Sünnetin Dindeki Yeri

Sünnetin Dindeki Yeri
Allah, Kur’ân-ı Kerîm’i de tek başına kullarına göndermemiş onu hayata geçirecek ve nasıl uygulanacağını bizatihî kendi tatbikâtıyla gösterecek bir peygambere; Hz. Muhammed’e (s.a.v.) vahyetmiştir. Bu durum, mü’minler için büyük bir kolaylık sağladığı gibi, vahyin uygulanabilir olmasını göstermesi açısından da önemlidir.
Mü’minlerin nezdinde Hz. Peygamber’e (s.a.v.) itaat edilip, ona tabi olmadaki en büyük etken Resûlullah’ın ilahî vahye muhatap olmasıydı. Zira onlar İslâm’a girmek
için şehâdet getirirken, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hem Allah’ın kulu hem de resûlü olduğuna inanmışlardı. Allah da elçisini hem Kur’ân-ı Kerîm vahyi yani okunan vahiy
(vahy-i metluvv) hem de Kur’ân dışındaki vahiyle (vahy-i gayri metluvv) ile desteklemiştir.

Hz. Peygamberin Kur’an ve Kur’an Dışı Vahiyle Desteklenmesi
Sahâbîlerin Peygamber algısında ve onu kendilerine rehber tayin etmelerindeki en büyük etken şüphesiz Allah Resûlü’nün vahiyle desteklenmesidir. İslâm’a giren her
kişi Allah Resûlü’ne iman edince eş zamanlı olarak Allah’ın ona daha önceki bazı peygamberler verdiği gibi bir kitap gönderdiğini kabul ederler. Genel olarak vahyi ikiye ayrılmıştır, Kur’ân vahyine, namaz esnasında kıraat edilen vahiy anlamında vahy-i metluv; bunun dışındaki vahye ise kendisi namazda okunmayan anlamında vahy-i gayri metluv demişlerdir. Hz. Peygamber’e Kur’ân dışında da vahiy geldiğini gösteren âyet ana hatları ile şu şekildedir: Bir gün Hz. Peygamber eşlerinden birisine (Hz. Hafsa) gizli bir şey söylemiş ve aralarında kalmasını tembihlemişti. Fakat o, bu sırrı Peygamber’imizin bir diğer eşiyle (Hz. Aişe) paylaştı. Hz. Peygamber durumu ilk eşine söyleyince o da
“Sana bunu kim söyledi” diye şaşkınlığını dile getirdi. Buna karşılık Hz. Peygamber “Bilen ve her şeyden haberdâr olan Allah” cevabını vermiştir (Tahrîm, 66/3).
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Kur’ân dışında vahiy aldığını gösteren bir diğer örnek Mekke müşriklerin elindeyken Hz. Peygamber’e onun ve mü’minlerin Kâbe’yi tavaf edeceklerinin rüyada gösterilmesidir. Bu rüya üzerine mü’minler yanlarında kurbanlıklarını alarak yola çıkmışlar fakat müşriklerin direnişi ile karşılaşmışlardı. Neticede bir sonraki yıl umre yapmak üzere bir anlaşma imzalandı. Bu olay Kur’ân-ı Kerîm’de şu şekilde ifade edilir: “Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Harâm’a gireceksiniz.” (Fetih, 48/27).
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Kur’ân’ın birinci muhatabı olması hasebiyle sünnetini onun ışığında oluşturması, ayrıca yukarıda delilleri görüldüğü üzere Kur’ân dışında vahiy almak suretiyle de Allah’ın yardımına mazhar olması tabiidir. Fakat bununla birlikte Resûlullah’ın her fiilinin vahiy sonucu meydana geldiğini ileri sürmek de
doğru bir yaklaşım değildir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ilâhi takdirin gerekli gördüğü yerlerde vahiyle yönlendirildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Hz. Peygamber dinî konularda yaptığı içtihatların kendi başına bırakılmadığı, şayet yanlışsa mutlaka düzeltildiği bilinmelidir.

