Ünite 6: Minyatür Sanatı
“Ünite 6: Minyatür Sanatı
Giriş
El yazması kitapların metinlerini bezemek ve açıklamak amacıyla yapılmış küçük boyutlu renkli resimlere minyatür denilmektedir. Sulu boya, altın ve gümüşle yapılan minyatürler ışık gölge oyunlarıyla derinlik kazandırılmayan küçük boyutlu satıh resimleridir. Minyatür terimi, Ortaçağ Avrupası’nda hazırlanan bazı el yazması kitapların bölüm başlarındaki metnin ilk harfinin kızıl-turuncu minium ile (sülüğen, sülyen, kırmızı kurşun tozu) yapılan miniatura adı verilen süslemeden gelmekte ve sülüğenle boyanmış anlamını taşımaktadır.
İslâm sanatında minyatüre tasvir , minyatür yapan sanatçılara da musavvir veya nakkaş adı verilmiştir. Nakkaşların birlikte çalıştıkları atölyeye de nakkaşhane denilmiştir.
İslâm minyatür sanatı, İran’ı ve Mezopotamya’yı içine alan Geç Antik Doğu Suriye ve Anadolu’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan toprakların, Helenistik ve Roma mirasını kapsayan Geç Antik Batı ile VII.-VIII. yüzyıllarda İslâm dünyasına katılan Orta Asya ve Uzakdoğu sanatlarının etkileriyle oluşmuştur.
İslâm minyatürlerini asıl etkileyenin Maniheizm olduğu kanaati daha yaygındır.
İslâm dünyasında sistemli el yazması üretiminin, Abbâsî Halifesi Me’mûn’un (813-833) bazı antik kaynakları Arapça’ya çevirtmesiyle başladığı belirlenmiştir. Yunanca’dan Arapça’ya yapılan bu çeviri faaliyeti IX. yüzyılda başlamış olmasına rağmen, günümüze ulaşabilen ilk minyatürlü el yazmaları XI. yüzyıl sonlarına aittir.
XI ve XII. yüzyıllarda Selçuklu Türkleri’nin İran’dan Ön Asya, Mezopotamya, Suriye ve Anadolu’ya yayılmalarıyla ilk Türk-İslâm minyatür üslûbu oluşmuştur. Bu döneme ait kitap resmi örnekleri Selçuklu minyatür üslûbu adı altında gruplandırılmıştır.
1220’li yıllardan sonra İslâm minyatür sanatında İlhanlılar’ın hâkim olduğu İran’da hazırlanan yazmalarda Uzakdoğu ve özellikle Çin sanatının etkileriyle yeni bir tarz ortaya çıkmıştır.
İslâm minyatür sanatının en önemli örneklerinden birçoğu Timurlu dönemine aittir. Bu devirden günümüze ulaşan minyatürlerin çoğu Timur’un oğlu Şahruh ile torunlarının himayesinde hazırlanmış eserlerde yer alır.
XIV ve XV. yüzyıllarda Doğu Anadolu, Azerbaycan, İran ve Irak’ta hüküm süren Karakoyunlular ve Akkoyunlular döneminde geliştirilen ve Türkmen üslûbu denilen yeni bir tarz doğmuştur. Karakoyunlu minyatürlerinde figürler iri başlı ve tıknazdır. Tabiat, bitkilerin ve genellikle kayalık bir ufuk hattının yer aldığı sade bir manzara halinde ve açık renkler kullanılarak işlenmiştir. Nizâmî’nin Hamse ’sinin çeşitli nüshaları Ferîdüddin Attâr’ın Mantıku’t-tayr ’ı bu dönemin üslûbunu yansıtan eserlerdendir.
