Küreselleşme, Çokkültürlülük ve Din Eğitimi

Küreselleşme, Çokkültürlülük ve Din Eğitimi

Giriş
Kültür, maddi ve manevi unsurlardan oluşan bir bütün ve genel olarak bir hayat tarzı olarak tanımlanabilir.
Çokkültürcülük ise söz konusu bu farklılıkların toplum hayatının çeşitli faaliyet alanlarında dikkate alınması, değer verilmesi anlamına gelir. Küreselleşme ise modernleşmenin doğurduğu bir sonuç olarak, farklılıkların kapsam ve derinliğinin daha önce olmadığı biçimde birbirleriyle artan ilişkilerini ifade eder. Böyle bir süreçte artan insan ilişkileri içerisinde inançlar da belirleyici ve düzenleyici nitelikler taşımaktadır.
İslam dininin dini farklılıklar karşısındaki tutumu, irade ve sorumluluk sahibi insanların tercihlerine karışılmaması ve zor kullanılmaması biçiminde özetlenebilir.
Kültür, Çokkültürlülük ve Küreselleşme Kavramları
Yapılan tanımlarda vurgulanan husus, kültürün bir milletin yaşayışında yer alan ve onu diğerlerinden ayırarak farklı kılan, böylece kimliğini oluşturan dil, dini-ahlaki değer, bilgi ve sanata dair birikimleri olmuştur. Kültür, eğitim vasıtasıyla öğrenilen, aktarılan ve geliştirilen bir olgudur.
İnsan topluluklarına ait bir kavram olan kültür, zaman içerisinde ihtiyaçlar, doğal nedenler, coğrafi şartlar ya da zorlamalar sonucunda değişir ve gelişir. Kültür kavramı içerisinde yer alan dil, din, bilgi, sanat vs. gibi unsurların da değişmesi ve farklılaşması kaçınılmaz olacaktır. Çokkültürlülük bir toplum içerisinde birden fazla kültürel yapının yaşaması olgusudur.
İletişim ve ulaşım teknolojilerinin hızla yaygınlaşması, artan uluslararası ilişkiler sonucunda bilim, hukuk, kültür, sanat, siyaset ve ekonomi alanlarında dünyadaki ülkelerin birbirine daha çok bağımlı hale gelmeleri olarak tanımlanabilir. Her üç kavramın, insanın sosyal hayatına yansıyan yönleri bulunması nedeniyle din ile de yakından ilişkileri vardır.
Din ve kültür, insanları ortak değerler etrafında bütünleştiren yapıya sahiptir.
Hukuk, estetik, beslenme, barınma ve değer yargıları gibi insan hayatının ayrılmaz parçalarının nitelik ve değer kazanmasında dinin belirleyici rolü bulunmaktadır.
Din ve kültür arasında böyle bir ilişki bulunmakta beraber her ikisi de farklı özellikler taşır. Din, ilahi kaynaklı ve kutsal olma özelliği taşırken, kültür insan kaynaklıdır. Kültür, yaptırım gücüne sahip olmakla birlikte kutsal değildir. Giyim, beslenme, barınma, sanat anlayışı, saygı ölçütlerinin belirlenmesinde dinin belirleyici etkisi vardır. Buna karşılık dinler de kültürden etkilenir.
Din ve kültürün amaçlarını gerçekleştirebilmeleri, eğitim aracılığı ile mümkün olabilecektir. Kültür ve dinin öngördüğü esaslar ve davranış biçimlerinin öğretilmesi, yaşatılabilmesi ve nesilden nesile aktarılarak devamının sağlanması eğitim yoluyla gerçekleştirilebilir.
Küreselleşmenin din ve kültür üzerinde olumsuz etkileri de olmuştur. Küreselleşme bir yandan yerel kültürlerin yaşatılmasını hedeflerken, diğer yandan, Batı kültürünün egemenliğine yol açabilmektedir. Bu durum yerel kültürlerin aşınmasına ve egemen kültür değerleri yönünde değişmesine sebep olarak, ortaya adeta karma bir kültür çıkarmaktadır.
Farklılıklar karşısında çatışmalara yol açmayacak, ötekinin de yaşamasına imkan sağlayacak, saygılı ve hoşgörülü bir yaklaşımın gerçekleştirilmesi konusunda eğitimden mutlaka yararlanılması gerekir.
Farklılıkları önemsemeyen tekkültürlü eğitim, dar bir bakış açısı oluşturarak eleştirel düşünme yeteneğinin gelişimini engellediği gibi, saldırgan ve duyarsızlığı da besler.
Çokkültürlü eğitim çalışmalarına gerekli önemin verilerek, eğitimde insan hakları, farklılık, çoğulculuk gibi konuların üzerinde durulması da gelişmiş toplum olabilmenin ölçütleri arasındadır.
Eğitim aracılığı ile gerçekleştirilmeye çalışılan çokkültürcü yaklaşım, farklılıkların yok sayılmaması esasına dayanır. Eğitim, bireysel açıdan farklılıkları yok etmeyi değil geliştirmeyi hedeflediği gibi, kültürel açıdan da farklılıkların yaşatılmasını hedefler.