Âyetlerde Sünnetin Dindeki Yeri
Hz. Muhammed’i (s.a.v.) takip etmek ve onun sünnetine uymak pratik anlamda dini yaşayabilmek ve Kur’ân’ı anlamak için vazgeçilmez bir ön şart olmasının yanı sıra
bizzat Allah, Resûlullah’ın (s.a.v.) rehberliğini emretmiş onun örnek alınması gerektiğini bildirmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’e ve onun sünnetine uyulması gerektiğine dair birçok âyet bulunmaktadır. Bu âyetler genel olarak; (a) Allah Resûlü’nün Kur’ân’ı
açıkladığını belirten âyetler, (b) Hz. Peygamber’e itaat etmenin zorunlu olduğunu söyleyen âyetler, (c) Hz. Peygamber’i örnek almayı emreden âyetler, (d). Allah’ın
Resûlü’ne helâl ve haram kılma yetkisi verdiğini belirten âyetler şeklinde dört grupta incelenibilir. (Kırbaşoğlu, s. 189–229). Aşağıda bu âyet grupları hakkında daha detaylı
bilgi verilecektir.
Allah Resûlü’nün Kur’ân’ı Açıkladığını Belirten Âyetler: Allah Teâlâ, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) sadece kitabı insanlara ulaştırması için göndermemiş, ondan âyetlerin
manasını ve nasıl uygulanacağını göstermesini de istemişti. Çünkü Kur’ân birçok yerde sadece bir şeyi emrediyor ya da yasaklıyor ama onun nasıl yapılacağına
dair herhangi bir açıklama yapmıyordu. Bu gibi durumlarda Hz. Peygamber mü’minlere uygulamanın nasıl gerçekleşeceğini öğretmiş, hatta ” صَلُّواﺍ كَمَا رﺭَأﺃَﯾﻳْتُمُونِى أﺃُصَلِّى
/Benden gördüğünüz gibi namaz kılın” (Buhârî, Ezân 18, Hadis no: 631) emrinde olduğu gibi ashâbını kendisini takip etmeye çağırmıştı.
Hz. Peygamber’e İtaati Zorunlu Kılan Âyetler: Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’e itaat edilmesini emreden birçok âyet bulunmaktadır. Bu âyetlerin birinde şöyle
buyrulmaktadır: ” قُلْ أﺃَطﻁِﯿﻴعُواﺍ اﺍللَّ هﻩَ وﻭَأﺃَطﻁِﯿﻴعُواﺍ اﺍلرَّسُولﻝَ فَإِنﻥْ تَوَلَّوْاﺍ فَإِنَّمَا
لْتُ مﻡ وﻭَإﺇِ نﻥ تُطِﯿﻴعُوهﻩ تَﮭﻬْتَدُوﻭاﺍ وﻭَمَا عَلَى اﺍلرَّسُو عَلَ ﯿﻴ ◌ُ لﻝ وﻭَعَلَﯿﻴْكُ مﻡ مَا حمِّ ◌ُ ﮫﻪِ مَا حمِّ
لﻝ إﺇِلَّا اﺍلْبَلَا غﻍُ اﺍلْمُبِﯿﻴن /De ki, Allah’a itaat edin, Resûlüne itaat edin. Eğer sırt dönerseniz bilin ki Peygamber kendi görevinden siz de kendi yükümlülüğünüzden sorumlu
olursunuz. Fakat ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz. Yoksa Peygamber’in (s.a.v.) görevi açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir (Nur, 24/54).
Hz. Peygamber’i Örnek Almayı Emreden Âyet: Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bütün mü’minler için güzel bir örnek olduğu ” لَقَدْ كَانﻥَ لَكُمْ فِي رﺭَسُولﻝِ للهَِّ أﺃُسْوَةﺓ حَسَنَة لِمَنْ
رﺭ اﺍللَّ هﻩَ كَثِﯿﻴرًاﺍ ◌َ كَا نﻥ ﯾﻳَرْجُو اﺍللَّ هﻩَ وﻭَاﺍلْﯿﻴَوْ مﻡ اﺍلْآَخِرَ وﻭَذﺫكﻙَ /Şüphesiz Allah Resûlünde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe ulaşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 33/21) âyetiyle ifade edilmiştir.

