Aşağıdakilerden hangisi tefsir tür ve eğilimlerinden biri olamaz?
Kur’an, tema itibariyle de zengin ve kapsamlı bir kitaptır. Bu bakımdan Kur’an’ı anlama ve yorumlamada birçok eğilim ve yöntemden söz etmek mümkündür. Zaten tefsir tarihi boyunca müfessirlerin Kur’an’ı anlama ve tefsir etme sürecinde ilgi duydukları hususlar aynı olmamıştır. Meselâ bazı müfessirler Kur’an’ın dilsel özelliklerine ilgi duyarken, bazıları hükümlerine, bazıları kıssalarına, bazıları Kevni yasalar konusundaki temaslarına, bazıları da insana yol gösterme, hidayet etme yönüne ilgi duymuştur. Keyfi çıkarımları temel alan bir tefsir türü olamaz. Doğru cevap A’dır.
Avrupa’da Kur’ân’ın meâli ilk olarak hangi yılda basılmıştır?
Avrupa’da en eski Kur’ân’ın meâli, Latince olarak 1143 tarihinde hazırlanıp 1543 yılında İsviçre’de basılmıştır.
Aşağıdaki şıkların hangisinde tefsir ilminin gayesi net bir şekilde belirtilmiştir?
Tefsîr ilminin de tıpkı diğer ilimler gibi bir konusu ve gayesi vardır. Onun konusu Kur’ân, gayesi de Kur’ân’ın içerdiği yüce manaları ve hakikatleri araştırıp ortaya çıkarmak ve insanın bu hakikatlere göre bir hayat sürmesini sağlamaktır.
“Ey Peygamber! Sana Rabbinden gönderileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun yüklediği elçilik görevini (insanlara) ulaştırmamış olursun” (Mâide (5), 67); “Sana Kur’ân’ı gönderdik ki insanlara indirileni onlara açıklayasın” (Nahl (16), 44)
Yukarıdaki ayetlerin her ikisinde de Hz. Peygamber'in hangi görevini vurgulanmaktadır?
İlâhî kitapların sonuncusu olan Kur’ân da tabiatıyla bu anlamda bir faaliyete ihtiyaç duymaktadır.Onun metnine yönelik tefsîr faaliyeti de hiç kuşkusuz Hz. Peygamber’le başlamıştır. Çünkü Kur’ân ona vahyedilmiş ve Yüce Allah, “Ey Peygamber! Sana Rabbinden gönderileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun yüklediği elçilik görevini (insanlara) ulaştırmamış olursun” (Mâide (5), 67); “Sana Kur’ân’ı gönderdik kiinsanlara indirileni onlara açıklayasın” (Nahl (16), 44) âyetlerinde de belirtildiğigibi, Hz. Peygamber’e Kur’ân’ı tefsîr etme görevini vermiştir. Bu sebeple nübüvvettarihi boyunca Hz. Peygamber, bir taraftan kendisine vahyedilen Kur’ân bölümlerini muhataplarına okumuş, tebliğ etmiş diğer taraftan da manası anlaşılmayan hususları açıklamıştır.
Kur’ân’ın kelimelerinin eda keyfiyetlerini ve ihtilaflarını nakledenlerine isnat ederek bilmek anlamına gelen terim aşağıdakilerden hangisidir?
Kur’ân’ın kelimelerinin eda keyfiyetlerini ve ihtilaflarını nakledenlerine isnat ederek bilmek anlamına gelen terim Kırâat’tır.
Aşağıdaki terimlerden hangisi Vahy kelimesinin anlamlarından birisi değildir?
Vahy, v-h-y kelimesinin mastarı olup sözlükte, gizli ve süratli bir şekilde bildirmek, seslenmek, gizli konuşmak, fısıldamak, emretmek, telkin etmek, ilham etmek, işâret etmek, yazı yazmak, bir şeyi başkasına intikal ettirmek, elçi göndermek ve içgüdü gibi anlamlara gelmektedir. Okumak Vahyin anlamlarından birisi değildir.
İlk tefsîr mektebi nerede kurulmuştur?
Kurucusu, Müslümanların tefsîrde en büyük otorite kabul ettiği Abdullah b. Abbas olan, ilk tefsîr mektebi, A seçeneğinde verilen Mekke’de kurulmuştur. Medine’de ikinci ve Kûfe de üçüncü mektepler kurulmuştur.
Cebrail’in asli suretiyle görünerek vahiy getirmesine işaret eden sure aşağıdakilerden hangisidir?
Cebrâil’in aslî suretiyle vahiy getirmesi iki defa meydana gelmiştir: Birincisi, Hz. Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcında olmuştur “Andolsun ki o Cebrâil’i apaçık ufukta görmüştür” (Tekvir (81), 23) âyeti buna işâret etmektedir. İkincisi ise, Miraç’ta Sidretu’l-Müntehâ’da vâki olmuştur. /“Andolsun onu, bir kez daha Sidretu’l-Müntehâ’nın yanında görmüştür” (Necm (53), 13-14) âyetleri de bu ikincisine işâret etmektedir
I. Hadis
II. Kırâat
III. Nahiv
IV. İştikak
Yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri süyûtî bir müfessirin sahip olması gereken ilimlerdendir?
