur. İkincisi ise, dinde bilinen özel anlamı vardır ki, mutlak olarak takvâ denildiğinde ve karine bulunmadığında maksat bu olur. Nefsi günahtan korumaktır. Bunun içinde nefsi büyük günahlardan korumak özellikle gereklidir. Takvâlı olabilmek için, korunulması gereken günahları bilmek önemlidir. İlim olmadan takvâ olmaz. (Elmalılı, 1979, c.VI, s.4434, 4479).
Hangi seçenek 'Muslıh' kavramını en iyi açıklar?
Muslih hem kendisi Salih ameli yapan ve hem de bu işin yapılmasına yardımcı olandır. Bunun için Kur’an’da özellikle muslihlerden/ıslah edenlerden/düzeltmeye çalışanlardan bahsedilmektedir. Kişinin gerek kendisini düzeltmesi/iyi davranışlarda bulunması/salih amel işlemesi ve gerekse başkalarına bu konuda öncülük etmesi toplumsal bilinçlenmenin de temel dayanağını teşkil etmektedir.
"Hem kendisi salih ameli yapan ve hem de bu işin yapılmasına yardımcı olandır." şeklinde verilen tanım aşağıdaki kavramlardan hangisine aittir?
Muslih hem kendisi salih ameli yapan ve hem de bu işin yapılmasına yardımcı olandır. Bunun için Kur'an'da özellikle muhlislerden/ıslah edenlerden/düzeltmeye çalışanlardan bahsedilmektedir.
Terimin işaret ettiği bu muayyen ve sabit anlama da zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılsalar da “kavram” denmektedir
Etimoloji, bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim dalıdır
Herhangi bir kelimenin anlamı analiz/tahlil edilirken o kelimenin anlamıyla ilgili birçok kelimeyle karşılaşılır. Fakat bu kelimelerin hepsinin bileşkesi olan anlamı taşıyan bir kelime vardır ki buna “odak kelime/focus word” adı verilir
Yukarıdaki tanımlamalardan hangisi/hangileri doğru açıklanmıştır?
Terimin işaret ettiği bu muayyen ve sabit anlama da zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılsalar da “kavram” denmektedir
Etimoloji, bir dildeki kelimelerin ilk/kök anlamlarını meydana çıkarmayı amaç edinen bir ilim dalıdır
Herhangi bir kelimenin anlamı analiz/tahlil edilirken o kelimenin anlamıyla ilgili birçok kelimeyle karşılaşılır. Fakat bu kelimelerin hepsinin bileşkesi olan anlamı taşıyan bir kelime vardır ki buna “odak kelime/focus word” adı verilir
Kur’an-ı Kerim dikkatlice okunursa insanı inançsızlığa sürükleyen bir takım hususlara dikkat çekmektedir. aşağıdaki ayette söz konusu hususlardan hangisine işaret etmektedir?
“Ey Muhammed, hevasını kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Furkan 43.”
Arzularının esiri olmak: Bunun da en yüksek derecesini Kur'an “nefsi heva ve hevesini Rabb sayma” olarak nitelendirir. Bu durumda olanları görüp de üzülen Hz.Muhammed'e Allah şöyle buyurur: “Ey Muhammed, hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (Furkan, 25/43). Nefsine ve nefsani^ arzularına teslim olan insan, kendi kendisini aldatmaya (guru^r) başlar. Böyle olanların prototipi, çevresindekilere “ben sizin rabbiniz değil miyim?” (Naziat, 79/24) diyen Firavun'dur.
Kur'an'a bakıldığında bir insanın işlediği amelin "salih amel" olarak değerlendirilmesinin ön şartı ve kıstası nedir?
Kur'an'a baktığımızda salih amel kelimesinden önce hep iman etme şartını görmekteyiz. bu bakımdan denilebilir ki mümin bir insanın imanı gereği yapacağı güzel bir iş salih amel olarak amel defterine kaydedilirken Allah'a inanmayan biri için aynı ameli işlese bile söz konusu amel kendisini aynı sonuca götürmeyecektir.