Çokkültürlülük ve Din Eğitimi
Din bir taraftan farklılaşmanın temel nedeni olmakla beraber, farklılıklara rağmen birlikte yaşamanın sağlanabilmesi için gerekli hoşgörü ve saygıyı var edecek güce de sahiptir. Bu gücün doğru anlaşılması, yaşatılması ve geliştirilmesi eğitim aracılığı ile mümkün olabilir.
Din, kültür ve eğitim arasındaki ilişki çerçevesinde eğitim, farklılıklara saygı ve yaşama hakkını tanıma bilincinin kazandırma amacını gerçekleştirirken, dini yaklaşımın yanında, kültürel altyapı ve birikimden de önemli ölçüde yararlanabilecektir.
İnsanlara birlikte yaşarlar, kültürleri vardır ve kültürlerine sahip çıkarlar. Kültür içinde din, belirleyici bir role sahiptir. İnsanların sahip oldukları kültürel değerler ve inançlarından vazgeçmeden, bir arada huzurlu yaşayabilmeleri için, birbirlerini tanımaları ve birbirlerinin varlığına tahammül etmeleri gerekir.
Dinlerin, kendileri dışındaki ‘öteki’ dinlere bakışları önemlidir. Dinlerin, kendileri dışındaki diğer dinlerin bakışları konusunda üç farklı yaklaşımdan söz edilebilir.
Dışlayıcılık: Bu yaklaşıma göre hakikat sadece kendi sahip oldukları dine aittir ve kurtuluşa erecek olanlar da sadece bu dinin mensuplarıdır. Dışlayıcılar, diğer dinlerle karşılıklı saygı esasına dayalı ilişkinin, diyaloğun kurulası; ancak bu diyaloğun ‘herkes aynı şeyi söylüyor’ noktasına taşınmaması gerektiğine inanırlar.
Kapsayıcılık: Bu yaklaşıma göre tek bir din haktır; fakat bu din diğer dinleri de kapsar. Kapsayıcı anlayışa göre, dışlayıcılarda olduğu gibi yine tek bir din kesin doğruluğu temsil eder. Bu anlayışa göre Hıristiyanlık, tam bir kurtuluşun söz konusu olduğu yegane dindir; diğer dinler ise kurtuluşa hazırlıktan başka bir şey değildir.
Çoğulculuk: Bu yaklaşıma göre hakikat değeri açısından bütün dinler eşittir. Dini çoğulculuk, özellikle yaşayan bütün dinleri, Tanrı’ya eşit seviyede ulaştıra yollar olarak kabul ederek, hakikat değeri açısından dinler arasında ayırım yapmayı reddeder.

Kur’an’ın İnanç Farklılıklarına Yaklaşımı
Kur’an’a göre İslam, genel olarak Hz. Adem’den bu yana Allah’ın insanlara gönderdiği dinin adıdır. Genel anlamda İslam, ilahi kaynaklı dinlerin ortak adıdır. Kur’an, daha önce gelen peygamberleri ve kitapları kendisinin getirmiş olduğu inanç esaslarının dışında ve onlardan farklı olarak kabul etmemiştir. Kur’an’da Hz. Peygamber ile gönderilen İslam, hak ve gerçek din olarak tanımlanmaktadır. İslam ile Allah’ın dini tamamlanmış ve mükemmelliğe ulaşmıştır.
Hıristiyanlık ve Yahudilik, kendi tarihi süreci içerisinde hakikat olarak kabul edilmiş, Kur’an’ın nazil olmasıyla birlikte artık hakikat olarak kabul görmemesine rağmen dini ve sosyal bir gerçeklik olarak tanınmıştır.
Buna göre İslam dışındaki dinler yok sayılmamış, Allah katında geçerlik olmadıkları kaydıyla, birer din oldukları kabul edilmiş, mensupları ile ilişki kurularak, dışlanmamıştır.
Kur’an, insanların sahip oldukları farklılıkları Allah’ın iradesi dahilinde, yaratılışın bir gerçekleştiği olarak kabul eder. Dil, ırk, cinsiyet farklılıkları gibi inanç farklılıkları da bu kapsama girer. Bir Müslümanın, farklı inanç sahibi bir başka insanı İslam inancına zorlaması söz konusu olamaz. Kur’an böyle bir tavrı kesinlikle hoş görmez.
İslam inancına göre asıl olan, diğer inançların mensupları ile barış, karşılıklı hoşgörü ve uyum içerisinde yaşamaktır. Farklı inançlara sahip kimselerin kutsal olarak kabul ettikleri değerlere hakaret de Kur’an tarafından hoş görülmemektedir.
Kur’an’da savaşla ilgili ayetler de bulunmaktadır; ancak bunların savaş ortamında nazil oldukları, haklı nedenlere dayandığı, bunun dışında savaşmanın yasaklandığı görülmektedir.