İslâm minyatür sanatının en önemli gelişme safhalarından biri Safevîler döneminde gerçekleşmiştir. Resim konusundaki hoşgörülü anlayışlarıyla minyatür sanatının gelişmesine katkıda bulunan Safevî hükümdarları sanatkârların çeşitli sanat alanlarında eserler ortaya koymasına destek ve imkân hazırlamışlardır. Safevî minyatür ekolü Türkmen ve Herat üslûbunun etkisiyle oluşmuştur. Bu devrin ünlü ustaları arasında öne çıkan Sultan Muhammed, Âgâ Mîrek ve Şeyhzâde gibi sanatkârlardır. Sa‘dî-i Şîrâzî’nin Külliyât’ı , Firdevsî’nin Şâhnâme’si , Nizâmî’nin Hamse’si bu ekolün günümüze ulaşan en zarif, göz alıcı eserleri arasındadır.
Bâbürlü devrinde Tebriz’den gelen ustalarla yerel ustaların katılımıyla kendine özgü müslüman Hint minyatür üslûbu doğmuştur. Bu ekolün en verimli dönemi Ekber Şah zamanına rastlar. Bu dönemde çeşitli yazmaların yanı sıra Bâbürnâme ve Ekbernâme adlı eserler resimlendirilmiştir.
Osmanlı Minyatür Sanatı ve Gelişimi
Osmanlı Devleti’nin ikinci başkenti Edirne’de XV. yüzyılın ikinci yarısında hazırlanmış Dilsuznâme ve Ahmedî İskendernâmesi erken Osmanlı minyatür üslûbunu temsil eden eserler arasında yer alırlar. Bunların resimlendirilmesinde, 1440 sonrası Timurlu Şîraz kentinden Edirne’ye geldiği sanılan bir grup sanatçının Türk asıllı nakkaşlarla birlikte çalışmış oldukları belirlenmiştir.
İstanbul’un alınışından (1453) sonra İtalya’dan davet edilen Gentile Bellini’nin yaptığı Fâtih Sultan Mehmed’in yağlı boya portresiyle Costanzo da Ferrara’nın hazırladığı bronz madalyalar, aynı dönemde Fâtih’in minyatür geleneğinde portrelerini yapan Osmanlı nakkaşları Sinan Bey ve Ahmed Şiblizâde’nin üslûplarını etkilemiştir.
Sultan II. Bayezid döneminde (1481-1512) resimlendirilen edebî konulu eserlerde, genellikle XV. yüzyıl Türkmen minyatür üslûbunun yanı sıra Batı- hıristiyan sanatının da etkileri görülür. Her iki etkinin kaynaştığı minyatürler Kelile ve Dimne ile Emîr Hüsrev-i Dihlevî Hamse ’sinin 1498 tarihli nüshasında yer alırlar.
Yavuz Sultan Selim (1512-1520) ile Kanûnî Sultan Süleyman (1520-1566) devirlerinde Osmanlı minyatürü önemli aşamalardan geçerek, özgün üslûbuna doğru yol almıştır.
Kanûnî dönemine özgün üslûbuyla katkıda bulunan nakkaş Matrakçı Nasuh’tur. Kaleme aldığı tarihî konulu eserleri, figürsüz manzaralar ve topoğrafik kent görünümleriyle resimlendiren Matrakçı Nasuh’un ilk eserlerinden biri, Târîh-i Sultan Bayezid adını taşır.
Kanûnî Sultan Süleyman döneminde Osmanlı padişahlarının manzum tarihlerinin yazılması ile beraber tarihî konulu bu eserlerin resimlendirilmesi de hız kazanmıştır. Bu tür eserlere “şehnâme” adı verilmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde oluşan sanat ortamının portreleriyle tanınan bir nakkaşı Nigârî mahlasıyla şiirler de yazan Haydar Reis olmuştur.
XVI. yüzyılın ikinci yarısında oluşan klasik tasvir üslûbunun yaratıcısı Nakkaş Osman’dır. Bu üslûpta, Kanûnî döneminde var olan yüzey bezemeciliğinin önemini yitirdiği, sade zeminlerin tercih edilerek konu edilen olayların yalın bir anlatımla ve belgesel bir gerçekçilikle yansıtılmaya çalışıldığı görülür.