Aslında her peygamber toplumu ilahî vahye göre yeniden şekillendiren kişidir ve her şekillendirme işlemi mutlaka pratik bir örneğe ihtiyaç duyar. Bu yüzden Allah kendisine
kitap ya da sahife vermediği halde bazı toplumlara elçiler görevlendirmişken, hiçbir topluma elçisiz olarak sadece kitap göndermemiştir (Osmanî, s. 25–26).
Meselâ Kur’ân’da, ” كُمُ اﺍللَّ هﻩُ قُلْ إﺇِنﻥْ كُنْتُمْ تُحِبُّونﻥَ للهَّ فَاتَّبِعُونِي ﯾﻳُحْبِ ب
وﻭَﯾﻳَغْفِ رﺭ لَكُ مﻡ ذﺫُنُوبَكُ مﻡ /De ki ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın.” (Âli İmran, 3/31) buyurularak, Allah’ın
sevgisini kazanmanın Resûlüne uymakla mümkün olacağı belirtilmiştir. Kur’ân diğer başka âyetlerde de Hz. Peygamber’e tâbi olunmasını istemiş, bu emri yerine
getirenleri övgüyle anmıştır (Enfâl, 8/64; Tevbe, 9/117). Şüphesiz Hz. Peygamber’e tâbi olmak, Allah’a ve Resûlü’ne iman etmek ve ona itaat etmenin bir göstergesi
ve sonucudur.
Hz. Peygamber’e Helâl ve Haram Kılma Yetkisi Verildiğini Belirten Âyetler: Kur’ân-ı Kerîm’de bazı âyetler Hz. Peygamber’e helâl ve haram kılma yetkisinin
verildiğini zikretmektedir. Nitekim bir âyeti kerîmede Allah ” اﺍلَّذِﯾﻳنَ ﯾﻳَتَّبِعُونﻥَ اﺍلرَّسُولﻝَ اﺍلنَّبِيَّ اﺍلْأُمِّيَّ اﺍلَّذِيﻱ ﯾﻳَجِدُوﻭنَﮫﻪ مَكْتُوبًا عِنْدَهﻩُ مﻡ فِي اﺍلتَّوْرﺭَاﺍ ◌ُ ةﺓِ وﻭَاﺍلْإِنْجِي لﻝ ﯾﻳَأْمُرُهﻩُ مﻡ بِالْمَعْرُوﻭ فﻑ وﻭَﯾﻳَنْﮭﻬَاھﮪﮬﻫُمْ عﻉَ نﻥ اﺍلْمُنْكَ رﺭ وﻭَﯾﻳُحِلُّ لﮭﻬَمُ
بَائِث ◌ْ اﺍلطَّﯿﻴِّبَاتﺕِ وﻭَﯾﻳُحَرِّ مﻡ عَلَﯿﻴْﮫﻪِ مﻡ اﺍلخَ /Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve
İncil’de yazılı buldukları o elçiye uyarlar. O peygamber onlara iyiliği emreder, kötülüğü de meneder. Onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri de haram kılar.” (Araf, 7/157).
Resûlullah’ın (s.a.v.) haram ve helâl koyma yetkisine
sahip olduğunu kabul etmek, Allah’ın, Resûlü’ne verdiği otoriteye itaat etmek anlamındadır. Nitekim başka bir
âyette bu otoriteyi tanımayanlara yapılması gereken işlem
şu şekilde anlatılmaktadır: ” ِ وﻭَلَا بِالْﯿﻴَوْمِﻡ – مِنُونﻥَ بِا َّ ◌ْ قَاتِلُواﺍ اﺍلَّذِﯾﻳنَ لَا ﯾﻳؤُ
قﻕ مِﻡ نﻥ ◌ْ اﺍلْآَخِرِ وﻭَلَا ﯾﻳُحَرِّمُو نﻥ مَا حَرَّ مﻡ اﺍللَّ هﻩُ وﻭَرﺭَسُولﻝُ هﻩُ وﻭَلَا ﯾﻳَدِﯾﻳنُونﻥَ دﺩِﯾﻳنَ اﺍلحَ
زﺯْيﻱَ ةﺓَ عﻉَ نﻥ يﻱَ دﺩ وﻭَهﻩُ مﻡ صاغِرُوﻭنﻥَ اﺍ لَّ ◌ْ ذِيﻱ نﻥ أﺃُوﻭتُواﺍ اﺍلْكِتَا بﺏ حَتَّى ﯾﻳُعْطُواﺍ اﺍلجِ
/Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendilerine din edinmeyen
kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe, 9/29).

