Toplumları etkileyen ve yönlendiren din toplumsal şartlar içinde değişen ve değiştiren bir güç olarak var olmaktadır.
Modern dönemde kendini gösteren hızlı ve etkin toplumsal değişimler, modern ve modernleşmekte olan toplumların dinle ilişkilerini özellikle sekülerleşme etrafında etkilemiştir.
Din-toplumsal değişim ilişkilerinde, dinin, toplumsal değişim etkenlerinin hemen hepsiyle tek tek veya çoklu bir biçimde karşılıklı ilişki halinde olduğu görülür.
Toplumsal değişim, normatif değil, objektif bir anlam içeriğine sahip olup herhangi bir değer yargısı içermez, nesnel bir gerçekliği ifade eder.
Toplumsal Değişim
Toplumlar için bir zorunluluk olan değişim, hayatın bir kanunu, kâinatın bir geleneğidir. Toplumsal değişim, toplumun tabiatının bir gereğidir. Değişim, zamana ve topluma göre farklılık göstermektedir.
Toplumlar, hiç bir zaman durağan (statik) olmamışlardır. Özsel sabitlik anlamında görece bir durağanlıktan da söz edilebilir. Toplumsal yapıda ortaya çıkan değişikliklerin toplumsal değişim olarak nitelendirilmesinin ön şartı, bunların köklü ve kalıcı değişiklikler olmasıdır. Bu durumda toplumsal değişimlerin, toplumun tarihî akışını, kaderini değiştiren değişiklikler olduğu söylenebilir.
Toplumsal değişim, bir toplumda zaman içinde gözlemlenebilen, toplumun yapısını geçici değil, sürekli ve köklü bir biçimde etkileyen bir fenomendir.
Toplumsal değişim, toplumun öz unsurlarının değişime nazaran sabit kalmasını, toplumun kültürel değerlerinin kuşaktan kuşağa aktarılmasını ve böylece toplumun bir geleneğinin var olmasını ve bu geleneğin devam etmesini içerir.
Toplumun bütünüyle değişimi, toplumun varlığının ortadan kalktığı, yani onu aynı sosyal sistem olarak belirtmenin mümkün olmadığı anlamına gelmektedir.
Toplumsal Değişim Etkenleri
Toplumsal değişimin gerçekleşmesinde etkili olan birden fazla etkenden söz edilebilir. Bu faktörlerin değişimdeki etki düzeyleri toplumdan topluma değişiklik gösterir.
Toplumsal değişimde rol oynayan etkenlerin belli başlılarını şöyle sayabiliriz: Coğrafya, mekân, zaman, demografya (nüfus yapısı), iktidar ilişkileri ve muhalefet, rekabet, çatışma, işbirliği gibi.
Toplumsal değişim faktörlerinden nüfus artışı sosyal yapı ve sistemde doğrudan ya da dolaylı olarak değişime neden olmaktadır. Aynı şekilde ekonomide meydana gelen değişim de sosyal sistemde köklü değişimlerin oluşmasında etkili olabilmektedir.
Geçmişte ve günümüzde dinin sosyal bir fenomen olması toplumsal değişimlerin gerçekleşmesinde belirleyici bir rol oynamasına neden olmaktadır.
Toplumsal değişim kuramları
Büyük boy kuramlar, orta boy kuramlar ve küçük boy kuramlar olmak üzere üç ana grup altında toplanabilir.
Büyük boy kuramlar, zamansal olarak bütün insanlık tarihini kapsamına alan evrensel kuramlar olup, geniş zamanlı bu kuramlar için önemli olan, insanlık tarihinin değişim yasalarının bulunmasıdır.
Bu kuramlardan Yükseliş ve Çöküş kuramları, medeniyetlerin canlılar gibi doğup büyüdüklerini ve yaşlanıp öldüklerini savundukları için organizmacı modeller; toplumların döngüsel bir hareket halinde önce yükseliş ve sonra zorunlu olarak çöküş sürecine girdiğini illeri sürdükleri için de çevrimsel/döngüsel yaklaşımlar olarak adlandırılırlar.
Evrimci Kuramlar, insanlık tarihini, genellikle kendi içinden meydana gelen birikimler sonunda ortaya koyduğu gelişmenin bir sonucu olarak görürler.
Modernleşmeci Kuramlar, ulusal sınırları belli olan toplumlar üzerinde odaklanmakta olup, esas olarak gelişmemiş, azgelişmiş veya gelişmekte olan toplumların sanayileşmiş toplumlar haline gelmesinin süreçlerini ele alıp belirlemeye çalışır.
Diyalektik kuram ise, toplumsal alanda her varlığın zıtları bünyesinde barındırdığını, bu zıtların çatışmasıyla yeni bir durumun biçimlendiğini ve bu sürecin aynı tarzda devam ettiğini ileri sürmektedir.
Orta vadeli değişim görüşü geliştiren orta boy kuramların amacı, sınırları belli olan toplum birimleri üzerinde; demografik ve ekolojik değişimler, iç göçler, kentleşme, alt kültürler ve sapan davranışlar, sosyal tabakalaşma, sosyal hareketlilik gibi konular üzerinde yoğunlaşmaktır.