Sünnet düğünü şenliklerinin anlatıldığı surnâme türündeki resimli yazmalar, ilk kez III. Murad döneminde (1574- 1595) hazırlanmıştır. Sarayda divan kâtibi olan İntizâmı mahlaslı ve Bosna Foça menşeili bir yazar tarafından Türkçe kaleme alınan Surnâme-i Hümayun adlı eserde III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in sünnet düğünü şenliği anlatılmıştır.
III. Murad devrinin bir diğer yeniliği, içinde Osmanlı padişahlarının dizi halinde padişah portrelerinin yer aldığı Şemâilnâme veya Kıyâfetü ‘l-insâniye fî Şemâilü’l Osmâniye adlı eserin hazırlanmasıdır. Bu yazmada Osman Gazi’den III. Murad’a kadar hüküm süren on iki Osmanlı padişahının fizyonomik özellikleri anlatılmış ve her padişahın portresine yer verilmiştir.
XVI. yüzyılın sonlarına doğru hazırlanan gazavatnâme türündeki eserlerden biri, tezkire yazarı Mustafa Âli tarafından kaleme alınmış olan Nusretnâme’dir . Eserde Gürcistan’ın fethi için serdar olarak görevlendirilen Lala Mustafa Paşa’nın yaptığı sefer anlatılmış ve minyatürlerinde de bu sefere ait önemli olaylar tasvir edilmiştir.
Aynı yıllarda, Hz. Muhammed’in hayatını konu alan 1388’de Erzurumlu Darîr’in Türkçe yazmış olduğu Siyer-i Nebî ‘nin altı cilt olarak hazırlanan resimli nüshaları, Enderun’da yetişen Nakkaş Hasan’ın yönetimindeki nakkaşlar ekibi ile Nakkaş Osman tarafından resimlendirilmiştir.
XVII. yüzyıl başında Sultan I. Ahmed döneminde (1603- 1617) tek yaprak resim ve minyatürlerin belirli bir düzene göre içine yerleştirildiği, el yazması formatındaki murakka (albüm) yapımcılığı önem kazanmıştır. Sultan I. Ahmed için Kalender Paşa tarafından düzenlenen I. Ahmed Albümü günlük yaşam tasvirleriyle tek figür kadın ve erkek tiplerinin tasvir edildiği çok sayıda minyatür içerir.
Dönemin tarih konulu tek resimli eseriyse Hoca Sâdeddin Efendi’nin yazmış olduğu, Osman Gazi’den Yavuz Sultan Selim’e kadar Osmanlı tarihini konu alan Tâcü’t-tevârih ‘in kopya nüshasıdır.
Sultan II. Osman devrinde (1618-1622), klasik Osmanlı minyatür üslûbundan ayrılan, kendine özgü bir üslûp geliştiren Nakşî adlı nakkaşın resimlediği eserler hazırlanmıştır. Firdevsî Şehnâme’sinin Türkçe çevirisi olan Şehnâme-i Türkî ’nin resimlendirilmesinde çalışan Nakşî, biyografi türündeki Tercüme-i Şekâ‘ik-i Nu‘mâniyye ile Divan-ı Nâdirî olarak tanınan mecmuadaki tasvirlerin tamamını yapmış ve şehnâmeci Nâdirî’nin yazdığı Şehnâme-i Nâdirî ’yi resimlendiren nakkaşlar arasında da yer almıştır.
Nakşî’nin doğaya sadık kalan bir gerçekçiliği benimseyerek figürleri dörtte üç profilden ve arkadan portre karakterinde resmetmesi, kapı, pencere ve kemer açıklıklarıyla kompozisyonlarına derinlik katmaya çalışması, üç boyutlu beyaza boyanmış kale ve kent tasvirleri, onu XVI. yüzyıl nakkaşlarından farklı kılmıştır. XVII. yüzyılda minyatür geleneğindeki tasvirlerin, saray dışındaki nakkaşlarca, özellikle İstanbul’a gelen yabancılar için hazırlanan kıyafet albümleri içerisinde, tek figür resimleri olarak yaygınlaştığı görülür.