Hadislerde Sünnetin Dindeki Yeri
Hz. Peygamber de, hadislerinde sünnete uymanın gerekliliğini ve ondan yüz çevirme neticesinde meydana gelecek sakıncaları açıklamıştır. Nitekim O (s.a.v.) bazı
hadislerinde gelecekte sadece Kur’ân ile yetinmek isteyenlerin olabileceğini, bunlara karşı dikkatli olunması gerektiğini belirtmiştir. rivâyetin devamında Allah Resûlü
أﺃَلا وﻭَإﺇِنﻥَّ مَا حَرَّمﻡَ رﺭَسُولﻝُ اﺍللَّ هﻩ مِثْ لﻝ مَا حَرَّ مﻡ للهَّ ” /Dikkat edin! Allah Resûlü’nün haram kıldığı, Allah’ın haram kıldığı gibidir” buyurmaktadır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXVII, 127,
Hadis no: 17657).
Hz. Peygamber, ” تَرَكْتُ فِﯿﻴكُمْ أﺃَمْرَﯾﻳْنِ لَنْ تَضِلُّواﺍ مَا تَمَسَّكْتُمْ مَاِ ◌ِ كِتَابﺏَ
اﺍللَّ هﻩ وﻭَسُنَّ ةﺓَ نَبِﯿﻴِّﮫﻪ /Size iki şey bıraktım onlara sımsıkı sarıldığınız sürece sapıklığa düşmezsiniz: Allah’ın kitabı ve sünnetim” sözüyle (Mâlik, Muvatta, Kader 1, Hadis no:
1628) hem Kur’ân-sünnet bütünlüğüne işaret etmiş hem de sünnetin vazgeçilmezliğini göstermiştir.

Sahabîlerin Sünnete Bağlılıkları
Dini anlama ve yaşamada Hz. Peygamber’in (s.a.v.) merkezî konumuna uygun olarak sahâbîlerin onu sürekli olarak takip ettikleri görülmektedir. Bu sayede onlar hem
kendi kulluk görevlerini yerine getirmiş hem de onları sonraki nesillere aktarmışlardır. Nitekim Hz. Ebû Bekir, Resûlullah’ın mirası konusundaki tavrını açıklarken “Ben
Resûlullah’ın bir şey yaptığını gördüğüm zaman mutlaka onu yaparım” diyerek Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetine bağlılığını ifade etmişti (Ahmed b. Hanbel,
Müsned, I, 12, Hadis no: 10). Benzer şekilde diğer sahâbîler de Resûlullah’ın bir konu
hakkında Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözlerini işittiğinde ona uymuşlardır. Meselâ Hz. Ömer, Abdurrahman b. Avf’ın “Hz. Peygamber, Hecer mecûsilerinden cizye
alıyordu” sözünü işitinceye kadar mecûsilerden cizyeyi kabul etmemişti (Buhârî, Cizye 1, Hadis no: 3156–57). Bununla birlikte, Hüdeybiye antlaşmasında, ilk bakışta
Müslümanlar aleyhine görünen maddelere dinî gayretinden dolayı karşı çıkan ve adeta Hz. Peygamber’i niçin böyle bir zillete katlanıyoruz diye itiraz eden Hz.
Ömer olayında görüldüğü üzere, bazen Hz. Peygamber’in (s.a.v.) isteklerine itiraz edildiği vaki ise de, itirazların sonunda tövbe edilerek bu tür davranışlardan vazgeçilmiştir. Nitekim Hz. Ömer de Hüdeybiye gününde yaptıklarından dolayı pişmanlık duyacak ve o günkü söylediklerini affettirir umuduyla sürekli nafile namaz kılıp oruç tutacak ve köleler azad edecektir.
Sahabîlerin sünnete bağlılıklarının bir sonucu olarak bid’atlere yani dinde sonradan ortaya çıkarılan âdetlere şiddetle karşı çıktıkları görülmektedir. Onlar bazen sözlü bazen fiilî olarak sünete uymayanları uyarmışlar, bunu yaparken de gerçek sünnetin ne olduğunu anlatmaya çalışmışlardır. Nitekim Abdullah b. Mes‘ûd’un söylediği şu cümleler sahâbîlerin bu konudaki çalışma ve tavırlarını ifade etmektedir: “Sorduğunuz şeyleri Allah’ın kitabından bildiklerimizle anlattık veya sorduklarınıza Allah Resûlu’nün sünnetine göre cevap verdik. Ama sizin daha sonra çıkardığınız bid’atlerde bizim bir günahımız yoktur