Okullarda Din Eğitimi ve Çokkültürlülük
Okullarda din derslerine zorunlu ya da seçmeli ders olarak yer verilmesi, her toplumun dokusu, ihtiyaçları, dini yapısı ve geleneklerine göre farklılaşabilir. Okuldaki din dersine yer verilirken, farklı inanç sahiplerinin beklentilerinin de gözden uzak tutulmaması gerekir.
Kültürlerarası din eğitiminin başlıca amaçları şöyle belirlenebilir:
• Farklı inançlar karşısında doğru kaşı açısı geliştirebilmek
• Farklı din ve inançların din eğitimindeki yerini, değerini ve önemini fark edebilmek
• Kişinin kendi kimliğini tanımasında “öteki”nin değerinin olduğunu fark edebilmesi
• Farklılıkların hayatın dinamik bir gerçekliği olduğunun ve birlikte yaşamanın vazgeçilemez bir zorunluluk olduğunun fark edebilmesine yardımda bulunmak
Türkiye’de Okullarda Din Eğitimi: Süreç içerisinde programlarda din eğitimine yer verilmediği dönemler olduğu gibi, seçmeli ve zorunlu statüde yer verilmesi biçiminde uygulamalar da olmuştur. 1982 yılından itibaren Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi adıyla, ilköğretimde 4-8. Sınıflar arasında haftada 2, ortaöğretimin bütün sınıflarında ise haftada 1 saat süreyle okutulmaktadır.
Osmanlı döneminin sonlarından itibaren mekteplerde yer alan din derslerinin, Cumhuriyet yıllarında 1982 yılına kadarki dönemde hazırlanan programların İslam dini merkezli olduğu, diğer dinlerin öğretimine hiç yer verilmediği ya da bazı kısa tanıtıcı bilgilerle yetinildiği görülmektedir. 1982 yılından sonra hazırlanan bütün programlarda ise İslam dışındaki dinler öğretim konusu yapılmıştır.
Avrupa’da Okullarda Din Eğitimi: Avrupa’daki ülkelerin tamamına yakın kısmında devlet okullarında din eğitime yer verilmekte; ancak anlayış ve uygulamalarda farklılıklar görülmektedir. Farklılığın temel nedenleri arasında ihtiyaçlar, hukuki düzen, gelenek ve sosyal yapı gibi nedenler sayılabilir.
İtalya’da devlet okullarında yalnızca Katolik mezhebine, Yunanistan’da ise Ortodoks mezhebine yer verilmekte, öteki dinlerin yanı sıra diğer Hıristiyan mezhepleri de öğretim konusu yapılmamaktadır. Almanya’da devlet okullarında din dersleri, din/mezhep merkezi olmakla birlikte, diğer dinlere kısaca da olsa yer verilmektedir.
Dini gruplar tarafından açılan özel okullarda ise ilgili dinin eğitimi yapılmakta ve bütün öğrenciler de bu dersi almakla yükümlü tutulmaktadır. Din dersi almayan öğrenciler moral/ahlak dersini alırlar. Öğrenci 14 yaşından itibaren din dersini alıp almamaya kendisi karar verir.
Avusturya’da yasaların kabul ettiği dini topluluklara mensup öğrenciler, kendi din derslerine katılabilmektedir. Din dersini almak istemeyenler moral/ahlak dersini alırlar. Devlet okullarındaki din dersi öğretmenleri devlet ya da ilgili cemaat tarafından tayin edilmektedir.
Belçika’da okullarda seçimlik ve herhangi bir mezhep/dine bağlı statüde din derslerine yer verilmektedir. Ateistler e diğerleri için de ahlak derslerine katılma imkanı vardır.
İngiltere’de devlet okullarında belirli bir dinin öğretimi yapılmaz. Dinlerarası din eğitimi olarak tanımlanan bu modele göre bütün dinler eşit olarak ve tarafsız biçimde tanıtılır.İsveç’te din dersleri devlet okullarında yer alan derslerden birisidir. Bütün büyük dinlerin öğretildiği derslerde müfredat, devlet tarafından hazırlanır.
Fransa’da ise devlet okullarında genel olarak din derslerine yer verilmemektedir.