Orta boy kuramlardan Yapısal-İşlevsel Yaklaşıma göre, toplum, birbirlerine bağımlı olan ve her biri, meydana getirdiği bütünün daha iyi uyumunu sağlamak için belli işlevlere sahip olan öğelerden meydana gelir.
Yapısal-işlevselci yaklaşımın dengeci ve uyumculuğunun aksine, Çatışmacı Yaklaşım toplumu birbiriyle çatışan unsurlardan meydana gelmiş bir bütün olarak ele almaktadır.
Küçük boy kuramlar, değişimin kaynağını kişi ve gruplarda arayan bu kuramlar, toplumsal değişimi grupsal süreçlere ve psikolojik unsurlara bağlayan sosyal psikolojik ve psikolojik kuramlardır.
Grupsal düzlemdeki sosyal değişimci kuramlar, grup yoluyla bireyde temin edilen değişim ve bir bütün olarak grubun değişimi olmak üzere iki temel değişim üzerinde dururlar.
Grupsal yaklaşımlardan olan sosyometri, insan ilişkilerini belli gruplar içinde meydana gelişleri esnasında inceleyen bir bilim dalıdır.
Toplumsal değişimi bireysel düzlemde açıklamaya çalışan modeller, bireyin temel kişilik niteliklerini toplumsal değişimin temeline koyan yaklaşımlardır.
Toplumsal Değişim-Din İlişkileri
Din ile toplumsal değişimin karşılıklı ilişkilerinin, dinin etkili olduğu din-toplumsal değişim ilişkisi ve toplumsal değişimin etkili olduğu toplumsal değişim-din ilişkisi olmak üzere temelde iki tipte gerçeklik kazandığı söylenebilir.
Dinin Etkili Olduğu Toplumsal Değişim-Din İlişkisi
Toplumsal Değişimi Yavaşlatıcı veya Engelleyici Bir Etken Olarak Din: Muhafazakâr yönüyle din mevcut sosyal düzen ve düzenlemeleri koruyabilmekte ve istikrar unsuru olabilmektedir.
Ahiret inancı, insanların karşılaştıkları haksızlıklar karşısında hesaplaşmalarını ahiret gününe bırakmalarını sağlamakta ve böylece bu dünyada sosyal ve siyasal düzenin bozulmasının önüne geçmektedir.
Din, toplum aktörlerinin siyasal düzen veya devletle ilişkilerini düzenleyerek de toplumsal düzenin korunmasına katkıda bulunur.
Din, güçlü bir bütünleştiricilik işlevine sahiptir. Zor sıkıntılı günlerinde maddi ve manevi yönden toplumun kaynaşmasına veya bütünleşmesine katkıda bulunur.
Marksist sosyologlar da dinin toplumsal değişime karşı koyan bir etken olduğunu ileri sürmüşlerdir. Din, kavranamayan, yanlışlığı görülemeyen bir dünyanın bilincini ifade ederek ve ezilen sınıfları hayata bağlayarak, yanlış dünyanın gerçek sefaletine karşı mümkün protestoları yatıştırma işlevi görmektedir. Marks’ın düşüncesinde dine inanç, insan yabancılaşmasının en derin biçimidir.
Marks görüşlerinde, dini, insanların maruz kaldıkları olumsuz şartlar karşısında yaşama tutunabilmek için kendilerini aldatma veya oyalama faaliyeti olarak görmüştür.
Din, özellikle hızlı sosyal değişimlerde ve toplumsal farklılaşmalarda olası ve olan parçalanmalara karşı toplumu korumak ve bütünleştirmek için harekete geçer.
Özellikle de karmaşık toplumlarda dinin en önemli sosyal işlevlerinden biri, sosyal farklılıklardan dolayı bölünüp parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan toplumu birleştirmek ve bütünleştirmektir.
Toplumsal Değişimi Takviye Edici bir Etken Olarak Din: Dinler, kendilerine karşı olmadıklarını gördükleri durumlarda değişimi desteklemekte, dindarlar, değişimi ve değişim aktörlerini takviye etmektedirler.
Protestanlığın bir şubesi olan Pentekostalizm’in Şili ve Peru’nun modernleşme sürecinde bir köprü işlevi gördüğü, sosyolojik araştırmalarla ortaya konulmuştur.
Demokratikleşme yönündeki değişimde de dinin takviye edici roller oynayabileceği bilinmekle birlikte, bazı bilim adamları Protestan ülkelerin Katolik ülkelere nazaran demokrasiye daha rahat geçme potansiyelleri olduğunu ileri sürmüşlerdir.
İslam ve Müslüman toplumlar hakkında objektif bir inceleme, tarafsız bir gözlem de, İslam’ın ve İslami grupların genelde toplumsal değişimi görece engellemediğini, tersine takviye ettiğini ortaya koyabilir.
Din, toplumsal değişimde çatışma yoluyla da takviye edici bir etken olabilir. Bazı dini sistemler, egemenliği kabul ederler; diğer bir kısmı ise, egemenlik altında bulunanlara, mevcut egemenlik ilişkilerini yıkmanın yüce dini bir görev olduğuna dair dayanak çerçevesi temin ederler.