Süyûtî bir müfessirin; 1. lügat, 2. nahiv, 3. sarf, 4. iştikak, 5. meânî, 6. beyân, 7. bedîî, 8.kırâat, 9. kelâm, 10. fıkıh usûlü, 11. esbâb-ı nüzûl, 12. nâsih-mensûh, 13. fıkıh, 14. hadis, 15. mevhibe (ilham) ilmine sahip olmasını da şart koşmaktadır.
İbn Mes’ûd’un oluşturduğu tefsir ekolüne ne denilmektedir?
İslâm âlimleri İbn Mes’ûd’un oluşturduğu ekolü, ictihâdî hareketlerin çekirdeğikabul edip rey ekolü olarak nitelendirdiler. Doğru yanıt D'dir.
Aşağıdakilerden hangisi sahabe tefsirinin özelliklerinden biri değildir?
Sahabilerin yapmış olduğu tefsirin genel özelliklerini şöylece sıralamak mümkündür: 1. Sahibiler Kur’an’ı ayet ayet baştan sona tefsir etmemişlerdi. Zira onlar, Kur’an’ın tümünü tefsir etmeye ihtiyaç duymuyorlardı. Bu yüzden yaptıkları açıklamalar, garip, muğlak, müphem, müşkül ve mücmel lafızlarla sınırlı idi. 2. Zaman zaman sahibiler arasında bir kısım ihtilâflar ortaya çıkmıştı. Ancak bu ihtilâflar tezat ihtilâfı olmayıp tenevvü (çeşitlilik) ihtilâfı idi. 3. Ahkâm ayetlerinden hüküm istinbatında bulunmuş değillerdi. 4. Tefsir bu dönemde henüz tedvin edilmemişti. 5. Ayetlerin nüzul sebeplerini açıklamışlardı. Onların en önemli özelliği ayetlerin inmesine sebep olan olaylara şâhit olmalarıydı. Doğru cevap B’dir.
Aşağıdakilerden hangileri vahyin parça parça inmesinin hikmetlerindendir?I. Müslümanlara kolaylık sağlamasıII. İnanmayanların iç yüzünün açığa çıkmasıIII. Hz.Peygamber’in yaptığı hataların zamanında düzeltilmesi
Vahyin parça parça indirilmesinin hikmetleri şunlardır: 1. Kur’ân’ın parça parça indirilmesiyle Müslümanlara büyük bir kolaylık sağlanmıştır. Eğer Kur’ân’ın tamamı birden indirilmiş olsaydı, muhâtaplar onun bütün hükümleriyle bir anda mükellef olacaklardı.. 2. Kur’ân, parça parça inmekle, ona inanmayanların iç yüzleri açığa çıkmıştır. Münafık ve müşrikler İslâm’a ve Müslümanlara karşı düşmanlık yapma konusunda birleşmişlerdi. Özellikle münâfıklar mü’minler için daha büyük bir tehlike oluşturuyordu. Zîrâ münâfıklar, Müslümanlarla iç içe yaşıyor, birlikte ibâdet ediyorlardı. Bu açıdan münâfıkların gizli niyetlerinin bilinmesi için Kur’ân’ın peyderpey nüzulü gerekiyordu. 3. Hz. Peygamber ve ashâbının yaptığı hatalar zamanında düzeltilmiştir. Bunun en güzel misâllerinden biri şu olaydır: Münâfıkların ileri gelenlerinden Abdullah b. Übeyy’in oğlu, Hz. Peygamber’e gelerek ölen babasının cenâze namazını kıldırmasını ondan istemiş, Hz. Peygamber de onun bu talebini yerine getirmiştir. İşte bu olaydan hemen sonra şu âyet inmiştir: “Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler”
İncil (Kitâb-ı Mukaddes) ile Kur’ân kıyaslanırsa aşağıda verilenlerden hangisinin yanlış olduğu söylenebilir?
“Kur’ân’ın Kitâb-ı Mukaddes’le Mukâyesesi” konusu incelendiğinde B seçeneğinin yanlış olduğu görülebilir.
Aşağıdakilerden hangisi dirayet tefsiri yönteminde uyulması gereken noktalardan biri olamaz?