Uygulama: Sünnetin Önemi
Sünnete Sarılmanın Gerekliliği: Yukarıda da zikredildiği üzere sünnetin önemi ve bütün Müslümanlar için vazgeçilmezliği birçok âyet, hadis ve sahâbe uygulaması ile sabittir. Bununla birlikte, burada konuyla doğrudan ilgili iki âyet öğrencilerimizin dikkatine sunulacaktır. Öte yandan, aşağıda Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) vefatına yakın, sahâbîlerine hitaben yaptığı bir konuşmada kendi sünnetine ve râşid halîfelerin sünnetine sarılmayı emreden bir hadisini de Dokuz temel hadis kitabı (Kütüb-i tis‘a) çerçevesinde derinlemesine incelenecektir.

İlgili Âyetler
1. “Şüphesiz Allah Resûlü’nde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe ulaşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için güzel bir örnek vardır” (Ahzab, 33/21).
2. “Ey İman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin ve sizden olan ülü’l-emre (idarecilere de itaat edin). Herhangi bir şeyde ihtilâfa düştüğünüzde Allah’a ve âhiret
gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne götürün. Bu daha iyidir ve sonuç bakımından daha güzeldir (Nisâ 4/59).

İlgili Hadis
1. “(Müellif dedi ki:) Bize Velîd b. Müslim tahdîsen, o da Sevr b. Yezîd’ten tahdîsen, o da Hâlid b. Ma‘dân’dan tahdîsen, o da Abdurrahman b. Amr es-Sülemî ve Hucr b.
Hucr’dan tahdîsen rivâyet etti. O ikisi şöyle dediler: Biz kendileri hakkında “savaş için binek istemeye geldiklerinde size verecek bir binek bulamıyorum denildiği zaman gözlerinden yaş akarak dönenlere de bir günah yoktur” âyeti inenlerden biri olan Irbâd b.
Sâriye’nin yanına girdik. Ve ona “Seni ziyâret etmek, geçmiş olsun demek ve senden ilim almak için geldik” dedik. Bunun üzerine Irbâd şöyle dedi: Resûlullah – sallallâhü aleyhi vesellem- bir gün bize namaz kıldırdı sonra da dönüp bize çok özlü bir vaaz etti. Bu vaazdan dolayı kalplerimiz titredi, gözlerimiz doldu. Cemaatten birisi “Ey Allah’ın Resûlü Bu sanki veda eden birisinin yaptığı bir vaazdı, bize ne tavsiye edersin” dedi. Hz. Peygamber de ona şu cevabı verdi: “Size Allah’tan sakınmanızı (başınızdaki idareci) Habeşli bir köle de olsa onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra
yaşayanlar birçok ihtilâfa şahid olacaklar. Siz benim sünnetime ve doğru yoldaki râşid halîfelerin sünnetine sarılın. Onlara iyice yapışın, hiç ayrılmayın. (Din işinde)
sonradan uydurulmuş şeylerden sakının. Zira (dinin rûhuna/aslına ters) her sonradan çıkan şey bid’attir ve her bid’at de sapıklıktır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXVII,
76, Hadis no: 17609).

2. “(Müellif dedi ki:) bize Ali b. Hucr tahdîsen, o da Bakiyye b. Velîd’ten ahdîsen o da Bahîr b. Sa’d’tan, o da Hâlid b. Ma’dân’dan o da Abdurrahman b. Amr es- Sülemî’den, o da Irbâd b. Sâriye’den şöyle rivâyet etmiştir: Resûlullah -sallallâhü aleyhi vesellem- bize sabah namazından sonra çok özlü bir vaazda bulundu. Bu vaazdan dolayı kalplerimiz titredi, gözlerimiz doldu. Cemaatten birisi “Ey Allah’ın Resûlü Bu veda eden birisinin yaptığı bir vaaz, bize ne tavsiye edersin” dedi. Hz. Peygamber de ona şu cevabı verdi: “Size Allah’tan sakınmanızı (başınızdaki idareci) Habeşli bir köle de olsa onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra yaşayanlar birçok ihtilâfa şahid olacaklar. (Din işinde) sonradan çıkma şeylerden sakının. Zira her bid’at sapıklıktır. Siz benim sünnetime ve doğru yoldaki râşid halîfelerin sünnetine sarılın. Onlara iyice yapışın, hiç ayrılmayın. Ebû İsâ (Tirmizî) dedi ki: Bu hadis hasen sahihtir. (Tirmizî, İlim 16, Hadis no: 2891).