İstanbul’a gelen yabancıların siparişleri üzerine hazırlanan kıyafet albümlerinin dışında, tasvir ettikleri hikâyenin sözlü olarak anlatılması sırasında gösterilmek üzere kullanılan bir dizi büyük boy resim günümüze ulaşmıştır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi koleksiyonunda cilbentler içinde saklanan bu resimler arasında peygamber ve padişah resimleri bulunmaktadır. Hz. Hamza’yı sîmurg kuşu üzerinde tasvir eden minyatür bunlardan biridir.
XVII. yüzyılın ikinci yarısından günümüze ulaşabilmiş olan iki Silsilenâme Osmanlı padişahlarının bu dönemde ikamet ettikleri Edirne Sarayı’nda İstanbullu Musavvir Hüseyin tarafından resimlendirilmiş eserler arasında yer alır.
Levnî tarafından yapılan Osman Gazi’den III. Ahmed’e kadar dizi padişah portrelerinin bulunduğu Kebir Musavver Silsilenâme ‘ Batılılaşma dönemi Osmanlı tasvir üslûbunun ilk örnekleridir. 1720’li yıllarda Osmanlı minyatür üslûbuna Batı resminin etkileriyle yeni ifade biçimleri kazandıran Levnî’den sonra, yüzyılın ikinci yarısında eserler veren bir diğer sanatçı,tek figür kadın ve erkek resimlerinde yenilikçi adımlar atan Abdullah Buhari’dir.I.Mahmud döneminde eserler veren sanatçının resimleri Levni’den farklı olarak belli bir modele bakılarak yapılmış gibidir.
1750 yılından sonra Osmanlı minyatürü, daha çok kıyafet albümleri ve padişah portreleriyle sürmüş ve dönemin sevilen şairlerinden Fâzıl-ı Enderûnî’nin, çeşitli ülkelerin kadın ve erkek güzelliklerini anlatan Hubannâme ve Zenannâme’sinin minyatürlü kopyalarında çeşitli kadın ve erkek tipleri yerel kıyafetleriyle resmedilmiştir. XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın başlarında hazırlanan kıyafet albümleri ve sefaretnâme türündeki eserlerde yer alan resimlerin, artık üç boyutlu tarzda ve sulu boya ile çalışılmış oluşu, bazı tek figür resimlerinin kâğıt üzerine tempera veya yağlı boya teknikleriyle yapılışı, Osmanlı minyatürünün sona ermesine yol açmıştır. Bu dönemde, Osmanlı sarayının hizmetindeki Refail ve Kostantin Kapıdağlı gibi ressamlar, tuval üzerine yaptıkları padişah portrelerinin dışında, kâğıt üzerine de eserleri bulunan son sanatçılardır.
XVII. yüzyılın ikinci yarısından günümüze ulaşabilmiş olan iki Silsilenâme nüshası Osmanlı padişahlarının bu dönemde ikamet ettikleri Edirne Sarayı’nda İstanbullu Musavvir Hüseyin tarafından resimlendirilmiş eserler arasında yer alır. Silsilenâmeler, Osmanlı padişahlarının soyunu Hz. Âdem’den başlayarak tüm dinî ve tarihî kişilere bağlayan resimli çizelge şeklindeki metinlerdir. Musavvir Hüseyin, bu eserlerdeki dizi padişah portreleri tasvirlerinin kurgularıyla XVIII. yüzyıl başında eserler veren Levnî’ye öncülük etmiştir.
Osmanlı dönemi minyatür sanatı erken dönemde Edirne ve Amasya’da hazırlanan eserlerdeki tasvirlerle ilk örneklerini vermiştir. Başkent İstanbul’da Saray için çalışan nakkaş ve musavvirlerin ekip çalışmaları halinde hazırlanan resimli yazmalardaki örneklerle XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir. XVI. yüzyıl ortalarından sonra oluşan yalın anlatım diline sahip klasik Osmanlı minyatür üslûbu, XVII. yüzyıl başında çözülmeye başlamış, XVIII. yüzyılda Levnî ve Abdullah Buhârî’nin eserlerinde üç boyutlu ve hacimli ifade biçimlerine kavuşmuştur.”