“Ateş üzerinde yanmak suretiyle azaba uğratılacakları (yüftenûn) gün (görevli melekler onlara şöyle der): ‘Azabınızı tadın! (zûkû fitneteküm). İşte acele isteyip durduğunuz şey budur’ ” ayetinde fitnenin hangi anlamına işaret edilmektedir?
Bu ayette fitnenin azap anlamına işaret edilmektedir.
''5. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette bu, onlar için daha hayırlı olurdu. Bununla birlikte Allah, çok bağışlayan, çok acıyandır.'' Hucurat süresinin bu ayetinde yüce Allah’ın hangi iki vasfından bahsedilmektedir?
Son cümlede acele davranmada hataya, yanlışa, günaha düşme hatırlatılmakta, bununla birlikte Allah’ın mağfiret ve merhamet sahibi olduğu söylenmektedir. Cenab-ı Allah’ın ğafu^r ve rahi^m oluşu, Kur’a^n-ı Keri^m’de zaman zaman üzerinde durulan konulardan biridir.
Kur’ân’da “aşk” ve “şevk” kelimeleri geçmemektedir. Bu yüzden günümüzde sevginin yoğun olarak yaşanması durumunu ifade etmek üzere sıklıkla kullanılan “aşk” kelimesini, Kur’ân’da geçen ve “sevgi” anlamına gelen başta “hubb” olmak üzere, diğer kelimelerle karıştırmamak gerekir. Doğru cevap A'dır.
Sulhun zıddı olan fesâd kelimesi; bir şeyin fasit olması, bozulmak, çürümek, mahvolmak, kötü olmak, kötü yola sapmak anlamlarına gelmektedir. Fesâd aynı zamanda bir şeyin çok veya az olarak dengenin dışına çıkmasıdır. Bu kökten gelen ifsâd ise, bir şeyi bozmak, ifsat etmek, mahvetmek, kötülük yapmak, doğru yoldan saptırmak, bozgunculuk yapmak anlamındadır. Doğru cevap E'dir.
I. Kur'an'da Allah ile kul aasındaki karşılıklı razı olma hali sevginin göstergelerinden birisidir.
II. Kur'an'da "takva", "sevgi" ve "korku"nun arasında tam merkezdedir.
III. Hz. Peygamber Allah'ı sever gibi değil, Allah için sevilmelidir.
IV. Kur'an'da insanın mal sevgisinin zikredilmesi kişinin kendisini sevmesinin bir uzantısıdır.
Kur'an'da sevginin diğer kavramlarla ilişkisi düşünüldüğünde, yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri söylenebilir?
Doğru cevap E'dir.
Aşağıdaki "Ha-Be-Be" türevi ikililerden hangisi "kendisine bağlanılan/sevgili" anlamına gelmektedir?
HaBBe: Çimlenmek suretiyle kök salarak, sürekli olarak toprağa BAĞLI kalan, böylece canlılığını koruyan tohum.
HaBeB: Dişlerin, diş kökleri vasıtasıyla diş etleri ve çene kemiğine BAĞLI olarak sıra sıra dizilişi.
HaBîB: Kendisine BAĞLANILAN/Sevgili
HiBB: Kulağa BAĞLI olan küpe eHaBBe:1)Tohumun kök salarak toprağa BAĞLANMASI. 2)Devenin hastalık nedeniyle çöktüğü mahalden, sıhhat buluncaya veya iyileşemeyip ölünceye kadar o yere BAĞLI kalması
MuHaBB: Kendisine BAĞLANILAN/Sevgili
HuBB: 1) Dört tahtanın birbirine BAĞLANMASI ile yapılan ve üzerine küp yerleştirilen oturak 2) Devenin çöktüğü yerden kalkamayıp, o yere BAĞLI olarak durması, oradan ayrılamaması.
Doğru cevap D'dir.