3.”(Müellif dedi ki:) bize Abdullah b. Ahmed b. Beşîr b. Zekvân ed- Dımeşkî tahdîsen, o da Velîd b. Müslim’den tahdîsen, o da Abdullah b. Alâ b. Zebr’den tahdîsen o da
Yahyâ b. Ebî Mutâ‘dan tahdîsen rivâyet etti. Yahyâ, Irbâd b. Sâriye’nin şöyle dediğini işittim dedi: Bir gün AllahResûlü kalktı ve bize çok özlü bir vaaz verdi. Bu vaazdan
dolayı kalplerimiz titredi, gözlerimiz doldu. O’na “Ey Allah’ın Resûlü Bu sanki veda eden birisinin yaptığı bir vaazdı, bize ne tavsiye edersin” denildi. Hz. Peygamber de
ona şu cevabı verdi: “Size Allah’tan sakınmanızı (başınızdaki idareci) Habeşli bir köle de olsa onu dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra birçok ihtilâfa
şahid olacaksınız. Siz benim sünnetime ve doğru yoldaki râşid halîfelerin sünnetine sarılın. Onlara iyice yapışın, hiç ayrılmayın. (Din işinde) sonradan uydurulmuş aman
şeylerden sakının. Zira (dinin ruhûna/aslına uymayıp da) her sonradan çıkan her şey bid’attir ve her bid’at de sapıklıktır. (İbn Mâce, Mukaddime 6, Hadis no: 44).

Hadise Dair Açıklamalar: İncelediğimiz hadis birçok önemli konuyu bünyesinde barındırmaktadır. Öncelikle hadiste, başta sahâbîler olmak üzere tüm Müslümanların
Hz. Peygamber’in sünnetine ve (o sünnet üzere devam eden) Râşid halîfelerin sünnetine sımsıkı sarılmalarını açık bir şekilde öğütlenmektedir. Özellikle Hz. Peygamber’in
kendisinden sonra ümmetinin ihtilâfından korktuğu bir zamanda bu tavsiyede bulunması konunun önemini teyit etmektedir. Zira Hz. Peygamber başka rivâyetlerinde de
kendisinden sonra Müslümanların küfre dönmesinden değil, dünyaya dalıp ihtilâf etmelerinden korktuğunu söyler.
Öte yandan ilk sırada zikredilen hadisin başında âyetin zikredilmesinden hareketle, Irbâd b. Sâriye’nin Tebük Gazvesi’ne katılamayacak kadar fakir olduğu ve bu yüzden gözyaşı döktüğü anlaşılmaktadır. İslâm tarihinde bu kimselere “Bekkâûn/ağlayanlar” denir ki hadisin bazı rivâyetlerinde ilgili âyet zikredilmeksizin sadece “O Bekkâûn’dandı” denilmiştir. Ona gelenler “Senden ilim almaya geldik” deyince Resûlullah’ın kendilerine söylediği öğütleri muhataplarına iletmesi de hadisin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Hadisten Öğrendiklerimiz
• Hz. Peygamber (s.a.v.) bazen namazlardan sonra konuşma yapar, fakat bu konuşmalarında karşısındakini usandırmazdı.
• Dini yaşama hususunda herkesin takva sahibi olması yani Allah’tan korkup sakınması gerekir.
• Hz. Peygamber’in ümmeti hakkında en çok endişelendiği şeylerden birisi ihtilâfa
düşmeleriydi. Bunun çözümü ise sünnete sarılmaktır.
• Râşid halîfelerin sünneti de Müslümanlar için önemlidir ve onlara da uyulmalıdır.
• Dinin ruhuna/aslına uymayan ve sonradan din diye çıkarılan şeyler bid’at olup bunlar sünnetin önünde en büyük engellerden birisidir.