Dirayet tefsircisi manayı önce Kur’an’da, bulamadığı takdirde sünnette araması gerekir. Mana sünnette de bulunamadığında sahabe kavline müracaat edilmelidir. Müfessir ayetin doyurucu yorumunu bu kaynaklarda bulamadığı takdirde rey ve içtihat yoluna başvurmalıdır. Bu noktada şu hususların da müfessir tarafından dikkate alınması zorunludur: 1. Tefsir, tefsir edilen kavram, konu veya ayete noksansız ve ziyadesiz bir şekilde mutabık olmalıdır. 2. Hakikat-mecaz ayırımına dikkat edilmelidir. Sözde aslolanın hakikat olduğu, hakikatin mümkün olmaması durumunda mecaza/tevile gidilebileceği unutulmamalıdır. 3. Ayetlerin vahyediliş gayesini gözetmelidir. 4. Ayetlerin siyakını dikkate almalıdır. 5. Nüzul sebeplerini gözetmelidir. 6. Ayetlerdeki lafızların lügat, sarf, nahiv ve belagat gibi yönlerini göz önünde tutmalıdır. 7. Ayetlerin ruhuna ve iniş gayesine uymayan haşviyât türü detaylı sarf ve nahiv kaidelerine, fıkıh ve fıkıh usulü meselelerine, akaid ve kelam münakaşalarına dalmaktan uzak durmalıdır. Aynı şekilde müfessirin israiliyyat, uydurma hadis, haber ve kıssa zikretmekten de kaçınması gerekir. 8. Müfessirin, bir ayetin çeşitli vecihlere muhtemel olması durumunda tutarlı ve makbul tercihte bulunabilmesi, bunun için de tercih kurallarını bilmesi gerekir. Doğru cevap C’dir.
Kur’an Kitab-ı Mukaddes’le mukayese edildiğinde aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
Tevrat ve İncil’deki birçok kıssa ve konuyu içermekte, bunlarda yer alan, kendisinin de kabul ettiği evrensel ilkeleri tekrarlamakta, geçmiş kitapların muhtevalarının orijinal şekillerinin ne ölçüde korunabildiğini, hangi konularda değişikliğe uğratıldığını ortaya koymaktadır.
Aşağıdakilerden hangileri Kur’an kelimesinin kökeni hakkında İslam âlimleri tarafından ileri sürülen görüşlerdendir?I. Hemzesiz ve türemiş olduğuII.Hemzeli ve türemiş olduğuIII. Hemzesiz, türememiş ve alem-i menkul olduğu
“Kur’ân” lafzının kökü hakkında, İslâm âlimleri arasındaki görüşler: 1. Hemzesiz ve türemiş olduğu, 2. Hemzeli ve türemiş olduğu ve 3. Hemzesiz, türememiş ve alem-i mürtecel olduğudur. Bir ve ikinci seçenekler ileri sürülen görüşlerdenken son seçenek alem-i menkul değil alem-i mürtecel olmalıdır.
Aşağıdakilerden hangisi sünnetin Kur’an’ı açıklamada dikkate aldığı şekil ve usullerden biri değildir?
Resûlullah’a gelen vahiyler çoğu zaman ashab tarafından anlaşıldığı için hiçbir açıklamayı gerektirmezdi. Böylesi durumlarda o, inen âyetleri tebliğ etmekle yetinirdi. Ancak bazen de bunun tersi olur, açıklama zarureti doğardı. O zaman da genellikle Hz. Peygamber ihtiyaç duyulduğu kadar tefsîr ederdi. Meselâ Yüce Allah namazı, orucu, haccı, zekâtı farz kılmış; ancak bunların nasıl yapılacağını, şartlarını, miktarlarını, mânilerini açıklama işini sünnete bırakmıştır. Ayrıca avlanma, hayvanları boğazlama, nikâh, talak vb. birtakım hususlar aynı şekilde sünnetle açıklanmıştır. İşte sünnet, Kur’ân’ı açıklamaya yönelik bu görevi gelişigüzel değil belli bir şekil ve usüllerle gerçekleştirmiştir ki bunları şöyle sıralamak mümkündür: Mücmelin tebyini, mübhemin tafsili, mutlakın takyidi ve müşkilin te’lîfi. Bu usuller arasından gaybin tasrihi ilkesi yoktur. Doğru cevap C’dir.
Hz. Peygamber yatağında iken nâzil olan vahiy çeşidi aşağıdakilerden hangisidir?
Hz. Peygamber yatağında iken nâzil olan vahiy çeşidi, El-Firâşî’dir.
Kur’ân’ın resmî olarak bir cilt halinde toplanması ve çoğaltılması süreci dikkate alındığında hangi ifadenin doğru olduğu söylenebilir?
“Kur’ân’ın Toplanması ve Çoğaltılması” konusu incelendiğinde doğru cevabın "Resmî olarak bir cilt haline getirilmesi Hz. Ebû Bekir döneminde olmuştur." olduğu görülebilir.
Müslüman olmayıp Kur’ân’a inanmayanlar Kur’ân kelimesinin kökünün hangi dillerden geldiğini söylerler?
“Kur’ân Kelimesinin Etimolojisi” başlıklı konu incelendiğinde müsteşrikler Süryanice veya İbrânice’den geldiğini söylerler.