Toplumsal Değişimin Temel Etkeni Olarak Din: Din, toplumsal değişimi yavaşlatan, engelleyen veya takviye eden bir etken olabildiği gibi toplumsal değişimin temel etkeni de olabilmektedir.
İslamiyet’te toplumsal değişimin temel etkeni olarak din, Hz. Muhammed’in Ashabı ile birlikte inşa ettiği sosyal sistem ve yapıda değişimin temel etkenidir. Bu değişim, özellikle Arabistan’da, toplumun dini, sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, ahlaki, hukuki bütün alanlarında etkili olmuştur. Bu değişime, cahiliye döneminden medeniyet dönemine; sözlü kültüre dayalı kabile düzeninden kitabî kültüre dayalı ümmet (toplum) yapısına dayalı şehir medeniyetine bir geçiş demek mümkündür.
Raşid Halifeler döneminde de bir takım önemli iç mücadele ve çatışmalar olmakla birlikte İslam toplumunun sınırları çok hızlı bir şekilde genişlemeye ve İslam toplumları başka toplumlarla, Müslüman olan ve olmayan yeni çevrelerin kültürleriyle karşılaşmaya başlamışlardır.
Toplumsal Değişimin Etkili Olduğu Toplumsal Değişim-Din İlişkisi
Dini Olumsuz Yönde Etkileyen Bir Etken Olarak Toplumsal Değişim: Toplumsal değişim, dinin kendi içinde çatışma çıkmasına; dindarlar arasında zıtlaşma, kavga, savaş vs. çıkmasına, dinin toplumsal yapıda zayıflamasına, toplumsal hayatın bazı alanlarından çekilmesine vs. sebep olabilir. Bu noktada Protestanlığın doğmasıyla birlikte Hıristiyanlığın daha da farklılaşmasını ve dini çatışma ve savaşların; Hz. Osman döneminden itibaren meydana gelen değişimlerin etkisiyle çeşitli fırkaların, siyasal hareketlerin, isyanların ve daha sonraki mezhepleşme ve fırkalaşmaların çıkmasını örnek vermek mümkündür.
Genel olarak bir toplumda yeni dinin ortaya çıkması ve yayılması, eski dini olumsuz etkiler.
Çağdaş dünyada modernleşme ve sekülerleşme dinin olumsuz olarak etkilendiği toplumsal değişim-din ilişkisine en iyi örneklerden biridir.
Günümüzde modernliğin veya sanayileşmenin zirvesine çıkmış olan, bilim ve teknoloji açısından çok güçlü olan toplumlarda dahi, modernleşme ve sekülerleşme teorilerinin iddialarının tersine modernleşme ile din ya da bilim ve teknolojik gelişim ile din arasında her zaman ters orantılı bir ilişki olmayıp, tersine dinde, dinsellikte artış da gözlenebilmekte, dine dönüşler görülebilmekte ve dini canlanmalar meydana gelebilmektedir.
Dini Olumlu Yönde Etkileyen Bir Etken Olarak Toplumsal Değişim: II. Dünya Savaşı sonrasında Batı’da ve diğer toplumlarda meydana gelen değişimlerin bir dini canlanmaya sebebiyet vermesi, Sovyetlerdeki ateizm temelli modernleşme akımına karşı mücadele etme temelinde dinin güçlenmesi dini olumlu yönde etkileyen sosyal değişimlerdendir.
Benzer şekilde modern toplumlarda ortaya çıkan yeni dini hareketlerin ve demografya, göç ve kentleşme ile meydana gelen değişimlerin dindarlaşma, cemaatleşme, dini örgütlenme ve gruplaşma yönünde etkili olması da dini olumlu yönde etkileyen değişimlerdir.
Yeni dini hareketlerin bir yönüyle dini canlanmaya işaret ederken, bir yönüyle de ana dini grup ve yapılar için tehdit unsuru olabildiğini belirtmek gerekir.
Toplumsal Değişimle Birlikte Dinin Değişimi
Toplumsal değişimle birlikte dinin değişimi, zaman içinde değişen sosyal şartlar ve toplumun yeni ihtiyaçları karşısında dinin kendini yenileyerek değiştirmesi, yeni bir yorumla, yeni bir hukuk anlayışıyla vb. ortaya çıkmasıdır.
Değişimle birlikte din, kendini yeniden gözden geçirmekte, hukukî veya fıkhî hüküm ve kurallarının bir kısmını değiştirmekte ve bu da dine bir canlılık, bir yenilik ve toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilecek bir esneklik getirmektedir.
Toplumsal değişimle birlikte dinin değişiminde etkili olan önemli faktörlerden biri, mevcut dine, din anlayışına veya dinin yaşanış biçimine yapılan itirazdır.
Sonuç olarak toplumsal değişimle birlikte dinin değiştiği, kendini değiştirdiği veya değiştirmeye çalıştığı, kendini yenileyebildiği tarihsel ve sosyal bir realite olarak karşımıza çıkmaktadır.